Anadolu'nun Ortodoks Topluluğu: Karamanlılar

Anadolu'nun Ortodoks Topluluğu: Karamanlılar 10.04.2017 Yasin ÇETİN Bu yazıda Ortodoks Karamanlılar v...

6 Temmuz 2025 Pazar

SAY SAY FAYANSLARI

SAY SAY FAYANSLARI

Hafif bir rüzgar esintisi altında, metro istasyonunda bekliyorum, telefonda bir şeyler kurcalıyorum, canım sıkılmasın diye. Günün yorgunluğu üzerime çökmüş, bir an önce eve ulaşmak istiyorum. Ne istasyona tahammül edebiliyorum ne de metronun içine. Ağaçtan düşen yaprağın rüzgarda süzülmesini izliyorum. Rüzgar, toprağa inmesine izin vermiyor, yaprak bunalıyor sanki.

Anılara dalıyorum; zamanın hiç geçmediği askerlik anılarıma. En uzun zamanlar, insanı sancak nöbetinde yakalıyor. Gecenin 01.50'si, Gece çavuşuyla koğuştan çıkıyoruz. Hava soğuk, yüzümüz buz kesiyor, ellerimiz ceplerde, yürüyoruz. Yemekhanenin yanından geçiyoruz, komuta merkezine varıyoruz. Kare dizaynlı fayanslara basarak ilerliyoruz. Koridorda mat bir soğukluk esiyor.

Kapının açıldığını fark eden nöbetçi asker mutlu. Sıkıntısı geçiyor. Çavuş saatine bakıyor, nöbetin değişmesine iki dakika var, nöbet nasıldı, diye soruyor. Nöbetçi asker sabırsız, her zamanki gibi, kimse gelip gitmedi. Sıcacık yatağını özlediği çakır gözlerinden belli. Yorganımın tadı damağımda kalmışken, silahı teslim alıyorum, kepim başımda, kırmızı platforma çıkıyorum. Çavuşla asker kapıdan geçip gidiyorlar. Bir süre sonra postal sesleri de yerini gecenin sessizliğine bırakıyor. Elimde tören silahı, yanımda elektrikli ısıtıcı, tepemde bir kamera ile kalıyorum.

Platformdan inmem yasak, topu topu iki saatçik. İki saat akan bir şey değil miydi? Hareket etmem yasak, sadece komutan geçerken hazır ol duruşundan selam duruşuna geçmem gerekiyor. O da silahı 45 derece sağa itmekten ibaret, komutan gittiği zaman silah yine 90 derece dik haline gelmeli.

Bir istisnası var, sabah nöbetine denk gelirsen, 7.00-8.00 nöbetidir bu. Bu süre içerisinde meydan komutanı gelir, otomatik kapı açılınca sancak nöbetçisi selam duruşuna geçer. Diğer selamdan farkı, tören silahı omza alınır. Nasıl yapıldığını hatırlayamıyorum oturduğum metro durağında. İnsan unutacak bir şeyler bulma konusunda muktedir.

Sancak nöbetini, Tutunamayanlar kitabını okurken, Selim karakterinin sıkılmak için uydurduğu oyunlar aklıma getirmişti. Dersin bitmesi için saati kontrol edip, her dakika geçtiğinde sayıların üzerine çentik atıyorlardı. Selim'in evinden üniversiteye giderken on dört durağı kale sayması, her durakta bir gol atıp zamanın gollerinden birini silmesi 14-0; 13-1; 12-2; 11-3;...; 0-14, galip Selim, tekrar ve tekrar...

Sancak nöbeti için ilk verilen tavsiye zaman geçsin diye sayı saymak. En uzun sayıyı kimin saydığı bir tartışma konusuydu. Fayansları saymak.

— Sahi alanda kaç fayans vardı?

— Yarım fayanslar sayıya dahil miydi yoksa değil miydi?

— Ya da onların ikisini bir mi sayıyorduk? Sıkıcı ama işe yarar.

Hatırlamak istediğimden de değil, Selim yüzünden, Olric belirene kadar okusaydım, belki de unuturdum Sancak Nöbetini. Bırak hatırlamayı, bir daha şubenin önünden geçmeyecektim.

Zaman geçtikçe umursamaz oluyor insan. Hatta özlenen yönleri olduğu bile söylenebilir. Şehir hayatında ağaç görmezken, meydan komutanlığında ağaçlarla çevriliydik. Güller açmış, ağaçlar çiçeklenmişti. Kentte, mezarlar dışında ağaçlı manzaraları göremiyoruz. 

Komutanlar, akşam vakti evlerine gidince, turlardık koğuş yakınlarında, hava kararınca Leylekler ağaç tepelerine kurdukları yuvalarına gelirdi. Güzeldi doğanın kokusunu içine çekmek, kafa dengi bir iki kişi ile sohbet etmek.

Sancak nöbetini istemezdik tabi, emir kuluyduk, kalkar giderdik. Ben bine kadar sayardım, sonra baştan, zaman geçmeliydi bir türlü. İlk yarım saat geçerdi, düz duran bacaklarımız ağrımaya başlardı. Isıtıcının ayarını ayarlamak için dizlerimizi kırardık, bu biraz bizi rahatlatırdı.

—İyi nöbetler asker!

—Saol.

Sonraki yarım saat kimi zaman bir saat gibi gelirdi, kimi zaman iki saat gibi. Sanırım bunu belirleyen şey nöbet saati dilimiydi. En zor nöbet 2-4 nöbetidir, ne nöbete kadar adam akıllı uyuyabilirsin ne de nöbetten sonra. İlk saati atlattın mı? Son saatin uzardı da uzardı.

—Asker gözlerini açık tut!

—Emredersiniz komutanım.

Uykulu halin esnemelere gebeydi, esnemeyi de bir oyuna çevirmek şarttı. Kaç kez esnediğini saymalıydın. Şimdi düşününce üzerine bahis yapılırmış, insanın canı sıkılmaya görsün, neler düşünüyor işte.

—Asker, ne bahsinden bahsediyorsun sen!

—Emredersiniz komutanım!

Kıt matematiğimizle temel işlemler yapardık, toplamalar hızlı giderdi, leblebi niyetine. Bölme ve çarpma daha fazla düşünmeyi gerektirdiği için daha eğlenceliydi. Bir yerden sonra yanlış yapıyordu insan.

—Beş kere beş asker?

—Yirmi beş komutanım.

Sanki kontrol edecek birisi mi var? Hiçbir komutanın gelip, çarpma toplama sorduğu görülmemiştir. Onların ihtisas alanı, askere sağı ve solu öğretmektir. Askerlerin yarısı heyecandan mıdır yorgunluktan mıdır sağını solunu şaşırır.

—Sağa dön asker!

—Emredersiniz komutanım.

Çocuklar büyümek ister, büyünce küçülmek ister. Zamanı durdurmak ister. Durduramadıkça asabileşmek ister, kaçırır zamanı ellerinden, ölüme koşar adım gider. Askerlik su gibi geçsin ister giden de geride kalanda. Askerlik bir şekilde geçer de bu sancak nöbeti nasıl biter? Askerlik de bitti. Sancak nöbeti de bitti.

—Terhis oldun asker. Hayatında başarılar.

—Saolun komutanım.

Sayılar saydık, fayansları topladık, anılara gömüldük, ilkokul aşkımıza kadar gittik. Öten kuşun, böceğin türüne merak salanlar oldu. Sancak nöbetini başkalarına devrettik. Rüzgarda salınan yaprak, toprağa kavuştu. İstasyonda dakikaları kovalıyorum, metro hala gelmedi...

Ayağa kalktım, istasyonun zeminindeki fayansları saymaya başladım, daha ona gelememiştim ki raylardan sesler duymaya başladım. Yönümü çevirdim karanlıktaki boşluğa, metro kendini aşikar kıldı. Yanaştı yanımıza, yavaşça durdu, metro kapıları açıldı. Yüzbaşı Selim, tüm tutunamayan askerleriyle birlikte kapıdan çıktı. Döndü bana ve komutunu verdi:

—Asker, say say fayansları!

—Emredersiniz komutanım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder