DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Az-Daha

Ablamın okuduğu kitaplardan birini elime almıştım, 1 ya da 2 yıl oldu. Bu kitap ile Hakan Günday ile tanıştım. Kitabın adı "Az" dı. Küçük yaşta adını hatırlamadığım tarikattan biri ile evlendirilen bir kızın hikayesi... Kız evden kaçar peçeli hayatından çok farklı bir hayat yaşar. Porno filmi bile çeker. Bir başka karakter ise annesi ile yaşayan bir çocuk, annesi hasta ve ölür. Annesinin öldüğünü kimse anlamasın diye annesini keser ve evden taşıyarak mezarlığa parçaları gömer. Hapis girecek bir hayat yaşar. Hapisten çıkınca diğer kızla hayatı kesişecektir.  Kızın hayatı yolunda gittiği için edebiyat profesörü olmuştur ve oğlanla evlenir. Yazar böyle mutlu son tablosu çizmiştir. İzmir'de kurban bayramında yurtta yalnız kaldığım zaman "Ezel" dizisini izlemeye başlamıştım. "Ramiz" karakteri beni diziye çekmişti. Ömer'in kardeşi sanırım adı Mert idi. O Hakan Günday'ın belki rol icabı "Kinyas ve Kayra" kitabını okuyordu. O zaman bu kitabı okumalıyım dedim. Konya'dayım Ramazan'da arkadaşım geldi, iftar açtık falan neyse başka bir arkadaşı çaya davet ettik(Çay bahçesine) muhabbet güzeldi. Sahuru arkadaşın evinde yaptık arkadaşım Eskişehir'e gidecekti. Ben de sabah mesai saati ile eve geçecektim. Mesai saatinde kalktık Konya sokaklarına çıktım, Konya uyuyor. Resmen Konya'nın uyanışını izledim, gözünü açtı, esnedi, ellerini arkaya atarak gerindi. Bu sırada ben de Rampalı çarşısına gittim, kitapçı ve kırtasiye ile dolu bir çarşı, büyük ihtimalle otoparktan çevrilmiş bir yer.
Kitaplara göz gezdirdim. Hakan Günday'ın kitaplarına baktım, fiyatları baya iyi yani pahalı. Rampalı girişinde(Alaaddin'e bakan taraf) kitapçıya baktım, tarih kitabından anlamadığı belli saçma sapan önerilerde bulundu. Adama "Kinyas ve Kayra" kitabının olup olmadığını sordum. "Yok ama Daha kitabı var, en son çıkan kitabı." Ben de peki ne kadar, dedim. "5 TL" "Orjinali değil ama aynısıdır." Tamam, dedim. Sordum "Piç" adlı kitabı var mı.? 14 TL, dedi. Önce fiyatı kestiremedi. 10-12 TL, dedi. Bende 10 TL'ye alırım. Yapacağım bir şey yok, dedi. Etiket fiyatına baktı. 14 tl dedi. 1-2 sene öncesi olsa kesin korsan kitabı olurdu ama denetimler sıkılaştığı için herhalde azaldı. Her yer açıldığında sorsam kesin bulurdum ama saat daha 8.30 civarı idi.
Hakan Günday'ın "Daha" kitabını aldım ve eve geldim. Nizamül-Mülk'ün "Siyasetname", Ali Erzen'in "Doğu Anadolu ve Urartu", Edward Carr'ın "Tarih Nedir?" kitaplarından sonra kitabı elime aldım ve yeni bitti (1 günde bitti). 417 sayfa kitap "Babam katil olmazsa, ben olmazdım" sözü ile başlıyor. Bir kaçakçının çocuğu olarak "Gaza" baş karakter. Okulunda birinci olmasına rağmen 9 yaşından itibaren kaçakçılık işine babası tarafından bulandırılıyor. Babası liseye göndermiyor ta ki kamyon kazası yapana kadar. Gaza kamyondan uçuyor ve kendini cesetlerin arasında -300(küsür)- yaşam mücadelesi verirken buluyor. Kurtarıldığında babası ölmüş ve kendini yetiştirme yurdunda başarılı(Süper zeka) birisi olarak bulsa da geçmişi arkasını bırakmıyor ve deli hastanesinde kendini buluyor. Kimseye dokunamıyor ve kimseyi kendine dokundurtmuyor. Hastanedekileri iyileştiğine inandırarak çıkıyor ve eski çöplüğüne dönüyor. Tesadüfen babasının gömdüğü parayı buluyor ve İzmir'de bir otele yerleşiyor. Kendini iyileştirmek için yollar denemeye başlıyor ve toplulukla beraber birini linç etmenin kendisini rahatlattığını fark ediyor. Bunun için dünyayı gezip bir çok linç olayına karışıyor. Sonunda Afganistan'da Taliban'ın yıktığı Buda heykellerinin olduğu yerde vurularak öldürülüyor. Olay örgüsünü anlattım ama can alıcı önemli yerleri anlatmadım merak etti isen oku..! :)
Kitapta hoşuma giden bir iki anekdot: 
"Avrupa Parlamentosu ve Beyaz Saray'daki halılardan kan lekesi çıkarmak özellikle zordu, bu yüzden de savaşı evlerine sokmuyorlardı. Ama sonuçta onlarda insandı ve bütün insanlar gibi, benzerleriyle savaşmak için can atıyorlardı. Bunun içinde birbirinin kulaklarına 'çıkışa gel' diye fısıldıyor ve Batı medeniyeti sınırlarını artlarında bıraktıkları anda, başkalarının evlerinde boğuşmaktan geri durmuyorlardı."
"Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye'dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk. Her gün politikacaların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminde söz ettiği bir ülkede. Önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. Meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numarasıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1.565 km uzunluğunda koca bir boğaz köprüsü anlamına geliyormuş. Ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev köprü. Çıplak ayağı Doğu'da, ayakkabılı olanı Batı'da ve üzerinden yasadışı varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. Kursağımızdan geçiyordu hepsi. Özellikle de kaçak denilen insanlar... Elimizden geleni yapıyorduk... Boğazımıza takılmasınlar diye. Yutkunup gönderiyorduk hepsini..." 
Sırada "Piç" kitabı var. Bir gün onu da okurum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder