![]() |
Stoacılık 7: Boksörden Bilgeye Kleanthes |
Özgür Gündüz, Zenon'un Fırtınalı Yolculuğu ile takip etmeye başladığı Stoacılık macerasına, Boksörden Bilgeye: Kleanthes başlıklı yedinci yazısı ile devam ediyor. Bu kez sahnede, geceleri pazarlarda su taşıyan, gündüzleri ise Stoa revaklarında aklın ağırlığını omuzlayan sessiz bir figür var: Kleanthes. Kas gücünden akıl gücüne, ringden Logos’a uzanan bu yolculuk, Stoacılığın sessiz ama derin damarını açığa çıkarıyor. Yumrukların yerini sözcüklere, ringin yerini Stoa revaklarına bırakan bir hayat: Kleanthes’in hikâyesi, felsefenin yalnızca tartışma değil, yaşamın bizzat kendisi olduğunun kanıtı.
Metaboles
Kleanthes: Sessiz Gücün Şairi
Zenon’un adımları Stoa revaklarında yankılarını bırakmıştı.
Ama zamanla o yankılara yeni bir ritim karıştı: Kleanthes’in adımları...
Zenon’un öğrencisi, Diogenes’in ruhunu taşıyan bir başka doğa çocuğu ama bu kez
daha sessiz, daha ağırbaşlı, daha derin bir bilge. Stoacı okulun ikinci direği…
Geceleri elleriyle su taşıyan, gündüzleri ise aklıyla evreni kavramaya çalışan
bir felsefe işçisi.
Oysa Kleanthes’in hayatı her zaman böyle değildi.
Gençliğinde bir boksör olarak yaşamış, bedeniyle mücadele eden biri olarak
tanınmıştı. Ama zamanla dövüşten tefekküre, kas gücünden akıl gücüne doğru bir
yolculuğa çıktı. Ringde aradığı anlamı, Stoanın revaklarında buldu. Önce
tanrılara adanmış bir yaşam arayışına girdi; dini metinlere, törenlere, mitlere
yöneldi. Sonra bu arayış onu daha derin bir düzen fikrine, logos’un
evrensel yasasına taşıdı. Kleanthes’in Stoacılıkla buluşması, dışsal bir güce
değil, içsel bir uyuma inanmaya başladığı o eşikte gerçekleşti.
![]() |
Temsili: Kleanthes, boksörlük zamanlarından bir iki taktik yazarımız Özgür Gündüz'e gösteriyor. |
Atina gecelerinde pazarlardan su taşıdığı küplerin sesi,
kimileri için basit bir geçim faaliyetiydi. Oysa Kleanthes için bu, ruhun
terbiyesi adına gerekliydi. Çünkü o, erdemin yalnızca sözle değil, yaşam
içindeki çabayla da kanıtlanması gerektiğine inanıyordu. Felsefe bir söylev
değil, bir yaşam biçimiydi.
“Kleanthes’in yanına sessizce oturduk. Bize dönüp hiçbir şey söylemedi. Bir papirüs parçasını dikkatle katladı. Sonra onu bana uzattı. ‘Oku’ dedi sadece. Okudum.”
Ve papirüste şu dizeler yazılıydı:
Zenon’un Defteri
Eklenen Papirüs Parçası – Kleanthes’ten
Zeus İlahisi
Ey en yüce, en kudretli Zeus,
Evrenin yasası sensin, her şey seninle uyum içindedir.
Çünkü düşünceyle örülmüştür tüm varlık,
Ve senin Logos’unla yolunu bulur...Göklerde dönen yıldızlar, akılla çizilmiş bir dansa benzer,
Ne biri öne geçer ne geride kalır – hepsi uyumla döner.
Kimi insanlar sana bilinçsizce karşı çıkar,
Oysa onlar da senin düzeninin bir parçasıdır.Ey insanlar! Neden şikâyet edersiniz,
Neden yakınır, şanssızlıktan söz edersiniz?
Oysa her şey, büyük bir aklın ürünü ve parçasıdır…
Kleanthes’in Zeus’u, mitlerin kıskanç ve öfkeli tanrısı
değildi. O, evrenin akılla örülmüş düzeniydi. Buradaki “Tanrı”, Stoacıların logos
dediği, doğaya içkin evrensel akıldır. Her şey bu akılla uyumlu işlediğinde
erdem doğar; insan da bu akla kendi iradesiyle katıldığında gerçek özgürlüğe
ulaşır.
Kleanthes’in ilahisindeki “Zeus”, Homeros’un destanlarında gördüğümüz şimşekler saçan tanrıdan çok farklıydı. Stoacılar için Zeus, bir kişilikten ziyade bir ilkedir: doğanın uyumunu ve evrensel yasayı temsil eder. İnsan, bu yasayı kavrayıp ona ayak uydurduğunda erdemli olur; ona direnmeye kalktığında ise kendi içindeki düzeni bozar. Bu farkı bilmek, Stoacı “tanrı” anlayışının özünü kavramak için anahtardır.
![]() |
Temsili: Erdemli Olmak İçin Ne Yapmalıyız? |
Kleanthes için doğayla uyum, Stoacı yaşamın temeliydi. Her
şeyin bir nedeni, her olayın bir bağlamı vardı. Başımıza gelen her şey — acı ya
da sevinç — evrenin büyük düzeninde bir görev üstlenmişti. Felsefe, bu düzeni
anlamanın ve onunla birlikte akmakla yetinmeyip onunla dans etmenin yoluydu.
Bir gün öğrencilerinden biri sormuştu:
Zenon bir başka gün şöyle yazmış deftere:
“Kleanthes’in yüzünde bir çizgi belirdi bugün. Düşünceden mi, yorgunluktan mı, bilmiyorum. Ama sonra ilâhisinden bir bölüm mırıldandı.”‘Oysa her şey, büyük bir aklın ürünü ve parçasıdır…’
Bu sözler, Stoacı kader anlayışının özünü açığa çıkarır.
Kader, kör bir yazgı değil; doğanın özünden gelen kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Kleanthes buna “doğanın gereği” der. İnsana düşense bu düzeni anlamak ve onunla
uyum içinde yaşamak, yani akıl yoluyla kaderi sevmektir: amor fati.
Zenon’un disiplinli sertliği, Kleanthes’te bir sükûnete
evrilmişti. Çünkü o bilirdi ki felsefe, yalnızca tartışmaların değil, gündelik
yaşamın da sanatıydı. Su taşırken de yazarken de aynı özü korumak gerekirdi.
Tıpkı su gibi olmak: Sessiz ama şekillendirici. Dirençli ama uyumlu.
![]() |
Temsili: Kleanthes, yazarımız Özgür Gündüz'e su taşıma taktiklerini öğretiyor. |
“Kleanthes’in sessizliği, bazı bağırışlardan daha çok yankılandı kulaklarımda. O, su taşıyarak felsefe yaptı; ben söz taşıyarak... İkimiz de aynı kaynağa yürüyorduk.”
Dipnot: Bu bölümde yer alan “Zeus İlahisi”, gerçekten Kleanthes’e ait kabul edilen tarihî bir metindir. Antik Yunan düşünürlerinden Stobaeus’un derlemeleri sayesinde günümüze ulaşmıştır ve Stoacıların Tanrı anlayışını en açık şekilde gösteren metinlerden biri kabul edilir. Buradaki “Zeus”, Homeros’un mitolojik tanrısından ziyade doğaya içkin aklın (logos’un) sembolüdür. Yazıda kullanılan ilahi, bu metnin modern Türkçe’ye serbest bir uyarlamasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder