"İzmir'den Manisa'ya nasıl gidilir?" sorusuna artık cevap verebiliyorum. Manisa'ya Manisa Seyahat ile gidilir. İzmir'den başka araç da anladığım kadarıyla yok. İzmir Otogardan çıkan otobüs 30-40 dk arasında Manisa'ya ulaşıyor. İzmir'in içinde bu kadar kısa sürede ulaşabileceğin yer sayısı kısıtlıdır. Manisa otogarda iniyorsun ve Çağdaş'ı beklemeye başlıyorsun(Bu benim için geçerli olan bir durum). Çağdaş'da sağ olsun çok bekletmedi. İzmir'de olduğu gibi Manisa'da da hava kapalı sanırım ben geldim diye ağlayacaktı. Ertesi gün yani gideceğim gün güneş nasıl açtı. Resmen küfreder gibi gideceğime nasıl seviniyor.
Gezimize "Sultan Hamamı" ile başladık. Hamamların kubbesi üstündeki cam çıkıntıları anlayamadım. Biri beni bu konuda aydınlatırsa müteşekkir olurum. "Hafsa Sultan Şifahanesi Tıp Tarih Müzesi" sıradaki durağımız oluverdi. Nihat Yörükoğlu çalışmaları sonrası burayı düzenlemişler(öncesinde depo olarak kullanılıyormuş.). 16. yy. en önemli tıp merkezlerinden birisi olarak görevini sürdürmüş. Tıpta kullanılan aletler bugün sergileniyor. İlgi çeken aletlerden bir tanesi kürtaj için kullanılan alet, 16. yy'da "kürtaj yapılıyordu" mesajını veriyor. Dönemde yaraların kapanması için körleme(Cüneyt Arkın'ın filmlerini hatırlayın) tekniği kullanılıyormuş, eski insanlar dayanıklı olmalı. Kullanılan teknikler bir o kadar zor olsa da insanı hayrete düşürecek derecededir. Göz tedavisi, körleme, hacamat misal olarak verebilirim. İlginç olan bir diğer vaziyet, akıl hastalarını tedavi etme yöntemleri: Müzik yapan bir ekip hastanın burcuna göre belirlenen müziği çalarken, hastanın her hangi bir iş ile uğraşarak rahatlamasına dayanıyor. Isfahan Peşrev müziği benim gibi ikizler burcu olanlar için seçilmiş müziktir. Herkesin biraz akıl hastası olduğunu kabul ederek uygulamasında yarar var.
"seb-i yeldayi muneccimle muvakkit ne bilir
muptela-i gama sor kim geceler kac saat"
(En uzun geceyi namaz vakitleri tayin eden de bilmez müneccim de bilmez,
en uzun geceyi gam çekene sormak lazımdır.)
Müze'nin duvarını süsleyen beyitler.
Mesir Macunu yapılıp zamanında hastalara dağıtılan bölümü gezdikten sonra Mesir Macunu ve Türk kahvemizi alıp muhabbet odasına oturuyoruz. Muhabbet eşliğinde Türk kahvesinin tadı bir başka tabi!. Manisa'da geleneksel Mesir Şenlikleri yapılıyormuş. Cemil Şener'in tanıtıldığı odaya gidiyoruz. Kendi adı ile ilaç yapmış güzel insan. (Helan olsun!!) İlk müze gezimiz burada son buluyor.
Buradan "Saruhan'ın Türbe"sine doğru ilerliyoruz. Türbe kapısını kapatmakla kalmamışlar camları da içerisi gözükmeyecek şekilde örtmüşler. Neyse ki Muradiye Cami"sine girebildik. Ortada büyük kubbe ve yanlarda normalde tam küçük kubbeler yerine yarım kubbeler var. "Manisa Müze"sini gezmeye vakıf olduk. Arkeoloji bölümü kapalı olsa da dışarıdaki eserlerle yetinmesini bildim. Lahitler, Kartal ve Aslan Heykelleri, kitabeler görmeye değer. Müze de Manisa toplumsal yaşantısını anlamaya yarayacak bir çok tarihi eser mevcut: kıyafet, takı, yemek araçları, tespih, silah vs. Unutmadan müzede en eski insan ayak izi olarak sergilenen bir ayak izi var. Osmanlı Türkçesi kitabeleri okumaya çalıştık ama pek beceremedik(hiç becerememişte olabiliriz.)
Sıradaki durağımız "İlyas Bey Cami"si oldu. Bu arada Manisa sokaklarını da içimize çeke çeke(yürüyerek :D) geziyoruz. "Yedi Kızlar Türbe"si yine kapılar kapalı. Ağlayan Kaya(http://www.manisa.bel.tr/icerik/32/55/aglayan-kaya-niobe.aspx). Manisa Kalesinden geriye kalanlara bakarken "Yahudi'nin Yeri" olarak halk ağzında bilinen yere gittik. Manisa manzarası, muhabbet ve çay. Mevlevilik tarikatının olduğu yere dağın(Spil dağı) kenarından ulaştık. Sultan Veled'in müritleri nerelere gelmiş de demeden olmazdı. Çilehane'ye girdik, "kıç kadar yer" tabiri gayet uygun, burada aylarca kalanları düşününce.. Huuuuu! :D
Geri dönmemek için ormana daldık(Zorunuz neydi diyebilirsiniz.), güzel bir orman yürüyüşü yapmadım diyemem. Önce kayalıklar önümüze çıktı. Sonra yamaçlardan ine ine bir evin bahçesinin içinde kendimizi bulduk. Neyse kimse ile karşılaşmadan çıkmayı başardık. Sıradaki durak "Hatuniye Cami" II. Beyazıd yaptırmış. Hanımlara özel yanında bir de kütüphane var.(Harika!) Hükumet konağına gelince Manisa Sarayının tek kalan bölümü ve eski zamanından bize ilettiği pekte bir şey yok. Sarayın güzel bir maketini hazırlayıp meydana yakın bir yerde sergiliyorlar. Hükumet konağının önüne yapılan otoparkın adını "Emekliler" adını vermek ile ne anlatmaya çalıştıklarını anlayamadım.
Sıradaki durak "Yeni Han" ve oradan "Taş Fabrika" ya:
"1890 yılında Rum asıllı bir tüccar tarafından makarna ve un fabrikası olarak kurulmuş, uzun yıllar boyunca Balkanların en büyük makarna ve un fabrikası olmuştur. Balkan Harbi'nin sona ermesinin ardından, 1914 senesinde Yaralı ailesinin mülkiyetine geçen TAŞFABRİKA 1948 yılında Giritligil ailesi tarafından satın alınmış ve 1950 yılında döneminin en önemli iktisadi faaliyetlerinden biri olan pamuk çırçır işletmesine dönüştürülmüştür. Faaliyetine 16 adet dizel motorlu çırçır makinası ile başlayan işletme, sanayileşmenin hızlanması ve elektrik enerjisinin tarım sanayisinde etkin kullanılmasına takiben, 21 adet elektrik çırçır makinası ile 1986 yılına kadar bölgede yetişen pamukları çırçırlamaya devam etmiş ve 1986 yılından sonra bir süre depo olarak kullanılmıştır. 2006-2008 yılları arasında aslına uygun olarak restorasyonu yapılan TAŞFABRİKA 2014 yılında, 1890 yılındaki görüntüsüne bürünerek ve geçmişin izlerini günümüze taşıyarak, TAŞFABRİKA Café & Restaurant olarak kapılarını sizlere açmıştır..."(http://www.tasfabrika.com/cafe-kafe-restaurant-bar-mekan-gece-hayati-aksam-yemegi-manisa-izmir-aydin-bursa-canakkale-istanbul-ankara-balikesir-usak-aydin)
Taş Fabrika'da kahvelerimizi yudumlayarak ve Çağdaş'ın Fransız Devriminin Düşünce(Edebiyat) alt yapısını anlattığı güzel bir muhabbet çevirdik. Victor Hugo'ya selam olsun! :D
Buradan sonrası Muradiye yolları... Ertesi gün Merkezden İktisad Fakültesine kadar yürümemizden başka ilginç bir olay yaşamadık. Çağdaş'ın zevkli muhabbetini saymazsam tabi.! :D
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder