1 Ağustos 1908 tarihli Angeliaforos Yunan harfli Türkçe süreli yayınında "Osmanlılar ve Hürriyet" başlığı ile yayınlanmış olan yazının çeviriyazımını yaptık. Sadeleştirilen kelimeler mavi ile gösterilirken kelimenin aslı kapalı parantez [] ile verilmiştir.
OSMANLILAR VE HÜRRİYET; Yunan Harfli Türkçe |
OSMANLILAR VE HÜRRİYET (I.K.K)
Şu arada hayal gibi geçirdiğimiz günlerin, rüyalar gibi görüp seyr ettiğimiz manzaraların manası ne oluyor? Pencşenbih(/Perşembe) günü işittik ki, Said Paşa(Σαῒδ πασὰ) sadrazam tayin olmuş, cuma günü okuduk ki Kanun-i Esasi'nin(Κανούνη Ἐσασι) talebine[matlûbatına] uygun olarak[tevfikan] mebûsan meclisine azalar seçsinler diye her tarafa şaha ait emirler[evâmir-i şâhâne] gönderilmiş[irsal edilmiş], cuma ertesi sabahında "İkdam", "Sabah", ve sair gazeteler Kanun-i Esasi'nin suretini bastılar ve yayınladılar[tab u neşr ettiler] ve bir takım izahatta bulunarak, vatan, hürriyet, müsavat, meşrutiyet gibi yasaklanmış[memnu] kelimelerle dolu bentler neşr ettiler. O gün sokaklarda binlerce izdiham bayraklar çekip, sevinçlerini açığa vurdular[izhar-ı meserret eylediler] ise de ahalinin ekseriyeti hala mevkilerini tayin ve takdir edemiyorlardı ve o gün günlük gazeteler[yevm-i gazeteler] ikişer, üçer ilaveler neşr edip, biri biri ardı sıra garip şeyler, mesela matbaanın hürriyetini, genel af[afv-ı umumi] ilan olunduğunu, hafiye usulünün lağv olunduğunu ve saire ilan eylediler. Derhal payitahtın hali külliyen değişti[tebdil oldu]. Vapurlarda, trenlerde, sokaklarda, dükkanlarda, her yerde ahali --Müslim ve gayr-i Müslim-- biri birlerini tebrik etmekte, Allaha hamtlar arz etmekte ve şu garip müjdelerin yazıldığı gazete parçalarımı öpmekte bulundular. Niceler ise rüya görüyorlar imiş gibi, şu haberlere, şu manzaralara inanamayacakları idi. Κυριακὴ sabahı şehrin içinde her tarafta şenlik[şetâret] ve hareketler görülmeye[müşahede olunmaya] başlandı. Ahali bölükleri binlerden on binlere, yüz binlere yükseldi. Her bölüğün önünden Osmanlı bayrakları ve üzerlerinde "Padişahım çok yaşa", "Yaşasın hürriyet", "Yaşasın vatan" ve emsali ibareler yazılmış olan sancaklar çekildiği halde, sayılmaz kalabalıklar "Yaşasın hürriyet", "Yaşasın müsavat", "Yaşasın adalet", "Yaşasın Kanun-i Esasi", "Yaşasın Mebûsan Meclisi", "Padişahım çok yaşa" nidaları ile ve sürekli alkışları ile küre-i havayı(κουρέϊ χαβαυιὴ) inletiyorlardı. Lakin ne izdihamlar! Beyaz sarıklı, kırmızı fesli, şapkalı, külahlı ahali biri birine karışmış, bağırmadan sesleri kesilmiş gençler ve ak saçlı ihtiyarlar, feraceli ve şapkalı hanımlar, çocuklar ve kâmiller, Arapça, Türkçe, Rumca, Fransızca, Ermenice konuşanlar[tekellüm edenler] hep bir arada bu izdihamların her biri birer insan nehri kesilmişlerdi. Bunlar birer birer Bâb-ı Seraskerî, Bâb-ı Âliyi ziyaretle, "Yaşasın"lar çağırarak, aheste aheste Yıldız Saray-ı Hümayununa doğru hareket ediyorlar. Saray-ı hümayun etrafında hani karakollar? hani hafiyeler? hani ahaliyi geri iten askerler? bütün payitaht ahalisi Sultan Abdülhamit'in misafirleriymiş gibi sıra gelip, saray-ı hümayun önünde alkışlıyorlar, boğazları yırtılırcasına "Padişahım çok yaşa" bağırıyorlar; nicesi sarayın kenarındaki bahçelere ve cami-i şerifin avlusuna serin yerlere serilmiş rahatlanıyorlar, bando musiki de kendileri iyi davranarak gönül alıyor[taltif ediyor] ve yardımcı[yâveran] latif kelamlar ile ahaliye selamlar veriyorlar. Bu ne manzara! Âdem şu vuku bulan şeylerin mahiyetine dikkat edince hayret ediyor[mütehayyir oluyor]. Mertler bile kendi hissiyatlarını güç hal zapt ediyorlar. Bir sırada Bab-ı Seraskerî yokuşundan aşağı akıp inen izdiham içinde bulunduk. "Yaşasın hürriyet", "Yaşasın vatan", "Padişahım çok yaşa" nidaları ve el çırpmalar küre-i havayı titrettiği sırada, bir de softalar hafif bir perde ile "Allahu ekber, Alahu ekber" terennümüne başladılar. O terennümü bundan evvel başka sıralarda da işitmişsek de burada bize öyle geldi ki, o terennümle şu acayip harekette Allah'ın huzur ve idaresinin bulunduğu ilan ediliyordu. Şu haller dinsiz bir kavmin inkılâbı değil, ancak ekber olan Allah'a iman eden kavimlerin hayatında vuku bulan bir değişim olduğunu[tebeddül idiği] hatırlatıyordu[tekit ediliyordu] ve hemen bizim de ol perdeden nida edeceğimiz geldi, "Allah Peder, Allah Peder, Allah sever, Allah sever ve lehü'l hamt."
Lakin nedir bu hareketin hakiki manası[mana-i hakikisi]? Meydanda ne yeni şey vardır?
Zat-ı Şâhâne bundan 23 sene önce[akdem] bir Kanun-i Esasi neşr edip, devlet işlerinin[umur-ı devletin] o Kanun-i Esasi talebine[matlubatıa] göre idare edilmesini ferman buyurmuşlardı. O Kanun-i Esasiye göre bu memleketin bütün[bilcümle] tebaası Osmanlılar adlandırılır[tesmiye olunur] ve her kavm ve mezhepten olan kişiler[efrat] hür olup, kanun nazarında[nazar-ı kanunda] eşit[müsâvî] kabul edilir[add olunur]. Ve tüm[bilcümle] Osmanlılar tarafından seçilecek[intihap edilecek] azadan mürekkep bir mebuslar heyeti[heyet-i mebusan] devlet işleri idaresine[idare-i umur-ı devlete] ortak olacaklar[iştirak eylecekler]. İşte bu günlerde Zat-ı Şâhâne zikredilen[mezkur] Kanun-i Esasinin tatbikine vakit gelmiş olduğunu[idiğini] görerek, şimdiden sonra ona uygun olarak[tevfikan] muamele edilmesini ferman buyurmuşlardır, yani memleketimiz şimdiden sonra meşrutiyet usulü[usul-i meşruta] idare olunacaktır.
Bu ise öyle esasi ve mühim bir değişimdir[tebeddüldür] ki başka[sair] milletler tarihinde ancak kanlı inkılaplarla uygulamaya[mevki-i icraya] konulmuşlardır. Diyarımızca ise bu birkaç günün gösterişli[mutantan] şehir ayinleri ile icra olunmuştur. Hele bakınız, ne acayip manzaralar! Ahali bölük bölük sokakları dolaşır yahut Yıldız sarayına giderken, Müslim ve gayr-ı Müslim her kavim ve mezhepten olanlar el ele tutmuş öyle gidiyorlar. Ve cümlesinde bir biraderlik görülmektedir[müşahede olunmaktadır]. Kim diyebilir ki Osmanlılar intizama ve kendi idaresine[idare-i nefse] muktedir olamazlar? Bu yüzbinlerce izdiham arasında bir tek burnu kanayan oldu mu? Ara sıra yankesiciye haraç veren ihtiyatsızlar eksik değil idi ise de bütün günde bir tek kavgaya ya münakaşaya[münazaaya] rast gelinmedi. Ne, polissiz ve askersiz böyle asayişle gösteri[nümayiş] eden bir ahali kendi padişahının reisliğinde[riyaset-i tahtında] Kanun-i Esasi ile kendi kendini niçin idare edemesin? Kim diyor k Osmanlılar --her kavim ve lisandan mürekkep olan Osmanlılar-- biri birleri ile birleşemezler[ittihat edemezler]. Böyleler bu birkaç gün zarfında İslam ve Hristiyan ve Musevi ahalinin aynı Osmanlı bayrağı altında durup, aynı ciddiyet ve neşeyle[şetâretle] "Padişahım çok yaşa", "Yaşasın vatan" diye nida ettiklerini gören her fert, korunan memleket/Osmanlı Ülkesi[memâlik-i mahrûse] kavimlerinin[akvamının] bir idare tahtında bir millet ve bir vatan bağlılık hissiyle[hiss u muhabbeti ile] ömür geçirmeleri[imrar-ı ömür etmelerinin] bir gerçek olmayan hayal[hayale-i mevhûme] değil, ancak bir emrivâki olduğuna inanacaklardır[mutmain olacaklardır].
Şimdi biz dahi zayıf sedamızı o[şol] kulakları sağır eden ve derya dalgaları gibi gürleyen alkışlar sedasına ilave ederek deriz, "Yaşasın Osmanlılar, yaşasın vatan, yaşasın adalet, yaşasın hürriyet, yaşasın müsavat, yaşasın kardaşlık."
OSMANLILAR VE HÜRRİYET (I.K.K) - 1 AĞUSTOS 1908 YUNAN HARFLİ TÜRKÇE ANGELİAFOROS |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder