![]() |
| KAJU |
Kaju'ya
***
Sarı ve beyaz tüyleriyle dişi kedi, tedirginliği üzerinde duvarda yürüyor. Sapsarı tüyleri ile kaplanı andıran bir sokak kedisi onu fark ediyor ve sessizce ona doğru ilerliyor. Sarı-beyaz tüylü kedi erkek kedilerin kendisine ilgisinden yorgun düşmüş, biraz dinlenme fırsatı bulmuş olsa da biraz daha konforlu ve rahatsız edilmeyeceği bir yer arayışında, derken Kaplan vari kediyi fark etmesiyle kaçmaya başlaması bir oluyor.
Erkek kedi bir fareyi nasıl kovalıyorsa öyle koşmaya başlıyor. İki kedi de ön patilerinin bastığı yere arka patileri ile basmak konusunda mahir. Birbirlerinden hızlılar, yanlarından geçtikleri kuşlar istiflerini bozmuyorlar, konunun kendileri ile alakalı olmadığının farkındalar.
Dişi kedinin yorgunluğu ağır basmaya başlıyor. Tökezliyor, koşması bozuluyor. Üç yol ayrımına yakın bir yere kadar idare etse de gücü tükeniyor, sarı kedi ile bir süre karşılıklı miyavlar, mırlamalar, çemkirmeler yükseliyor. Onlar kızışmanın verdiği etkiyle birbirleriyle mücadele dolu bir hemhale girdiği sırada, üç yol ağzında bir kamyon, diğer iki yönden gelen iki kamyonun arasında kalıyor. Şoförü bir süre can çekişiyor fakat kalbine doğru ilerleyen kemik onun hayatının sonunu hastanede getiriyor. Şoförün üç çocuğu yetim kalıyor. Dişi kedinin rahmine dünyaya gelecek üç kedi tohumu düşüyor.
***
Sarı ve beyaz tüylü kedi, zeytin ağacından yararlanarak bahçe duvarına, oradan birinci katın alçak balkonuna atlıyor. Balkon kapısının karşısında bir masa, masanın üzerinde kitaplar var, bir adam gelip oturuyor masaya, kedi ile göz göze geliyorlar. Elindeki boncuklu kolyeyi sallıyor, gözler boncuğa kayıyor. Kediye bir dilim salam getiriyor, o gün kedi ile dostlukları başlıyor.
Gelip gitmeler devam ettikçe kediyi "İnek" diye çağırmaya başlıyor, ev arkadaşının önerisi ile ismi "Sarıkız"a dönüyor.
Bir gece arkasında beş erkek kedi ile geliyor, balkon kapısına dayanıyor, adam bu durumu görünce onu içeri alıp erkek kedileri kovalıyor. Sarıkız dinleniyor, bulyon kaplı pilavdan yiyor, suyundan içip, balkon kapısı önünde miyavlamaya başlıyor. Adam kapıyı açıyor, Sarıkız gecenin içine kendini bırakıyor.
Bu olay bir süre devam ediyor. Sarıkız gidiyor, arkasında erkek kedi ordusuyla geri dönüyor, adam erkek kedileri kovalayıp Sarıkız'ı içeri alıyor. Arkadaşlarına ağızları kulaklarında "ben bu kediyi pezevenglerin elinden kurtardım" diye anlatıyor.
Kızgınlık zamanı geçince adam da sarıkız da rahat bir nefes alıyor derken Sarıkız'ın hamile olduğu anlaşılıyor. Gelip yemekten ona kalan payını yiyor, kimi zaman bulyon kokan bir pilav, kimi zaman tavuktan kalmış kemik...
Adam Sarıkız'ın yanına yatmasından memnun, ona masaj yapması kediyi mest ediyor. Mırlıyor, yorganın içini ısıtıyor, ortama sevgi baloncukları dağıtıyor. Canı sıkılınca mahallesini gezmeye çıkıyor. Eve gelince tüm mesaisini temizlenmeye ayırıyor, tüylerini bir bir elden geçiriyor. Erkek kedilerin kavga etmekten kendilerini salmış halleri Sarıkız'ın yanından geçmiyor, güzelliğinden hiç taviz vermiyor.
Adamın çok sevdiği dedesi hastalanınca çok üzülüyor, Sarıkız ona ilaç oluyor. Ona akıtıyor içindeki tüm derdi, kimseye anlatamadıklarını, hissettiklerini. Herkese bir şeyim yok derken, Sarıkız'a diyebiliyor, onun yanında gözyaşlarını saklamıyor. Sarıkız da sıcaklığını ondan esirgemiyor.
Hastalık ilerliyor, hamilelikte, dedenin ölüm haberi gelince adam apar topar memleketine gidiyor, bu sırada arkadaşlarınca odasına alınan Sarıkız doğum yapıyor. Adam eve geldiğinde odası darmaduman, Sarıkız'a koyulan kumlar temizlenmediği için oda köşeleri hacetli. Odayı bir güzel temizliyor, üç yavruyu ve Sarıkız'ı rahat ettirmek istiyor.
Dedesinin ölümünden sonra adam hüzünlü bir tavra bürünüyor, kahveyi fazla kaçırıyor, reflüsü azıyor da azıyor; doktora gitmeyi de erteliyor. Odağını bir yere toplayamıyor, ödevlerini yapamıyor. Kediler bir nebze huzur veriyor, üç yavruya üç isim seviyor. Dişiye Artemis, erkek kedilere Apollon ve Mitra. Artemis'i ayrı bir seviyor. Hareketleniyorlar, perdeye tırmanıyorlar, hopluyorlar zıplıyorlar. Sarıkız yavrularına iyi bakıyor.
Balkondan bir gece iniyorlar aşağıya, sabahına Apollon ile Mithra'yı adam sokaktan topluyor. Artemis'i bir daha göremiyor, üzülüyor Sarıkız'la, elden artık bir şey gelmiyor.
Bir aylık olduklarında Mithra'yı sahiplendiriyorlar. Apollon, Sarıkız'ın mahallesine alışıyor. Adam üç ay yok, memleketinde, dönüşünde bakıyor Apollon kocaman olmuş, Sarıkız yeni bir doğum yapmış. Adamı görünce yeni bebelerini evine getirmek istiyor ama adam taşınacağı için buna müsaade edemiyor. Sarıkız ve Apollon'u mahalle de bırakıp, yeni dünyasına yelken açıyor.
***
Mithra'yı sahiplenenler evdeki kedilerine alışmasını bekliyorlar beklemesine ama Mithra huzursuz, evdeki kedi hırçın, yeni arkadaşını kabul etmeye direniyor.
Kısa süre sonra Mithra kendisini başka evde buluyor. Artık adı Mithra değil, kabarık sarı tüylerinden dolayı tuzlu sarı leblebi. Ev ahalisi ile düşe kalka bir yaşına giriyor. Uysal bir kedi, yavru zamanlarındaki yaramazlıkları kalmıyor.
Evine misafir olduğu kız mezun olunca, tuzlu sarı leblebinin ev hayatı tehlikeye giriyor. Kız memleketine götüremeyince başkasına sahiplendiriyor. Birkaç hafta sonra evde istenmediğine karar verilen tuzlu sarı leblebi kendini sokaklarda buluyor.
İlk bir ay kuytu köşelerde saklanıyor, çok zayıflıyor, biraz biraz sokaklara alışınca bırakılan mamaları yiyor. Diğer kedilerle hırgürden kaçınıyor, mamaları yedikçe eski haline geliyor. İki yaşına gelmesine rağmen hala küçük bir kedi görünümünde, yaşıtları iri yapıları ile aslanı andırıyor, tuzlu sarı leblebi lakabının hakkını taşıyor.
Mahalledeki iri bir kedi buna takıyor, kendini savunmaya çalışıyor ama gücü yetmiyor, yorgun düşüyor. Bir apartmana dinlenmek için girip iyileşmeyi umuyor.
Apartmanın çaprazındaki müstakil evden başörtülü, yaşı ellilerinde, bir buçuk metre boylarında, biraz tıknazca bir kadın, et bıçağı elinde çıkıyor. Üç katlı apartmana ilerliyor, açık olan apartman kapısından içeri giriyor, tuzlu sarı leblebinin yattığı köşeden çaldığı kapı görünüyor. Tuzlu sarı leblebinin kadını izleyecek gücü yok.
Kadın daire kapısını çalıyor, önce kimse açmaya gelmiyor, kadın kapıya sertçe vuruyor. Altmışında bir adam ne oluyor, alacaklı mısın diyerek kapıyı açıyor. Kadının gözleri komşusu kadını arıyor, sol eli çoktan harekete geçmiş, bıçağı adamın kalbine geçiriyor. Adam orada can veriyor. Gazeteler daha sonradan "üç çocuk annesi G.M. komşusunu öldürdü" diye yazıyor.
Tuzlu sarı leblebi bir köşede dinlenip kendine geliyor, ambulansın gelmesine istifini bozmuyor. Yorgunluğunu atıp, sokaktaki yaşantısına dönüyor. Birkaç ay sonra bir belediye işçisine yakalanıyor, kısırlaştırılması bu vesileyle gerçekleşiyor.
***
Çocukların ilgisine mazhar olduğu bir kreşti burası, dolaşırdı çocukların ince bacakları arasında tuzlu sarı leblebi. Kreş hocaları önüne koyardı mama ve su, kapanınca kreş dolandı bir süre etrafında, gözleri aradı çocukları. Bir süre sonra alıştı çocukların yokluğuna, çöp kovalarını karıştırmaya her gün geldi, kağıt toplayan adamın ayaklarına sürtündü, bir süre sonra inşaat başladı. İnşaat işçilerinin yemeklerine ortakçı oldu zaman zaman.
Hunharca bir çalışma başladı bir zamanlar kreş olan mekanda, ufak tadilatlar yapıldı, el emeği boyandı, raflar istenildiği zaman gelmeyince biraz keyifler kaçtı. Kitaplar gelmeye başladı, insanlar girip çıkmaya devam etti. Birkaç masa, iki düzine sandalye, kahve kupaları, espresso makinesi, filtre kahve makinesi, çay semaveri, iki tane bahçe masası getirildi. Komşudan sarkan nar ağacını herkes sevdi. Mekanın en önemli öğesi kedi kafesi geldi.
Fındık, Bıdık ve Köfte'ye; turuncu tekir, beyaz Scottish, siyah British kedilere yuva, insanlara etkinlik mekanı. Mekanın her köşesini kokluyorlar, 30 m2 karenin her yerini keşfetmek istiyorlar. Tuvalete girmeleri pek istenmiyor ama orayı da keşfetmediklerini söylemek pek mümkün değil. Arka kapı bahçeye açılıyor, kapı açılır açılmaz tekir dışarıya koşma peşinde, bir sokak kedisi görsün duvarları aşma peşinde. Mekan sahiplerini arkasından koşturma peşinde.
Atik mi atik, tatlı mı tatlı, ele avuca sığmaz, dört duvar arası kâfi gelmez, arkadaş görmeye dursun boğuşmadan duramaz. Bıdık, bembeyaz tüyleri ile yürüyen bir kar tanesi, sakin ama lokmasını kaptırmaya niyetli değil; Fındık'ın tacizlerine patisinin tersiyle cevap veriyor, gözlerinin mavisiyle gönüllerde taht kuruyor. Köfte ortalıkta gece gibi dolanıyor, yemek konusunda hep sona kalıyor; o kadar sakin olması Fındık'ın hedefine koyuyor onu, son zamanlarda kendine özel bir dolap yeri bulmuş, herkesten bunaldığı an, çekiliyor münzevi yerine.
Dalgalı saçlı hanımefendinin ve uzun saçlı beyefendinin gülümsemelerinden saç uçlarına, oradan tüm mekana bir sevgi yayılıyor. Bir grup insan bahçede felsefe konuşuyor, Sartre yukarı Camus aşağıya, yönelimsellik sağa kediler mama yemeye sola. Çocuklar için kitap kulübü kurulmuş, yetişkinlerin kafa biraz şişmiş, Fındık'ın gözleri neler yaşandığını anlama derdinde.
Açılış günü çattı geldi, raflar gelmedi, usta üç kedinin patisini birden hak etti. Üç kediyle iş bitmedi, iyi, kötü ve tuhaf üçünü tanımlamaya yetmedi. Kapının önüne sokak kedilerine mama ve su koymak ihmal edilmedi. Mekanın önüne dadanan kediler arasında tuzlu sarı leblebi yerini alıverdi. Mama bahane, Fındık'ın kapı eşiğinden kediler ile iletişim kurma çabası şahane.
Herkes sanıyor tuzlu sarı leblebi küçük, pofuduk bir yastık diyor uzun saçlı beyefendi. Uzak durmak zorunda alerjisi pek şahane. Dalgalı saçlardan nöronlara giden etkileşimle, tuzlu sarı leblebi oluyor size Kaju. Aaa be dostlar yetişin, kuruyemişci de kalmadı çerez merez. Mahalleli biliyor okuldaki küçük kediye boncuk dediğini, münasebetli biri yapıyor esprisini, kuruyemişcide bırakmadın çerez, elleme şimdi tuhafiyeciyi, aaaa be dostlar oluyorum bir tuhaf.
Dalgalı saçları görmeye dursun, koşuyor Fıstık, Beyaz Leblebi ve Ceviz ile Kaju, bekliyor yaş mama kutusunun açılmasını, bacaklara sürtünmeye bayılıyor, kapıya oturan ile oynamaya bitiyor. Fındık'ın patileri gözüktü mü açıklarda, patisini atmaktan gocunmuyor.
Kaju'nun kavga ile işi yok, sokakların ise şakası yok. Kodaman bir kedi güç gösterisi peşinde, sataşıyor Kaju'ya, gözlerindeki iltihap o günden kalma. Tek gözü kör bir korsan gibi dolanıyor, korsanların sertliğini ne bilsin melül bakışlı gördüğü bacağa sırnaşıyor.
Etkinlik mekanında faaliyetler hızlanıyor. Felsefeyi edebiyat kovalıyor, yetişkin etkinliklerine çocuk etkinlikleri ekleniyor, zihinlerle beraber eller çalışmaya başlıyor, seramiği, resmi, yogası, sineması bir trene binmişler cuf cuf... Tragedya diyor hepinizden önce ben vardım, çok mağrur olma senden büyük destan var. Dalgalı saçlı kadın Shakespeare atölyesine başlıyor, to be or not to be this is question. Kızıl saçlı kadın bir arkadaşları vermeye niyetli dans kursu, salça, paça, beyin, dil.
Kaju dolanıyor kapı önünde diğer kedilerle(kuruyemiş taneleri), kaligrafi oluşturuyorlar rastgele hareketleriyle, kapı açılınca artıyor ritim, mama kutuları açılınca çıldırıyor gösteri. Hepsi bir ağızdan senfoniye eşlik ediyorlar, miyav, miyaav, miyaaav. Uzun saçlı adam yanlışlıkla cevizin kuyruğuna basınca bir çığlık, miaaaavvv, bir mesafe alıyor, canı yanıyor ama aklı mamada, bakışıyorlar uzun saçlı adamla, çok naif bir hareketle özür diliyor Ceviz'den, kuyruğuna basmak istemedim seni kırmak hiç istemedim. Dalgalı saçlı kadının gelmesiyle olay tatlıya bağlanıyor, Ceviz'in gönlü alınıyor.
Bir gün mekan açılmış, havalandırılıyor, kedilerin içeri girmemesine dikkat ediliyor, o gün bir dalgınlık yaşanıyor. Kimse görmediği bir andan yararlanıyor Kaju, bahçeye yavaş patilerle ilerliyor. Hava güzel, Fındık, Bıdık ve Köfte'nin kafesi dışarı taşınmış, Kaju onlara bakıyor, onlar buna bakıyor, Fındık oyun oynamaya pek hevesli, demir parmaklıklar geçit vermemeye pek kararlı. Kaju bahçeyi iyice temaşa ediyor, tel çitlerin arkasından daha önce görmesi yetmiyor, saksıları kokluyor, nar ağacının dallarını inceliyor, zeytin ağacına sürtünüyor.
Biraz dolaştıktan sonra güneşli bir yere seriliyor. İki yalanıyor, üç kaşınıyor, huzurlu bir uykuya dalıyor. Onun uyuduğunu gören mekan ahalisi kıyamıyor. Bahçede olmasına o gün laf edilmiyor. Kaju yolu öğrendi artık diğer günlerde de bu fırsatı kolluyor. Bahçede insanlara kendini sevdiriyor, mamasını yeyip güneşin tadını çıkarıyor. Boncuk'un mekana gelişi bu sıralara denk geliyor. Onun için geçici bir yuva olarak düşünülüyor, avuca sığmasına rağmen bir eve sığamıyor, gönüllere sığsa da...
Her şeyin başı sağlık derler, kediler için de durum farklı değil. Yakaladımı bedeni bırakmaz, mahşerin dört atlısı koşuyor üzerimize.
Mekanı açarken fark ediyorlar Kaju'nun hasta olduğunu, bir süre gözlemliyorlar ama olacak gibi değil. Yetiştiriyorlar veterinere, üşütmüş bizim Kaju, bağışıklık düşmüş, yorgun düşmüş. Gözündeki iltihabı da tedavi edecekler hastalığıyla beraber. Öğreniyorlar ki Kaju beş yaşında cüce bir kedi. Biraz para tutuyor tedavi masrafları, Oğuz Atay yetişiyor "Beyaz Paltolu Adam" öyküsüyle, bir dayanışma gecesi tasarlanıyor. Veteriner kliniğinden videolar geliyor, her şey yolunda deniyor. Bir tedirginlik kaplıyor sevenlerinin kalbini, ameliyat kapısında bekler gibi hissediyor herkes. Pandora'nın kutusunda bir kalmış umut.
Moiralar başlıyorlar Kaju'nun bebekliğinde oynadığı ip yumağını örmeye, işte geldi zamanı ipin kesilmesinin, biçare herkes, kimsenin kaçamadığı yolculuk sırası Kaju'ya gelmiş. Dalgalı saçlı kadın ve uzun saçlı adam birbirlerine sarılıyor, gülücük eksik olmayan yüzlerinde bu sefer hüzün var. Gözlerinden damlalar boşalıyor, damlaya damlaya bir Aden bahçesi doğuyor.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder