Yaşar Kemal, haklı olarak Çukurova ile özleştirilmiştir. Oranın suyunu toprağını insanını anlatmıştır. Yerel unsurlara yer vermiş, yerel dil ağızlarını eserlerinde kullanmıştır. Onun nezdinde kültür hep çok değerli olmuş, kültür öğelerini korumak ve anlatmak için hep bir çaba içerisinde olmuştur. Yaşadığı kültürel ortam olan Çukurova'yı ise bütün yönleri ile anlatmayı başarmış olsa gerek. Bu anlamıyla Yaşar Kemal Çukurova'nın yazarıdır. Teması Anadolu'dur; Anadolu'nun yazarıdır. Ve bu yönünü de ustalıkla yapar. Fakat anlatıları asla sadece bu yörenin kültürü ile yetişmiş insanlara hitap etmez, tüm insanlığın, anlatısından kendisine ders çıkarabileceği bir edebi anlatım söz konusudur; yazdıkları tüm insanlığa hitap etmektedir. Eric Hobsbawm'ın sosyal eşkıyalık üzerine çalışmalarında Yaşar Kemal'in İnce Memed eserini kullanmasını göstermek bile bu durumu kanıtlamaya yeter. Sosyal eşkıyalık Yaşar Kemal'in ikinci bir yönünü ortaya çıkarır, o eşkıyaları anlatan yazardır. Yaşar Kemal'in eşkıyaları halkın önünü kesip, haraç toplayan haydutlar değildir. Haydutlardan ayrılırlar, büyük bir zulüm altında yaşarlar, ağaların zulmü dağları inletir, ağaçları titretir; bu zulme karşı dağa çıkan kişiler Yaşar Kemal'in eşkıyalarıdır. Onlar birer halk kahramanıdır, ağanın zulmüne karşı halkın yanında yer alandır, devletin, kanunun eksik kaldığı yerde adalet sağlayıcılarıdır. Kendisine yapılan zulüm kimseye yapılmasın diye rahat döşeğini terk eden, dağlarda yatıp kalkan, üzerinde fişeklerle o dağ benim bu dağ benim gezendir. Yaşar Kemal eşkıyaların, halk kahramanların yazarıdır. Bu anlatı yerel özellik gösteriyor gibi görünse de söz konusu metaforlar iyi okunduğunda evrensel konular söz konusu olduğu aşikar olacaktır. Zalim, mazlum, zulme karşı duran birileri. Dünyada insanların ortaya çıkması ile zalimin ortaya çıkması arasında çok uzun bir aralık olmasa gerek. Zalimin ortaya çıkardığı mağdurlar yani mazlumlar ise de bir o kadar tarihöncesine dayanıyor. Zalimlere karşı duran insanlar ise hep azınlıkta olmuş gibidir. Belki de insanlığın en büyük sorunlarından biri, zalimlere karşı bir arada dur demeyi başaramamalarıdır. Zalimlerin dağıttığı küçük paylarla, zulmün altına ateş atmaya hevesli insanların olmasıdır. Ne dersiniz, insanın içinde zalim olmaya hevesli bir yön mü var? Yaşar Kemal'in eşkıya figürü burada imdadımıza yetişir. Elbette bu figürü tarihsel kökenleri vardır ve kendini "ferman padişahınsa, dağlar bizimdir" dizelerinde de aşikar kılar. İşte eşkıyalar düzenin bozukluğuna, zulmün ihyasına karşı dururlar, büyük ateşi karınca misali söndürmeye çalışırlar. Zalim için büyük bir dert olarak ortaya çıkarlar, zalimin tüm çıkar oyunları karşısında büyük bir set oluştururlar. Zalimlere korku salar, mazlumun yüreğinde bir umut ışığı yakarlar. Dünya döndükçe zalim var olacak, mazlum da var olacak ya zalime dur diyen o koca yürekli insanlar olacak mı?(olacak mısınız?) Yaşar Kemal'in evrensel konuları yazan bir yazar olduğunu anlatmak için zalim-mazlum-zulme dur diyen kavramlarını göstermenin yeterli olduğunu düşünüyorum. Burada Anadolu'nun bir diğer yazarı olan Halikarnas Balıkçısını'da anmak isterim. Onun da bazı hikayelerinde eşkıyalık konusu işlenir, yukarıdaki temanın bir benzeri yer alır. Ama asıl Deniz Gurbetçileri eserinde denizin sömürüsünü elinde tutan, süngercileri ezen o zalimleri anlatması ile öne çıkar. Anadolu'nun bu büyük yazarları, insanlık durumunu anlatarak evrensel konuları ele alan yazarlar olarak anılmayı hak ederler.
Bu aralar bir vesileyle Yaşar Kemal'in "Teneke" isimli hikayesini okudum. Çukurova'da pamuk üretiminin yerini çeltik yani pirinç üretiminin alması ve çeltiğin olumsuz yönleri ele alınır. Çeltiğin olumsuzluğu, ağaların aç gözlülüğü, insan hayatını kârlarına tercih etmeleri üzerinden eleştirilir. Ağalar devletin ortaya koyduğu kanunlardan memnun değildir. Sadece köylerden çok uzakta pirinç üretimi yapmak istemezler, köylerin dibinde bu üretimi yapabilmek için ruhsat almak istemektedirler. Bölgede kaymakam olmadığı için memur olan Resul Efendi kaymakam vekilliği yapmaktadır. Çeltik kanununu bildiği için ağaların kendi isteklerine göre düzenledikleri ruhsatları imzalamak istemez. Gün geçtikçe tehdidin dozu artmaktadır. Resul Efendi sürekli düşünceli bir halde bu işten nasıl sıyrılacağını düşünmektedir. Emekliliğine de bir buçuk yıl kalmıştır. Tehditlerin fiziki bir hale döneceği bir anda, Ankara'dan yeni kaymakamın tayin edildiği haberi gelir. Resul Efendi mutludur, çeltik sorumluluğundan kurtulacaktır. Ağalar ve ağalarla beraber kâr eden eşraf mutludur, yeni bıyığı terlemiş, mülkiyeden yeni mezun, toy kaymakamı kafalayacaklarına emindirler. Coşku seliyle kaymakamı karşılayacaklar, bölge için konforlu olarak hazırlanmış eve yerleştirecekler, yemeklere, barlara götüreceklerdir. Yeni kaymakama hoş sohbet arasında çeltiğin vatan için ne kadar faydalı olduğu üzerine telkinler vereceklerdir. Kaymakam ilgiden, karşılamadan, hoş sohbetten sarhoş bir halde mutlu, gözleri parlayarak görevini sürdürecektir. Çeltik komisyonu hızlıca toplanacak bir çok çeltiğe ruhsat verecektir. Resul Efendi ilk baş çeltik sorumluluğunu üzerinden attığı için memnun olsa da kaymakamı kafaya almalarını dert edinmeye başlar. Kendini karışma, emekliliğine az kaldı diye telkin etse de sonunda dayanamaz ve kaymakama çeltik kanununu okuması için verir. Kaymakam hem çeltik kanunu okur hem de Resul Efendi'nin anlattıklarını dinler. Tüm bu karşılamanın bir ilizyon olduğunun farkına varıyor. Resul Efendi'den kimin kim olduğunu birbir öğreniyor. Kendisi için hazırlanmış olan evden çıkıyor, tüm fırsatçılarla ilişkiyi kesiyor ve çeltik komisyonu ile tüm çeltiklerin kanuna uygunluğunu adam akıllı denetliyor. Genelde çeltikler kanuna uygun olmadığı için onaylanmıyor. Çeltik üreticileri bu durumdan çok rahatsız oluyorlar. Ağalardan Okçuoğlu bu süreç başlamadan çeltik ekeceği bir köye su basılacağını köylülere beyan eder, köyün ağası toprakları sattığı için köylünün elinden bir şey gelmez. Köydeki birkaç çatlak sese canı sıkıldığı için köyü sular altında bırakır. Çamur içinde kalan köylüler, çaresizlik içindedir, çamurlu halleri ile Kaymakamlık yolunu tutarlar. Kaymakam şaşkınlık içinde kalır, Çeltik kanununu yeni okumuştur ve neye sebep olduğunu anlamıştır. Okçuoğlu'nun umurunda değildir, saldığı suyun sivrisinekleri köye toplayacağından, bu sivrisineklerin köylüleri sıtma yapacağından, umursamaz. Ama artık kaymakam buna müsaade etmeyecektir. Suyun başına jandarma dikecektir, fakat Okçuoğlu'nu da bu durdurmayacak, en etkili silahı olan rüşveti kullanacaktır. Rüşvet ile jandarmalar suyu salacaktır, jandarmalar değiştirilir ama rüşvet yiyen birileri her zaman bulunur. Bu sırada çeltiklere engel olan kaymakama binbir aracı gönderilir, müftü efendi, etkili eşraf hepsinin ikna edeceğine bir umutla ağalarca gönderilirler. Kaymakam dip dik durur ve çeltikler konusunda aracı olmaya gelen herkesi azarlar, kovar. Görüşmeler ağalar için iyi geçmeyince, sözsel tehditler başlar, sonuçta bir can değil midir? Bir kurşuna bakmaz mı? Kaymakam hala dimdik, kaldığı yer taşlanır yine dimdik, yolundan dönmez, rüşvet yemez, köylüyü ağalar yedirmemek için direnir. Jandarmalardan verim alamayınca, eline silahı alıp suyun başında nöbet bekler. Köylüler de jandarma ile bu işin olmayacağını anlayarak su başında nöbet tutmaya başlarlar. Okçuoğlu ise parayı gözden çıkarıp tüm köylüye para teklif eder, köylüler nasıl olsa ağaların kaymakamı eninde sonunda göndereceğini düşünerek parayı kabul eder ve köyü terk eder. Okçuoğlu bir dilekçe yazdırır yalan yanlış, şu zamanda satın aldığım köy boştur, buna rağmen kaymakam bey ruhsat vermemektedir, kanuna aykırı davranmaktadır, diye. Bu dilekçeden önce Ankara'ya binlerce, günlerce kaymakamı karalayan dilekçiler gönderilmiştir. Hatta heyet gönderme kararı alınmıştır. Bu haber alınca kaymakam komisyonu toplayıp köye gitmiş, köyde kimsenin olmadığını görünce şaşırmıştır. Neyse ki eski eşkıya olup, genel af ile köye yerleşmiş olan Kürt Memo köydedir, Okçuoğlu'nun parasını almamış, köyü de terk etmemiştir. Köyde birisi olduğu için komisyon yine ekime uygun değildir kararı almıştır. Kaymakam büyük oranda kanunsuz çeltik ekimini engellemiş, büyük kâr edecekleri zamanın geçirtmiştir ama onlarca kaymakamı sürdürmüş olan çeltik ağaları, içişleri bakanlığı aracılığı ile bu kaymakamında tayinini çıkarmayı başarmışlardır. Resul Efendi dertlidir, emekliliğine on iki ayı kalmıştır, kendisine yine kaymakam vekilliği kalmıştır. Çeltik işiyle nasıl baş edecektir? Resul Efendi kaymakamın gidişine üzülen az kişilerden biriydi. Kaymakamın yolculuk yapabilmesi için bir araç ayarlar. Kaymakam araçla giderken, köprüde toplanan 150 kişinin teneke çalması ile neye uğradığına şaşırır. Şoföre sorar, bu da nedir? Burada gönderilen kaymakamlara teneke çaldırarak uğurlar, der. Ağalar işte seni de 150 teneke çalınması ile uğurladık diye mutlulardır. Kaymakam olanlardan hüzünlü bir şekilde bölgeden ayrılırken nefes nefese Kürt Memed yetişir, Kaymakam ile vedalaşmak için gelmiştir, Kürt Memed karşısında kaymakamın dili tutulur, bir şey diyemez. Duygulanmıştır, her şeye rağmen yaptıklarının değdiğini düşünerek yoluna devam eder. Kim bilir yeni tayin olduğu yerde başına neler gelmiştir? Gözümün nuru gaymakam sen çok yaşa emi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder