Anadolu'nun Ortodoks Topluluğu: Karamanlılar

Anadolu'nun Ortodoks Topluluğu: Karamanlılar 10.04.2017 Yasin ÇETİN Bu yazıda Ortodoks Karamanlılar v...

10 Mart 2025 Pazartesi

STOA 4: KİNİK TEMELLER: ÖZGÜR OLMAK

STOA 4: KİNİK TEMELLER: ÖZGÜR OLMAK



Yazar Özgür Gündüz, bizleri, Zenon'un fırtınalı bir deniz yolculuğunda gemisinin sulara gömüldüğü andan alıp Atina sokaklarında bir Kinik felsefe erbabıyla karşılaşmasına kadar uzanan serüvenine davet ediyor. Kinik Temeller serisini bu bölümle son limana ulaştırırken, Stoa Felsefesi’nin Kinik köklerine Zenon ve Sinoplu Diogenes’in kurgusal karşılaşması üzerinden bakmaya devam ediyoruz.


Zenon, Diogenes’in yanından ayrılırken, bizleri de Kinik Temeller gemisinden inip Stoa Felsefesi’nin doğuşuna ve gelişimine tanıklık edeceğimiz yeni bir yolculuğa çağırıyor. O halde, şimdi serinin son bölümünü temaşa ediniz ve gemiden inerken özgürlüğünüze engel olan nesneleri ve düşünceleri geride bırakmayı unutmayınız! Metaboles iyi yolculuklar diler.  

***

3. Asıl Özgürlük: Tutkulardan Arınmak

Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.


Sabahın ilk ışıkları çınar ağacının gövdesine uzun gölgeler düşürüyordu. Zenon ve Diogenes, her zamanki gibi ağacın altında buluşmuştu. Bir süre sessizce oturdular. Sonra Diogenes, Zenon’a dönerek beklenmedik bir soru sordu:

“Söyle bana, Zenon. Özgür müsün?”

Zenon, soruya şaşırmıştı ama çok düşünmeden cevap verdi:

“Evet, elbette. İstediğim yere gidebiliyorum, istediğimi yapabiliyorum. Kimse bana ne yapacağımı söylemiyor.”

Diogenes hafifçe gülümsedi, yerden küçük bir taş aldı ve havaya fırlattı. Taş, birkaç metre ötedeki toprağa düştü. Sonra Zenon’a döndü:

“Peki, bu taş özgür mü?”
Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.

 Zenon kaşlarını çattı:

“Hayır. O, nereye düşeceğine kendisi karar veremez.”

Diogenes başını salladı:

“Aynen öyle, Zenon. Sen de nereye sürükleneceğini kendin belirlemiyorsun. Dışarıdan bakınca özgür gibisin ama gerçekten öyle misin? Tutkuların, arzuların, korkuların seni yönlendirmiyor mu? Eğer bir şey seni yönetiyorsa, ona bağımlıysan, yine de özgür olduğunu söyleyebilir misin?”

Zenon düşündü. Diogenes’in ne demek istediğini anlamıştı ama hâlâ emin değildi:

“Ama tutkular insanın bir parçası değil mi? Onlardan tamamen kurtulmak mümkün mü?”

Diogenes hafifçe güldü:

Tutkularından kaçamazsın, ancak onların seni yönetmesine izin vermemelisin. Örneğin, açgözlülüğü ele alalım. İnsan daha fazla zenginlik ister; fakat zenginlik arttıkça, onu kaybetme korkusu da başlar. Böylece servetin getirdiği şey mutluluk değil, endişe olur. İnsan neye bağımlı hale gelirse, ona köle olur—para, şöhret, güç, sevgi… Bunları elde etmek için yaşayan biri, aslında onlar tarafından yönetiliyordur.

 

Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.

Yerden kuru bir dal aldı ve havaya kaldırdı:

“Biliyor musun Zenon? Rüzgâra kapılmış bir yapraktan farkı yoktur tutkularına yenilen insanın. Bugün servet peşinde koşar, yarın övgüye aç kalır, öbür gün arzularının peşinden sürüklenir. Oysa gerçekten özgür insan, kendi dümenini elinde tutandır. Çünkü onu sürükleyen dış bir kuvvet yoktur.”

Zenon başını salladı:

“Öyleyse özgürlük, tutkularımızdan kurtulmak mı?”

Diogenes ciddi bir ifadeyle yanıtladı:

“Özgürlük, tutkularını yok etmek değil, onların seni yönetmesine izin vermemektir. İnsan tutkularını tanımalı ve onları kendi yararına kullanabilmelidir. Eğer tutkuların seni yönetirse, kendi yaşamının sahibi değil, bir kölesi olursun.”

Zenon, sözleri düşündü. Derin bir nefes alarak sordu:

“Peki, bunu nasıl başarabilirim?”

Diogenes bir süre sessiz kaldı, sonra elindeki kuru dalı yere bıraktı:

“Bunun yolu, tutkularının seni nereye götürdüğünü görmektir. Açgözlüysen, seni nelerin yönlendirdiğini fark et. Korkuyorsan, seni zincirleyen şeyin ne olduğunu anlamaya çalış. Sahip olmaya çalışmak yerine, sahip olmadan yaşamayı öğrenmelisin. Eğer hiçbir şeye bağımlı olmazsan, hiçbir şey seni zincirleyemez.”

Sonra gözlerini Zenon’a dikti ve net bir sesle ekledi:

“İçindeki zincirleri kıran insan, dışarıdan gelen hiçbir zincire ihtiyaç duymaz.” Gerçek özgürlüğü bu bakış açısından aramak lazım Zenon.

Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.

 


4. Toplumsal Normlara ve Lükse Meydan Okumak

Zenon, bir süredir Diogenes ile vakit geçiriyor onu dinliyor, izliyordu. Diogenes’in yaşam tarzına yakından baktıkça, onun yalnızca sade yaşamakla kalmayıp, toplumun kurallarına açıkça meydan okuduğunu fark etti. Bu, Zenon’un zihninde büyük bir soru işareti oluşturuyordu. Sonunda merakını gizleyemedi ve sordu:

“Toplumsal düzeni neden bu kadar küçümsüyorsun? İnsan, başkalarıyla birlikte yaşamak zorunda değil mi?”

Diogenes, Zenon’un sorusunu duyunca hafifçe gülümsedi. Diogenes, pazar yerindeki insanları işaret etti. Gösterişli kumaşlar için pazarlık yapan tüccarlar, başkalarının hayranlığını kazanmak için altın yüzüklerini sergileyen zenginler, kalabalığa uyum sağlamak adına yapmacık kahkahalar atanlar…

“Şu sahneye iyi bak, Zenon. Sence bu insanlar gerçekten ne yaptıklarını biliyor mu? Toplum dediğin şey, bireyin doğasına uygun bir yaşam mı sunuyor, yoksa her birey kendi hırslarını ve arzularını mı dayatıyor? Düzen sandığımız şey, uyumdan ziyade kaosa mı sebep oluyor?
Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.

Zenon bir an duraksadı, sonra başını iki yana salladı. 

“Evet, bencillik örneklerine sıkça rastlıyoruz,”  “Ama bunu toplumun tamamına mal etmek doğru olur mu? Üstelik, toplum içinde bir yer edinmek insanı güvende hissettirmez mi? Bir düzen içinde yaşamak, insanı daha erdemli kılmaz mı?”

Diogenes omuz silkti. 

“Eğer bu düzen, insanı kendi doğasından koparıyorsa, erdemden nasıl söz edebiliriz? İnsanlar statü kazanmak, zenginleşmek, başkalarının onayını almak için yaşar. Ama ne kadar çok sahip olurlarsa, o kadar daha fazlasını isterler. Oysa asıl özgürlük, hiçbir şeye bağımlı olmamaktır.”

Diogenes, bir avuç çakıl taşı alıp Zenon’un önüne bıraktı.

  “Bak şu taşlara. Hepsi olduğu gibi, basit ve doğal. Ama eğer bir taşın üzerine altın suyu sürsem, onun değeri artar mı, yoksa doğallığını mı kaybeder?”
Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.

Zenon düşündü ve cevap verdi: 

“Altın onu taş olmaktan çıkarmaz ama sadeliğini ve özünü örter.”

Diogenes başını salladı. 

“İnsan da böyledir. Lüks, gösteriş ve statüyle üzerini kapladıkça kendisinden uzaklaşır. Toplumsal normlar, insanı kendisini unutmaya zorlar. İşte bu yüzden ben, basit yaşarım ve toplumun dayattığı hiçbir rolü kabul etmem.”

Zenon kaşlarını çattı. 

“Ama bu seni yalnızlaştırmaz mı?”

Diogenes gülümsedi. 

“Yalnızlık, insanın kendisini bulamadığı yerdedir, Zenon. Oysa ben, kendi ruhumla dost olmayı öğrendim ve ona gönülden bağlıyım. Ama toplum… O, seni, özgür bir bağlılıkla değil, zorunlu bir bağımlılıkla kendine çeker.”

Gözlerini Zenon’a dikerek devam etti: 

“Bağlılık ile bağımlılık arasındaki farkı biliyor musun? Bağlılık, insanın özgür iradesiyle seçtiği bir yöneliştir; bağımlılık ise zorunluluktan doğan bir boyunduruk. Biri seni güçlendirir, diğeri zincire vurur. İnsan, başkalarının beklentilerine hapsolduğunda, kendi doğasını unutmaya başlar. İşte asıl yalnızlık budur. Ben sana gerçek mutluluğun adresini veriyorum.”
Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.

Bir an sessizlik oldu. Sonra Diogenes, batmakta olan güneşi işaret etti.

“Güneş, onu izleyenlerden habersiz doğar ve batar. O, başkalarının alkışına ihtiyaç duymaz. İnsan da böyle olmalı: Kendisi için var olmalı, başkalarının onayı için değil.”

Zenon, Diogenes’in sözlerine hayranlık duyuyordu ama içinde hâlâ çözülmemiş bir şeyler vardı ve şöyle sordu: 

“Ama herkes toplumu reddederse, insanlık nasıl bir arada yaşayabilir? İlerleme nasıl gerçekleşebilir?”

Diogenes omuz silkerek cevap verdi: 

“Başkalarına karşı sorumluluk hissetmek seni zincire vurur. Kendi doğana uygun yaşa ve başkalarına karışma.”

Zenon başını hayır anlamında iki yana salladı. 

“Ama insan sadece kendini düşünerek erdemli olabilir mi? Eğer herkes sadece kendi özgürlüğünü önemserse, kimse kimseye yardım etmez, kimse adalet aramaz, toplumsal bir ilerleme dahi sağlanamaz… İnsan yalnızca bireysel özgürlüğü için mi yaşamalı?”

Diogenes hafifçe gülümsedi ama bu soruya derinlemesine yanıt vermedi.

“Eğer insanlar gerçekten doğasına uygun yaşasaydı, böyle sorulara bile gerek kalmazdı.”
Zenon’un zihninde bir boşluk oluştu. Diogenes’in felsefesi güçlüydü ama eksik ve yanlış bir şeyler vardı, ona göre:

“Belki de özgürlük, sadece bireyin bağımsızlığı değil, aynı zamanda başkalarıyla uyum içinde yaşamasıdır” 
Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.

5. Gereksiz Olanın Yükü/ Yeni Bir Yol


Güneş göğün tam ortasında asılıydı. Toprak, altın rengi ışıkla yıkanırken rüzgâr, kuru yaprakları usulca savuruyordu. Diogenes, nehirde akan suya eğilip avuçlarını su içmek için hazırlamıştı. Ne bir kâsesi kalmıştı ne de onu taşımanın zahmeti. Zenon, onun sakince ve adeta havada süzülürcesine suya eğilişini hayranlıkla izliyordu.

Diogenes suyu avuçlarına doldurup birkaç yudum aldıktan sonra doğrulup Zenon'a yüzünü dönerek sordu: 
"Geçen gün nehrin karşısında avuçlarıyla su içen çocuğu hatırlıyor musun?"
Zenon gözlerini kırpıştırdı. Hatırlamıştı. Çocuk, ırmağa eğilip avuçlarıyla suyu kucaklamış, kana kana su içmişti. Ve o sahneyi izleyen Diogenes, elindeki kâseyi hiç tereddüt etmeden yere atıp kırmıştı. Ardından da sanki büyük bir yükten kurtulmuşcasına gülümsemişti.
"O gün, ihtiyacım olduğunu sandığım bir şeyden kurtuldum."
Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.

 Zenon, bir an duraksadı. Sonra kaşlarını çattı.

"Ama o kâseyi neden kırdın? Onu bir başkasına veremez miydin? Kırma ihtiyacın bile bir tür bağımlılık değil mi?"
Diogenes hafifçe güldü.
"Ah, Zenon… Asıl mesele kâseyi kırmak değildi ki, ona duyduğum ihtiyacı kırmaktı. Çocuk bana şunu öğretti: Bizi saran zincirler, nesneler değil, onlara yüklediğimiz anlamlardır."
Zenon elini suya daldırdı, serinlik bileklerine yayıldı ve mırıldandı:
"Ama her şeyi reddetmek de bir saplantı olabilir." 
"Özgürlük, ne sahip olmak ne de tamamen vazgeçmek değil; ikisi arasında bir yerde durmak olmalı."
Diogenes bu kez gülümseyerek ona baktı.
"Belki de gerçek özgürlük, neye tutunduğunu bilmekte gizlidir. Bir kâseyi taşımak değil, taşıdığın şeyin seni taşımadığından emin olmaktır."
Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.


Zenon, suyun yüzeyinde titreşen yansımaları izledi. Kırılan kâse, şimdi ona başka bir şeyi gösteriyordu. Belki de asıl mesele, fazlalığı atmak değil, fazlalığı görebilmek yani ihtiyaçlar ile bağımlılıklar arasındaki farkı bilinçli bir şekilde anlayabilmekti.

İkisi de sustu. Sadece rüzgârın kum tanelerini savuran hışırtısı duyuluyordu.

Zenon o sırada Diogenes'in anlattıklarını düşünüyor. Onu izliyor, ondan etkileniyor, ona saygı duyuyordu. Ama bir şeylerin eksik veya yanlış olduğunu da düşünmeden edemiyordu.

Onun dünyasında ihtiyaç, bağımlılıktı; mülk, zincirdi. Ama Zenon için mesele bundan daha derindi. İnsan yalnızca yüklerinden arınarak mı mutlu olurdu? Hayat sadece fazlalıkları atmak mıydı? Erdemli bir yaşamın anahtarı doğaya uygun, toplumdan uzak bir şekilde yaşamaktan mı geçiyordu?...

Hayır böyle bir yaşam ona mümkün görünmüyordu. İçindeki bir ses ona başka bir yol olabileceğini fısıldadı. Ne tamamen vazgeçmek ne de tamamen sahip olmak. Bir denge... İnsan, aşırılıklardan kaçınarak da erdemli bir yaşam sürebilirdi belki.

Zenon, hafifçe iç çekti. Artık biliyordu ki yolu buradan devam etmeyecekti. Diogenes'e döndü ve ona saygıyla baktı.
"Bugüne kadar bana gösterdiklerin için teşekkür ederim, ama benim yolum başka bir yere çıkıyor. Burada ayrılıyoruz." 

 

Diogenes, hafifçe başını salladı. Zenon’un zihninde yeni bir düşünce şekilleniyordu. Erdemin yalnızca yoksunlukta değil, akıl ve dengeyle de mümkün olduğu gösteren yeni bir yol.

Ve bu yolun adı Stoacılıktı...

Temsilidir, Yapay Zeka ile üretilmiştir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder