İZMİR'DE BİR TİYATRO OYUNU: BİR DÜŞ GİBİ(CAHİDE SONKU) |
İzmir'de yağmurlu bir haftaiçi ardından haftasonu geldi çattı, güzel bir uyku ile haftanın tüm yorgunluğunu yatağın içerisinde bırakıp uyandım. Güzel bir kahvaltı, güzel bir duş ve sıcacık bir filtre kahve. Evden çıktım, Üçyol'dan Karataş sahile yokuş aşağı merdivenlerden hızlıca indim. Karataş sahil ile aramda Mithatpaşa cadde yolu bulunuyor, araçlar hızlıca yanımdan geçiyordu. 1927 tarihinde inşa edilmiş olan Konak sahnesi denize nazırdır. 1927 yılında halkevi olarak kullanılan binanın Devlet Tiyatrosu mülkiyetine geçmesi 1957 yılında gerçekleşmiştir. Uzun bir tarihin ardından halihazırda seyirciye perdelerini açmaktadır. Güzel bir bahçesi var, yuvarlak bir daireye dizilmiş ahşap oturma alanları, karşısında sanırım bir kafe ve kafenin oturma alanları var, bu alan bahçenin atmosferini bozmamış. Bahçede arkadaşlarla buluşuyoruz, onlar Konak tarafından geldiler, ellerinde Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan alınmış kitaplar, 3 al 2 öde kampanyasında faydalanılmış ve birtakım kitap hediye ritüeli gerçekleşiyor. Kitap okudukları yetmiyormuş gibi bir de kitap hediyeleşmesi gerçekleşiyor. Umutlarımız da bir kıpırdanma olmadı mı? Neyse hadi sahneye girelim artık, görece küçük bir sahne, yeterince samimiyet oluşturan bir alan, herkesin sahneye yakın bir mesafede olmasını, oyucunun etki alanına daha rahat girilmesini sağlayan bir sahne. Ah bir de karşımdakinin kafası sahnenin bir kısmını kapatmasaydı.
Sahneye dönüyorum, sahnede dekor olarak sağ tarafta bavullar, içlerinde elbiseler olduğu anlaşılıyor; sahnenin tam ortasında bir yatak, dekorları ahşaptan hazırlanmış, yatağın başucunda pembe bir sabahlık, yatağın üstünde bir pencere dekoru yer alıyor, pencerenin sağ yanında bir megafon, sol yanında raflar. Sahnenin sol tarafına geldim, oyunda içinde anıların dolu olduğunu anladığımız bir sandık. Mektuplar, afişler, broşürler, kısaca anılar. Sahnenin yine ortasında, yatağın önünde ahşap bir sandalye ve sehpa, sehpanın üzerinde içki şişeleri ve bardaklar. Ah evet, terliklerde tam sahnenin ortasında. Sahnedeki duvar dekoruna projeksiyon cihazı ile görüntüler aktarılmış, oyuna farklı bir etki vermesi sağlanmış. Oyun boyunca birçok müzik çalındı, bunlar Cahide Sonku dönemine uygun müziklerdi, Zeki Müren'in bir parçası çalındı. Ne yazık ki şarkılara dair fazla bir bilgim yok, o yüzden şuan isimlerini veremiyorum. Sahnedeki son dekor ise oyuncu olacaktır, Güldeniz Türküstün Eltepe, Cahide Sonku karakterini canlandırmak için sahneye giriş yapıyor. Oyunu Gökhan Eraslan kaleme almış ve Ebru Nil Aydın yönetmiş.
Cahide Sonku, 1919 yılında Dünya'ya gelmiş; Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasından bir yıl geçmiş, Yemen'de Yüzbaşı olan babası, Yemen topraklarının kaybedilmesi sonrasında, ailesi ile beraber İstanbul'a geliyor; burada bir süre yaşadıktan sonra ailesini terk ediyor. Alper Hasanoğlu'nun Hayat ve Diğer Hastalıklar kitabını birkaç gün önce okudum. İnsan psikolojisi, anne-baba ilişkisinden fevkalade etkileniyor, bugün hangi psikoloji kitabını açsak bu minvalde satırlar okuyoruz. Alper Hasanoğlu'nun da bu minvalde yazıları var. Bu yazılar Cahide Sonku'nun(onu canlandıran oyuncunun) babasının gidişine sitem ettiği bu bölümde gözümün önüne geldi. Cahide Sonku'da baba ilişkisinden uzak yetişmek zorunda kalanlar arasında olmuş, hem de terk edilmek suretiyle. Gerçi Alper Hasanoğlu, Türkiye toplumunda babaların sevgi göstermemesi ve hep araya bir mesafe koymasından dolayı, Türkiye'de birçok neslin baba ilişkisinin sorunlu olduğunun altını çiziyor. Benim özellikle bu sahne ile ilişki kurmamın, 6 yaşındayken babamı kaybetmem ile doğrudan bir ilgisi olsa gerek(8 Aralık'da yıldönümü), hayatım boyunca bu boşluğun içini kendi hayal dünyamda yeniden tasarıma tabi tutmak zorunda kalmam da. Öyle değil midir? Sahnedeki ile yaşadığımız oranında daha iyi etkileşime girmez miyiz?
Cahide Sonku, 16 yaşında Dârülbedâyi'ye giriyor. 1914 yılında konservatuar olarak açılmış bu kurum daha sonra tiyatro topluluğuna dönüşmüş, günümüzde şehir tiyatrosu olarak hayatına devam etmektedir. Cahide Sonku, Şehir tiyatrolarının gözde oyuncularından birisi haline gelmiştir. 1937 yılında annesini kaybettiği sırada bir tiyatro oyununa çıkmak üzeredir, oyunun başlamasına yarım saat kala haberi almış ve perdenin asla kapanmaması gerektiği düşüncesi ile oyunda sahne almıştır. Oyunun da bir kısmında konu edilen Talat Artemel ile evlenir(1936), biri jön bir erkek oyuncu diğeri çok güzel bir kadın oyuncu bir araya gelir ve evlenirler. Oyun içerisinde Talat Artemel karakterini, sinevizyon olarak duvar dekorunda izleriz. Talat Artemel, Cahide Sonku'nun hayranlarından dolayı kendisini ihmal etmekte olduğundan rahatsız olmuş ve tartışmalar sonucunda evliliğin ömrü dolmuştur. 1943 yılında ise "Tütün Kralı" olarak bilinen İhsan Doruk ile evlenmiş Sonku, oyunda bu evlilik bir çıkar ilişkisi olarak sunulur. Zengin bir adam, ülkenin en güzel kadınlarından birisi ile evlenmek istemektedir, Cahide Sonku ise karar vermek konusunda tereddütlü olsa da "bana ne vaat ediyorsunuz" sorusuna tatmin edici bir cevap alarak teklifi kabul ediyor. Zenginliğine zenginlik katmış olan Sonku'nun dedikodu cemaatinde çokça anılan isimlerden biri haline geldiği de vurgulanır. Davetlere pırlanta ile tasarlanmış ayakkabı ile katılıyor olması oyunda, dedikodular ile beraber anlatılırken, oyunun ilerleyen bölümünde bu dedikodunun gerçek olduğu aşikar oluyor. İhsan Doruk ile de ayrılık yaşasa da yanlış anlamadıysam hamile olduğu için yeniden bir araya geliyor ve Ender isimli kızını dünyaya getiriyor. Kızının doğmuş olması evliliğin ömrünü çok da uzatmıyor ve boşanıyorlar. Kızı ile ilişkileri sağlam olmuyor ve boşanma sonrasında kızı ile pek görüşmediği söyleniyor. Oyunda kızı ile ilişki kuramamasında pişman olarak lanse ediliyor. Tiyatro sahnelerinin en beğenilen bir oyuncusu olan Cahide Sonku filmlerde de yer almaya başlıyor. Bir film çekimi sırasında çıkan sıkıntı sonrası yönetmenlik koltuğuna oturuyor; Türkiye'deki ilk kadın yönetmen olma unvanını da böylece kazanıyor. Oyuncu ve yönetmen olarak kariyerini sürdürürken 1950 yılında bir film şirketi kurmaya karar veriyor: Sonku Film. Burada Zeki Müren'in ilk kez sahneye çıktığı filmde çekilmiştir ve tiyatro sahnesinde bu olaya da yer verilmiştir. Milyoner olan Cahide Sonku'nun borçlu birisi haline gelmesine ise bir ateş parçası ile başlayıp, tüm şirketi alevler içinde yutan yangın sebep olmuştur. Şirket ve serveti böylelikle yanmıştır. 1962-1963 yılında kısa süreli bir Cahitler Tiyatrosu deneyimi olduysa da uzun ömürlü olmamıştır, Şehir Tiyatrosu ile Dormen tiyatrolarına dönmüş, ancak burada da sahnede varlık gösterememiştir.
Sahneye oyuncu çıktığında Cahide Sonku'nun alkol sorunları yaşadığı, ününün söndüğü zaman olduğu açıktır. Cahide Sonku'nun son oyununun provası tasarımında, Cahide Sonku'nun hayatından geçenleri sahnede izleriz. Pişman bir kadın olarak lanse edilir Cahide Sonku, şatavatlı hayatı, evlilikleri geride kalmış, serveti erimiş ve alkolle başbaşa kalmıştır. Babasının terk etmesi, evlilikleri, annesi öldüğünde sahneye çıkması, kızı ile ilişki kuramaması, şirketinin yanması. Büyük bir ün ve acı ile geçmiş bir kariyer ve yaşantı. İşte sahneye ustaca konulmuş olan bir hayatın kısa bir anlatımı. Bu oyunun ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgu kestirmek zor. Olay örgüsü büyük oranda doğru ve doyurucu. Fakat insanın neye ne kadar pişman olduğunu, neye ne kadar acı duyduğunu bilmek zor olsa gerek.
İZMİR'DE BİR TİYATRO OYUNU: BİR DÜŞ GİBİ(CAHİDE SONKU)
Oyun alkışlar ve ardından ayakta alkışlar ile sona erdi. Biz de Kemeraltı içerisinde, Kizlarağası Hanı yakınındaki Azize Kafe mekanına doğru yol aldık. Yolda ise arkadaşlarımdan biri gayrimüslim bir vatandaş ile ilişkisinden bahsetti, oyunda bu ilişkiden bahsedilmemişti. Gayrimüslim olduğu için mi? Yoksa varlık vergisinden bir devlet tiyatrosunda bahsedilemeyeceği için mi? Döneminde bu ilişkiye neredeyse herkes karşı çıkmış ve Cahide Sonku bu ilişkisinden dolayı büyük baskı görmüştür. Ermeni olan sevgilisi ise Aşkale'deki çalışma kampına gönderilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder