![]() |
Gregor Ahmet |
***
"İnsan cennetten kovuldu.
Sonra gökten üç elma düştü."
İnsan cennetten kovulmadan önce:
Tanrı “ol” dedi, birçok şey oldu; bunlardan biri elma ağacıydı, bir başkası da insan.
Elma, insanın onu yemesinden korktu. Tanrı, insanın elmayı yemesini yasakladı. İnsan, ilk kanuna karşı gelince cennetteki süresi doldu. Tik tak, tik tak.
İnsan bir kez elmanın tadına bakmıştı; elma da insan tarafından tadına bakılmanın lezzetini almıştı. Tanrı’dan küre-i arzda insana kavuşma dileğinde bulundu. Böylelikle elmaya, insanın besinlerinden biri olma kaderi verildi. Gökten üç elma düştü; üç elmadan bir sürü elma meydana geldi. İnsan bel fıtığıyla lanetlenmişken, elma ile teselli buldu.
***
Rüyadan uyanıverdim; elmanın tadı ağzımda, rüyanın garipliği zihnimde dolanıyordu. Akşamdan yediğim elmalar, reflüsel hareketlere girişmişe benziyordu. Odadaki tüm ranzalarda mavi nevresim takımı gözlerime çarpıyordu. Metal dolaplar yan yana sıralanmış, üç dört parça kıyafeti koruyordu. Fayansları enlemesine altı, boylamasına on tane olarak sayabiliyordun.
— O piti piti karemela sepeti, terazi lastik, jimlastik... —
KYK odasında gözlerimi açmaya bir süredir alışmıştım. Tuvalet ve banyo koridorda yer alıyordu; arada sıra oluşması kaçınılmazdı. Fakülteye yakın olması işimize geliyor, yemek için yurdun dışına çıkmak canımızı sıkıyordu. Sisli bir hava her yeri kaplıyor, gözlerimiz iki adım ileriyi zor görüyor, nem her yerimizi kaplıyordu. Yemekhaneye üç dakikada, fakülteye yedi buçuk dakikada ulaşıyorduk.
Altı kişilik bir odaydı; farklı bölümlerden öğrenciler kalıyordu. Birçoğu için oda sadece yatmak içindi, belki biraz da uzanıp video izleyeceğin bir mekândı. Onun dışında fakültede, kıraathanede, kütüphanede, kantinde, şehir merkezinde vakit geçirilirdi. Yurdun kampüsün içinde olmasının faydalarından biri de istediğinde denizi seyretmeye gidebiliyor olmandı. Kimya okuyan Ahmet içinse sadece yatağı varmış gibi görünüyordu. İlk senem olduğu için anlam veremediğim bir durumdu. Haftalardır hiç odadan çıkmamış gibi duruyordu; yemekhaneye gidip gitmediğinden şüpheleniyordum. Daha sonra fark edeceğim durum, karnını kantinden doyurmayı tercih ettiğiydi. Siyah dizüstü bilgisayarı tüm dünyasını kapsar hâle gelmişti. Odadaki insanlarla bile zorunlu olmadıkça iletişim kurmuyordu. Tuvalete gidiyordu ama zamanında gidip gitmediği şüpheliydi; belki onu da biriktirip eyleme geçmeyi tercih ediyordu. Ve banyo yapmaması kısa bir süre sonra huzursuzluğa sebep olmaya başladı.
Dersten gelmiş, biraz kestirdikten sonra gözlerimi açmıştım; yan ranzadaki Murat kitap okuyordu. Kitabın kapağında böcek görseli olduğunu fark ettim ve dikkatimi verince bu böceğin hamam böceği olduğunu anladım. Görsel çok hoş olmayınca gözlerim başlığa yöneldi: “Dönüşüm” kelimesi, ardından “Franz Kafka” ismini okudum. Üzerimdeki mavi nevresimli yorgandan kurtulup yüzümü yıkamak üzere odadan ayrıldım. Odaya döndüğümde kitabı yarılayan Murat’ın Ahmet’i izlediğini gördüm. Ahmet durumun farkında olmadan dizüstü bilgisayarına odaklanmıştı. Murat’a doğru yanaşıp akşam yemeğini ne yaptığını sordum. Benim odaya girdiğimi yeni fark ediyordu; gözlerini Ahmet’ten alarak gözlerime baktı. Kelimelerimi algılaması bir süre aldı. “Bekle, bir lavaboya gideyim, sonra yemekhaneye ineriz,” dedi.
Tavuk yemeği, pirinç pilavı, salata aldım. Tavuk suda yüzüyor, pirinç taneleri ufak bir çabayla sayılıyordu, domatesler suyundan çoktan vazgeçmişti. Sırayla parmakları cihaza basıyorduk; akşam yemeği için verilen liralar bir "dıt" ile gidiyordu. Sınırı geçmişsen, "şu kadar vermen gerekiyor” sözleri, bıyıklı adamın dudaklarından dökülüyordu. Para üstü vermesi gerektiğinde, önünde duran sakız ve şekere eli çok kolay gidiyordu. Kaşık ve çatalımı alıp Murat’ın karşısına oturuyorum. Kitaptan ve Ahmet’e dik dik bakmasından konuşuyorduk.
-“Oğlum, kitapta Ahmet’i gördüm,” dedi.
-“Gregor Samsa nasıl odasından çıkmadan yaşıyorsa, bu adam da öyle, hiç odadan çıkmıyor. Odaya bir saksı koysak hani, daha fazla yer değiştirir.”
Kâh Kafka’dan bahsediyor, kâh Ahmet’ten vahlanıyordu; ben de geri durmuyor, Ahmet’i yuhluyordum. Odaya gitmek istemediğimiz için kampüste dolaşıyorduk. Fakülteden dönmekte olan Fatih de bize katıldı ve karar alındı: Gregor Ahmet banyoya sokulacaktı. Strateji belirlendi: önce güzel söz, olmadı sonra eski kötek, en kötü bizzat kese atmak suretiyle...
Ahmet’i banyoya göndermek konusunda oda ahalisi olarak zorlandık. Ahmet direndi, kızdı, bağırdı; odada gürültü koptu. Odanın dışında, koridor kalabalıklaşmış, görevliye haber uçurulmuştu. Oda ahalisi görevlinin karşısında ip gibi dizildi. Sinirler yüksekti. Görevli önce herkesi sakinleştirdi, sonra kendi yükseldi. Huzuru bozmakla itham etti, bunca şey neyin tantanasıydı. Fatih cesaretini toplayıp, Ahmet'in nevresimlerini değiştirmediğinden başlayıp banyo yapmamasını, odadan çok nadiren çıkmasından görevliye yakındı. Görevli Ahmet'i tanıyordu; onu birkaç kez her gün parmak izini basması gerektiği konusunda uyarmıştı. Sert bir dille Ahmet'e nevresimini değiştirmezse, banyo yapmazsa ve parmak izini basmazsa onu yurttan atacağı konusunda uyarı da bulundu. Ahmet görevliye söz verdi. Ayarlanan nevresimlerle eskisini değiştirdi, ardından banyoya gidip paklandı. Bu sırada oda nefes aldı, dizüstü bilgisayarının motoru soğudu. Görevli ile diğer oda ahalisi bu sırada kantinde çay içerken bolca nasihat dinlendi. Ahmet'in dışlanmayacağı konusunda söz alındı. Aralarında yine de "Gregor Ahmet" lakabı baki kaldı. Kantinden üç elma alınıp odaya çıkıldı. Faniler yatmaya koyuldu.
Gözlerimi açtığımda bir de ne göreyim; Ahmet hamam böceğine dönüşmüş, yatağında doğrulmaya çalışıyor, bir türlü doğrulamıyor. Bu durum garibime gitmiyor aslında; çırpınması dışında, herhâlde dizüstü bilgisayarına ulaşmaya çalışıyor diye düşünüyorum. Murat’a dönüyor ve bakıyorum: kozasından çıkan bir tırtıla dönüşmüş. Pencere açık; Fatih bir kelebek olarak camdan uçup gidiyor. O an heyecanlanıyorum: ben insan olarak kalamam, diye düşünürken elmanın içinden kafasını uzatmış bir kurt olduğumu fark ediyorum. Birinin kuşa dönüşmemiş olması için dua etmeye başlıyorum. Elmanın içinde kalabileceğimi düşünerek rahatlıyorum. Kendime Gregor Samsa manzaralı bir elma tasarlıyorum.
Cennetten düşmesek bari.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder