DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

21 Mart 2023 Salı

"İNSANIN ANLAM ARAYIŞI" ESERİ ÜZERİNE

    

"İNSANIN ANLAM ARAYIŞI" ESERİ ÜZERİNE

 Victor E. Frankl'in kaleme aldığı "İnsanın Anlam Arayışı" kitabı, hayatta ne koşulda olursak olalım, insanın yaşamında bir anlam olabileceği üzerine kurulu olması yanında aynı mantıkla ilerleyen yani insanların yaşamındaki anlamı keşfetmesine odaklanan logoterapiyi açıklamaktadır. Kitabı özgün kılan niteliklerden birisi ise bizzat Frankl'in birçok kampta bizzat bulunması ve kamp şartlarında bile yaşamaya değer bir şey olduğunu gözlemlemesidir. 

"İNSANIN ANLAM ARAYIŞI" ESERİ ÜZERİNE


    Eser ilk olarak 1946 yılında basılmış, birçok dile çevrilmiş, sonraki baskılarında bazı eklemeler yapılmıştır. Okyanus yayınlarının yaptığı çeviriye 1984 yılında Frankl'in yazdığı 73. baskıya önsöz de alınmıştır. Kitap bunun dışında üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, "toplama kampı deneyimleri" başlığını taşır. Bu bölümde topluma kamplarına nasıl girdikleri, "işe yarar olanların" çalışma kamplarına alınırken, "işe yaramaz olanların" gaz odalarına gönderildiği ve ayrıca çalışma kamplarındaki durum ve vaziyet konu edinilir. Aynı zamanda kampta hayatta kalma motivasyonları ve anlamın hayatta kalmayı ya da anlamsızlığın hayattan vazgeçişe sebep olduğu üzerinde durulur. Tüm uyarılara rağmen işe gitme saatinde, çişli ve boklu samanlar üzerine uzanmış, sigarasını yakmış kişinin, hiçbir tehdidi umursamayarak, hayattan vazgeçtiği; artık yaşamanın anlamı olmadığını düşünerek son sigaralarını zevkle içtiği deneyimi etkileyicidir. 

"İNSANIN ANLAM ARAYIŞI" ESERİ ÜZERİNE


    Eserin ikinci bölümü "genel ilkeleriyle logoterapi" başlığıyla başlar ve logoterapinin açıklandığı diğer başlıklar onu takip eder. Bu bölümde logoterapinin ne olduğu ve neyi amaçladığı anlatılır. Logos kavramı ile ilişkili olan kavram, logos kelimesinin daha çok "anlam" kavramıyla ilişkilendirilir ama logos kavramına uygun olarak da bu 'anlam' kavramının daha geniş bir anlamının olduğu belirtilir. Evrenin anlamı ve amacından ziyade bir insanın anlam ve amacına odaklanır. Varoluşsal boşluk yaşayan, hayatın anlamı ve amacı olmadığını düşünenlerin, hemen psikolojik rahatsızlığı olduğu düşüncesinin sorunlu olduğu ve bu sorunların logoterapi aracı ile çözülebileceği savunulur. İnsanın varoluşunun özünde sorumluluk olduğu, bu sorumluluk ile insanın eylem halinde olması gerektiği, içindeki potansiyel anlamı, dünyada keşfetmesi beklenir. İnsanın dış etkenlere ya da iç koşulların kurbanı olduğu söyleminin, insanı anlamsızlığa sürükleyeceği belirtilir. Burada bir nefes alıp, kitapta olmamasına rağmen Marx'dan bir alıntı yapmak istiyorum. Kitapta insanın hangi koşulda özgür olduğu ele alınırken, söz konusu alıntı ile paralellik olduğu düşüncesindeyim: 

"Tarihi insanlar kendileri yapar ama keyiflerine göre yapmazlar, tarih insanların kendi seçtikleri koşullar altında değil, geçmişten aktarılmış, kendilerini içinde buldukları ve karşı karşıya kaldıkları koşullar altında yapar." (KARL MARX)

    Victor E. Frankl'in tam bir belirlenimciliğe tepkilidir, şartlar ne olursa olsun insanın olaylar karşısındaki tepkisini özgür bir şekilde verdiğini söyler. Özgürlüğün ancak bir sorumluluk bilinci ile bizi yozlaşma tehlikesine götürmeyeceğini belirtir. İnsanlar içinde 'aziz' veya 'domuz' olma yani iyi veya kötü olma potansiyelini barındırır. Koşullar ne olursa olsun, iyi veya kötü olma kararı insanın kendi sorumluluğundadır.

"İNSANIN ANLAM ARAYIŞI" ESERİ ÜZERİNE


    Şimdi ise üçüncü bölüme bakalım. Bu bölüm "trajik iyimserlik tartışması" başlığını taşır. Frankl'in bu yazısının 1983 yılında Üçüncü Dünya Kongresi'nde Frankl'in yaptığı konuşmadan hazırlandığını dipnotta okuruz. Bu bölümde acı, suçluluk ve ölüm 'trajik üçlü' olarak anılır. Bunların olduğu dünyada ise Frankl'e göre 'trajik iyimserlik' vardır. Çünkü bunlar potansiyel olarak insanın dönüşüm, değişim, girişim güçlerine olanak oluşturur. İnsanın potansiyel anlamının ortaya ölümün eşiğinde çıktığı söylemi bana Aristoteles'in teleolojik/ereksel bakış açısını hatırlatıyor. Bir insan potansiyel olarak içinde olasılıklar barındırır. Bir insanın telosuna yani amacına ulaşması beklenir. Bu durum ise eudaimonia yani mutluluğun gerçekleşip, gerçekleşmediği üzerine kuruludur. Buradaki mutluluk anlık bir durumu değil de yaşanmış tüm hayat gözden geçirilerek, tüm hayata yayılmış, telosa uygun bir yaşantı sonucu elde edilebilir. Bu yüzden Aristoteles bir insanın hayatı sona ermeden onun eudaimonia yani mutlu olduğunu söyleyemeyeceğimizi ve hatta eğer telosuna çocuklarını yerleştirdiyse öldükten sonra bile mutlu olup olmadığını söyleyemeyeceğimizi söyler. Eudaimonia ancak telosa yani amaca yönelik bir yaşantı ile mümkündür. Frankl'in de bu anlamda benzer görüşleri olduğu anlaşılmaktadır. İnsan kendi biricik anlamını keşfetmeli ve ona göre anlamlı bir hayat yaşamalıdır, hem de hangi şartlar altında olursa olsun.

"İNSANIN ANLAM ARAYIŞI" ESERİ ÜZERİNE


    Şimdi aşağıda 25 adet madde yer almaktadır. Bu maddeler eserin birinci bölümü yani "toplama kampı deneyimleri" başlıklı bölümü okurken dikkatimi çeken noktaların not alınmasına veya işaret edilmesine dayanmaktadır. Elbette bölümün hepsini yansıttığı iddiasında değildir, sadece kendi okuma deneyimim sırasında kenara alınmış küçük notlardan oluşmaktadır, her farklı zihnin dikkatini çeken noktalar başka başka olacaktır. 

"İNSANIN ANLAM ARAYIŞI" ESERİ ÜZERİNE




1. Çalışma kampına ilk girdiklerinde tüm olumsuzluklara rağmen, Victor E. Frankl ve diğerleri su akan duşlarda, mizah duygusuyla eğlenmeye çalışırlar.

2. Ve Frankl'i garip bir merak duygusu kaplar: Ne olacağım?

3. Dışarıda normal hayatlarında asla yapamam dedikleri şeylere mecbur kalmaları. Ör. Seste uyumak.

4. "Ne olursa olsun, bu dehşet onu intihar etmekten alıkoyuyordu."

Burada söz konusu dehşet, iş yapamayacak olanların gaz odasına gönderilerek öldürülmesidir.

5. "Aklınızı kaybetmenize neden olacak şeyler vardır ya da kaybedecek aklınız yoktur."

6. Anormal duruma gösterilen anormal tepki normaldir.

7. Kampta yaşanan acılar ve tanıklıklar, insanda bir duygu yokluğuna sebep olur.

8. “Örneğin ekmek işyerinde dağıtılıyordu ve bunun için sıraya girmemiz gerekiyordu. Bir keresinde arkamda duran adam sıradan biraz sapmıştı ve bu simetri bozukluğu SS gardiyanının hoşuna gitmemişti; ansızın kafama inen iki ağır sopa yedim. Ancak o zaman yanımda duran eli sopalı SS gardiyanını farkettim. Bu tür durumlarda insanı en çok yaralayan şey (ki bu hem yetişkinler hem de cezalandırılan çocuklar için geçerlidir) fiziksel acı değil, haksızlığın, mantıksızlığın verdiği ruhsal ıstıraptır.”

9. "Bu olayda kan beynime sıçramıştı, çünkü yaşamım konusunda hiçbir fikri olmayan, ‘hastanemdeki hemşirenin bekleme odasına bile kabul etmeyeceği kadar kaba ve hayvanca görünen’ bir adamın, yaşamımı yargıladığını dinlemek zorunda kalmıştım."

10. Kampta içe yönelme, geçmişin nostaljisini hatırlama, dinsel veya ruhsal öğretinin ön plana çıktığı gözlemlenmiş. Bu unsurlar insana dayanma gücü veriyordu.

11. Kampta gün batımını izlemek ve bu güzellik karşısında "dünya ne kadar güzel olabilirdi" sözü, dünyanın insan için estetik bir haz kaynağı olduğunu, insanlar hayatı zorlaştırmasa, dünyanın yaşanabilir bir yer olduğunu insanlara hatırlatıyor.

12. "Mizah duygusu geliştirme ve olayları mizahi bir ışık altında görme çabası, yaşama sanatında ustalaşırken öğrenilen bir hiledir. Ama her an her yerde acı bulunmasına karşın, bir toplama kampında bile yaşama sanatını uygulamak olasıdır. Bir benzetme yapacak olursak, bir insanın acı çekmesi, boş bir odadaki gazın davranışına benzer. Boş bir odaya belli bir miktarda gaz verildiği zaman, oda ne kadar büyük olursa olsun, gaz odanın tamamına yayılır. Ne kadar küçük ya da büyük olursa olsun, acı da insanın ruhuna ve bilincine tamamen yayılır. Dolayısıyla insanın çektiği acının "büyüklüğü" kesinlikle görecelidir."
"İNSANIN ANLAM ARAYIŞI" ESERİ ÜZERİNE



14. İnsanlar zaman zaman topluluktan uzak kalmak ister, bunu bir ihtiyaç olarak görür. Victor E. Frankl’in kampta doktorluk yaptığı sırada beş dakika bir köşede yalnız kalabiliyormuş; o beş dakika onun için çok değerli olmalı.

15. Tahran'daki Azrail: İranlı bir zengin bahçesinde gezerken Azrail'i görür. Ve bulunduğu şehirden hızlıca Tahran'a kaçar. Azrail ise bahçede İranlı zengini gördüğü için şaşkındır, çünkü akşam Tahran'da onunla buluşup canını alma görevi vardır. Victor E. Frankl'in bazı kötü koşulları kendi haline bırakmanın, ondan korkup, kaçmaktan daha hayırlı olduğunu anlattığı bölümde bu hikayeden bahseder. Kamp anıları içerisinde de kendisinin de buna benzer durumlar yaşadığını, bazen insanın kendini hayatın akışına bırakmasının daha iyi olduğunun altını çizer.

16. Tutuklularda aşağılık kompleksi oluşuyordu. Tutuklular kendilerini değersiz hissediyorlardı.

17. Seçkin azınlıkla ile 'aşağılık' çoğunluk arasındaki çatışmalar çıkıyordu.

18. "insan, kendi acıları yoluyla bir şeye ulaşma şansıyla, her yerde kaderle karşı karşıyadır."

Frankl'in böyle bir durumda az sayıda kişinin anlama(-ayrıca ahlaka) ulaşabildiğini söylüyor olsa da bu durumu umutvari bir şekilde yorumlar.

Anlama en sağlam şekilde acı ve ona karşı verdiğimiz mana ile ulaşmanın mümkün olduğu akla yakındır.

19. “Sınırı bilinmeyen geçici bir varoluş” olarak tanımlar kamp durumunu, tutukluluğun ne zaman biteceği bilinmediği için, kamp şartları bir varoluş durumuna dönüşür; dayanabilenler ve çalışabilecek durumda olanlar için bu durum geçerlidir. Dayanma ve çalışamayacak duruma gelenler ise “sınırı bilinmeyen geçici varoluş” içinde hayatlarına veda ederler.

20. "Kampta bir günün bir haftadan daha uzun olduğunu söylediğimde yoldaşlarım bana katılmıştı."

Zaman aslında normal seyrinde ilerlemekte olsa da insan yaşadığı an içerisinde zamanın geçişini farklı olarak hissetmektedir. En basit örneği, yalnız yürürken zamanın geçişini yavaş yavaş hissederken, birisi ile muhabbet halinde yürürken zamanın nasıl geçtiğini anlamayız, tabi yanımızdaki kişiyle olan ilişkimizde bunda etkili olacaktır.

21. Geleceğe duyulan inancın kaybedilmesiyle, pes ediş arasında bir ilişki söz konusudur. Gelecekten umudu olmayanlar, hayattan zevk almamaya başlar ve başlarına gelenlere karşı kayıtsızlık durumuna geçerler. Ve hatta yaşam nefesini sonlandırmak için harekete ve son kez eylem haline geçerler. Oysa geleceğe karşı umudunu kaybetmeyenler, hayatın karşısına çıkardığı zorluklara karşı mücadele halinde olacaktır.

“Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıl’a katlanabilir.” Nietzsche

22. Acıyı kabul etmek.

23. Kamp alanında bazı tutuklular seçiliyor, ve diğer tutukluları idare etmeleri bekleniyordu. Bu tutukluların acımazlığı ezilmekte olan tutukluların gözüne daha çok batıyordu.

*Bir grup içinden birilerine imtiyaz verirseniz, güç yozlaşması ile bokunu çıkarmaları çok büyük bir olasılıktır.

24. Kamptakiler özgürlüğünü kazandığında baskı gören konumundan, baskı gösteren konumuna geçmeyi sıkıntı görmemişti. En azından belirli bir kısmı. Zaten ellerinden her şey alınmıştı, kötü şeyler yapmak haklarıydı, diye düşündüler. Bu insanlara karşı Frankl'in rahatsızlığını dile getirir.

Bu insanların "kötülük yapma hakkına sahip olmadıkları sıradan gerçekliğine" dönmeleri için yardıma ihtiyaçları vardı. Bu yapılmazsa daha derin sorunlara yol açacaktı, değerlendirmesini yapar.

25. Kamptan özgürlüğe;





Kampta kişiler umut ettiklerini, kamp sonrası özgür hayatta gerçekleşmeyeceğini anlarlar. Kampta hayata tutunmak için yaşadığını hayal ettikleri kişileri bulamamaları, hayatta tüm acıların geçmediği gerçekliğini yüzlerine vurur; Hayata tutunmak için özledikleri kişilerin orada, evde olmadığını anladıkları an, daha ıstırabın bitmediğini anlıyorlardı.

Onların bu yaşadıkları deneyime basit tepkiler gösterenlerden, ‘bilmiyorduk’, ‘biz de çok acı çektik’ gibi karşılıklar, mağdurlarda hayal kırıklığı yaratıyordu.

Kampta yaşadıkları onca şey, anı olarak peşlerini bırakmayacak, hayat boyu onları izleyecekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder