DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

17 Ağustos 2021 Salı

TANRI ASUR

AŞURNASİRPAL TAHT ODASI, HAYAT AĞACI ÜSTÜNDE TANRI ASUR KABARTMASI

Asur kentinin ismi Akad devleti döneminde görülürken, tanrı Asur’un ismi ancak Üçüncü Ur Hanedanlığı zamanındaki metinlerde görülmektedir. Tanrı Asur, ilk baş Asur kentinin tanrısıydı ve M.Ö. 18. yüzyılda tanrı Asur’un tapınağı yanında şehirde birçok tapınak vardı. Asur’un tapınağının ismi Eşarra yani “Kainatın Evi” anlamına geliyordu. Asur kentinde başından beri en üstün tanrı olarak görülüyordu. Yerel bir şehir tanrısından Asur Devleti’nin tanrısına dönüşür. M.Ö. 18. yüzyılda I. Şamşi-Adad ile Nippur teolojisi Asur’a getirilmişti. Enlil, tanrıların efendisiydi ve tanrı Asur’da bu konuma getirildi. Tanrı Enlil’in panteonun başı olarak elinde bulunan özellikleri tanrı Asur’a aktarılmıştır.

Eski Asur döneminden itibaren Asur hükümdarları, “tanrı Asur’un vekili” unvanını kullanmışlardır. Bu gösterir ki, hükümdarlar tanrı Asur’un adına hareket ettikleri iddiasındaydı. Ülkenin asıl kralı tanrı Asur’du, hükümdar onun vekili olduğu iddiasındaydı. “Tanrı Asur’un valileri” tabiri Eski Asur döneminden itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Her kentin yerel bir tanrısı olduğu düşünüldüğünde, tanrı Asur’un, “tanrıların efendisi” olarak kabul edildiğini söylemek doğru olacaktır. Aynı zamanda Babil merkezli Mezopotamya edebiyatı, tanrı Asur’un, “tanrıların efendisi” olduğu bir düzlemde Asurlular tarafından düzenlenmiştir. Tanrı Asur’un konumu Asur Devleti’nin siyasal konumuyla doğru orantılı olmuştur. Anadolu’da Asur Ticaret Kolonileri Çağı yaşanırken, Asur kenti, bir ticari merkez olarak önemli bir konumdaydı. Bu zamanda, şehirde farklı tanrılara adaklar verildiği anlaşılmaktadır. Tanrı Asur, şehrin tanrısı olarak bu dönemde özel bir ilgiye sahipti.

Asur hükümdarı İluşama zamanından kalma metinde, hükümdarın, tanrı Asur’un vekili olduğunu, tanrıça İştar’ın ise gözbebeği olduğu belirtilir. Metne göre İştar için bir tapınak yaptırmıştır. Kentte yaptığı düzenlemelerden bahsettiği metinde, tanrı Asur’un hükümdara iki pınar bahşettiği de anlaşılmaktadır. Bu metin hakkında iki yorum vardır, birisi hükümdar İluşum’un bir seferini anlattığı yönündedir. Diğer yorumsa tüccarlara belli ayrıcalıklar tanınarak, tüccarların Asur pazarına çekilmek istediği yönündedir. Bu durumda tanrı Asur’un bir fetihe yardım etmesi mümkün olabileceği gibi, Eski Asur döneminde ticaretin önemli olduğu düşünülünce, tanrı Asur’un Asur’un ticaretini geliştirmek için faaliyete girdiği de düşünülebilir. Metindeki yer isimleri düşünüldüğünde ikinci yorum akla daha uygundur. Metin şöyledir: 
“Assur'un vekili, tanrı Assur ile tanrıça İştar'ın gözbebeği, Assur'un vekili Puzur Assur'un oğlu, Assur'un vekili Şallim-ahhe'nin oğlu İluşuma: 
Tanrı Assur'un vekili İluşuma ömür boyu sahibesi tanrıça İştar için tapınak inşa etti. Yeni bir duvar... diktim ve kentimi arsalara böldüm. Tanrı Assur Ebih Dağında bana iki pınar açtı, pınarın başında duvarın tuğlalarını ördüm. Bir pınarın suyu Auşum Kapısına, öbür pınarın suyu da Vertum Kapısına akıyordu.
Akkadlılarla çocuklarına “özgürlük” (addurÇru) sağladım. Bakırlarını "saf" kıldım. Bataklıklarla Ur ve Nippu, Aval ile Kismar, tanrı lştaran'ın Der kasabası arasındaki sınırdan Kent'e (Assur) kadar "özgürlük" geldi.”

Eski Asur döneminde, Asur Devleti’nin hükümdarı I. Erişum (M.Ö. 1939-1900) zamanında, hükümdarın “tanrı Asur’un vekili” unvanını kullandığı ve babası içinde aynı unvanı kullandığı anlaşılan kitabe, tanrı Asur için yapılan tapınağın kitabesidir. Hükümdarın tanrı Asur için inşa faaliyetleri gerçekleştirdiğini gösteren metin şöyledir: 
“Tanrı Assur'un vekili Erişum, tanrı Assur'un vekili İluşuma'nın oğlu, tanrı Assur'un tapınağındaki bütün tapınak alanını, Basamaklı Kapı'yı, avluyu (ve) efendisi tanrı Assur adına, yaşaması ve kentini yaşatması için tanrı Assur tapınagını inşa etti.”

M.Ö. 20. yüzyıl ile M.Ö. 19. yüzyıl arasına tarihlenen bir hukuk metninde tanrı Asur’un kral olduğu ve hükümdarın onun vekili olduğu belirtilir. Yalancı tanıklık edecek bir kişiye ise tanrı Asur, tanrı Adad ve tanrı Bel’in onun soyunu korutması için beddua edilir.

Orta Asur Dönemi I. Adad-Nirari’nin Mitanni zaferini yansıtan kitabe, Asur hükümdarının, tanrı Asur’un emriyle Şartura’yı yakaladığı ve Asur şehrine getirerek ant içtirdiğini anlatır. Tanrı Asur bu metinde büyük tanrılardan biri olarak anılır. Hükümdar gerçekleştirdiği bir faaliyeti tanrının emriyle yaptığı iddiasında bulunmaktadır.

Orta Asur hükümdarı Tukulti-Ninurta döneminde Kar-Tukulti Ninurta kentinin temel yazıtı, şehrin ve Asur kültünün inşa edilişini anlatmaktadır. Tanrı Asur’un Tukulti-Ninurta’dan bir kült merkezi kurması istemesi, Tukulti-Ninurta’nın aldığı bir kararın tanrının isteğiyle olduğunu göstermek istemesi ile ilgilidir. Metin durumu, 
“o zamanlar efendim, tanrı Assur, şehrimin karşı kıyısında benden bir kült merkezi, tanrıların arzuladığı nesneyi(?) istedi ve bana tapınağını yapmamı buyurdu” 
şeklinde anlatılmaktadır. Metinde tanrı Asur’un hükümdarı sevdiği ve ona Asur’un önünde bir şehir kurmasını istemesiyle devam eder. Metne göre bahsedilen yerin boş olduğu söylenir. Ardından hükümdar buraya tanrı Asur için bir şehir inşa ettiğini söyler. Bu şehre de kendi ismini, yani “Kur-Tukuhi-Ninurta” adını verecektir. Şehirde yaptıklarını anlattığı bölümün arkasında, tanrı Asur’a ve yüce tanrılara düzenli adak sağladığını belirtir. Hükümdarın tapınak inşası ile ilgili faaliyetleri, 
“o zaman şehrim Kur-Tukulti Ninurta'nın içine kült merkezi yaptım, bir kutsal tapınak, efendim tanrı Assur'un ikameti olarak heybetli bir tapınak inşa ettim. Oraya Ekurmeşarra adını verdim. İçini efendim, tanrı Assur' un kült tahtı olarak büyük bir zigguratla döşedim ve stelimi bıraktım” 
şeklinde anlatılmaktadır. Hükümdar yaptığı olaylarda tanrı Asur’un isteğini yaptığını göstermek zorundaydı, hükümdar kral olan tanrı Asur’un vekiliydi. Tanrı Asur ona ülkeye vekili olarak hükmetme yetkisi vermişti. Bunun içinde şehrin kalkındırılması, inşa faaliyetleri ve özellikle tapınak inşa faaliyetlerini yapması gerekiyordu. Bu Asur Devleti’nin ideoloji altyapılarından birisiydi. Aynı zamanda bu metin Asur Devleti’nin sadece tanrı Asur’u değil, diğer yüce tanrıları da kabul ettiklerini ve onlara adak sunulmasını sağladıklarını da göstermektedir.

Orta Asur döneminde, Asur hükümdarı olan I. Tiglat-Pilaser, 42 tane ülke fetih ettiğini iddia eder, bu ülkeleri tek bir otoritede birleştirdiğini söyler. Onlardan rehineler aldığını ve onları haraca bağladığını anlattır. Yaptığı seferler dışında, ülkesine düşmanın ayak basmasına izin vermediğini anlatır. Bu metinde I. Tiglat-Pilaser, tanrılardan da bahsetmektedir. Tanrı Ninurta ve Palil, ona silahlarını vermiştir. Mitanni’ye yaptığı saldırının, tanrı Ninurta’nın buyruğu olduğunu söyler. Onu seven tanrı Ninurta’nın buyruğuyla 120 aslan öldürdüğünü söyler. Metnin burasından sonra tanrı Asur metne dâhil olur. Hükümdar yendiği düşmanların, tanrı Asur’un düşmanları olduğu iddiasındadır. Tanrının vekili olan hükümdarın ve devletin düşmanları, tanrı Asur’un düşmanlarıydı. Bu düşmanları egemenlik altına aldığını söyledikten sonra, Asurlu olduğunu belirtiği tanrıça İştar’ın tapınağını, tanrı Amurru’nun ve tanrı Bel-lapira’nın tapınaklarını yeniden inşa ettiğini belirtmektedir. Ayrıca On Tanrı tapınağının yeniden inşasını sağlamıştır. Tanrıları içeri getirdim söylemi, tapınakların tanrıların evi olarak görüldüğünü, tapınağın harap ve yıkık olduğunda tapınağı terk ettiklerini, ancak yeniden inşa edildikten sonra döndüklerini gösterir. Siyasal anlamda zor bir dönemden sonra geri siyasal anlamda güçlenmeyi yansıtmaktadır. Hükümdarların tanrılara karşı bir sorumluluğu da tapınakların inşası, tamiri ve bakımıdır. Metnin devamında yıkılmaya yüz tutmuş saray ve kült merkezlerini yeniden inşa ettiğini anlatmaktadır. 
“Tanrı Assur' un düşmanlarını tamamen egemenliğim altına aldıktan sonra tanrıçam Assurlu İştar'ın harap olmuş tapınağını, tanrı Amurru tapınağını, tanrı Bel-lapira tapınağını, On Tanrı tapınağını, şehrim Assur'un tanrılarının tapınaklarını yeniden inşa ettim (ve) tamamladım. Tapınakların girişlerini açtım (ve) efendilerim büyük tanrıları içeri getirdim. Yüce varlıklarını memnun ettim. Ülkemin bölgelerindeki, atalarımın zamanından beri zor dönemlerde terk edilmiş, harabeye dönmüş, yıkılmaya yüz tutmuş sarayları, büyük kült merkezlerini yeniden inşa ederek tamamladım.”
Metinde saray ve kült merkezlerinin yeniden inşa edilmesine özellikle dikkat çekilmesi ilgi çekicidir. Mezopotamya’daki en eski kurumlar tapınaklardır, daha sonra kurulmakla beraber saraylar da eski ve devlet için vazgeçilmez kurumlardır. Sümer bölümünde Lagaş kentini anlatırken sarayın tapınak mallarına nasıl hâkim olduğunu anlatmıştık. Özellikle Asur’da saray, tapınaklardan daha güçlü olmuşlardır. Tapınak idareleri de tamamen saraya bağlıydı. Babil’de ise durum biraz farklıydı. Metnin devamında ise I. Tiglat Pilaser, tanrı Asur’un desteğiyle topraklara hâkim olduğunu, bu topraklardan ganimetler elde ettiğinden bahseder. Ayrıca tanrı Asur ve Ninurta, ona geyik ve keçiler verdiğinden söz edilir. Tanrı Asur’a yeni doğmuşları gönüllü olarak bağışladığını söyler, metnin ilgili bölümü şöyledir: 
“Efendim, tanrı Assur'un desteğiyle egemen olduğum topraklardan elde ettiğim ganimetlerden at, öküz (ve) eşek sürüleri bir araya getirdim. Ayrıca beni seven tanrılar Assur ile Ninurta'nın yüksek sıradağlarda bana vermiş oldukları nayalu-geyiği, ayalu-geyiği, gazel, dağ keçilerini denetim altına aldım ve sürüye soktum. Koyun sürüleri gibi hepsine numara verdim. Her yıl efendim, tanrı Assur' a verdiğim kusursuz kurbanlarla birlikte yeni doğmuşları onlara gönüllü bağışladım.”
Tanrı Asur’a kusursuz kurbanlar sunduğunu anlattıktan sonra metinde yeni ağaç ve meyve türlerinin Asur’da dikildiği anlatılır. Ordusuna daha fazla at ve toprak sağladığını da ekleyerek ülkeye refah ve güvenliği getirdiğini belirtir. Metinde I. Tiglat-pilaser gittiği yerlerde tanrı Asur ile tanrı Ninurta’nın ona kılavuzluk ettiği ve tanrı Asur’un tüm düşmanlarını mahvettiği anlatılmaktadır. Metnin bu bölümü şöyledir: 
“Tiglat-pileser, ulu prens, nereye (gitmeyi) dilerse tanrılar Assur ile Ninurta ona daima kılavuzluk etti ve tanrı Assur'un bütün düşmanlarını tek tek takip edip bütün asileri mahvetti.”
Orta Asur dönemi Asur hükümdarı I. Tiglat-Pilaser’in bu metninde tanrılar hükümdara buyruklar vermiştir, en azından hükümdarın iddiası o yöndedir. Çünkü hükümdarın yaptıklarını tanrıların isteğine göre yaptığını göstermesi gerekirdi. Asur Devleti’nin düşmanları doğrudan tanrı Asur’un düşmanları olarak görülmektedir ve tanrıların yardımıyla yenilmişlerdir. Hükümdarın tapınak inşası ve bakım görevini gösteren bir metindir. Ülkeyi tanrıların yardımıyla refaha kavuşturmuştur. Bu faaliyetler, tanrının vekilinden beklenen icraatlardır. Ülkeye refah ve güvenliği getirmesi gerektiği açıktır. Hükümdar bunları yaparken tanrıların yardımını almalıydı, tanrıların yardımı içinse onların yaşayacağı yere bakmalı, onlara kurbanlar kesmeliydi. Bunları gerçekleştirdiği içinde I. Tiglat-Pilaser’i tanrı Asur ve tanrı Ninurta asla yalnız bırakmadı ve düşmanlarını yok ederken yardımcı oldular. Bu Asur’un ideolojik iddiasının yansımasıdır.

Yeni Asur döneminde kral ve halk, tanrı Asur ve Asur Devleti için savaşmaktaydı. Kralın her yıl ordusuna önderlik etmesi, tanrı Asur’a karşı bir sorumluluğuydu. Bu Asur’un ideolojik iddiasıydı, yoksa her yıl sefer meydana gelmemekteydi. II. Sargon, aktif bir şekilde savaşlara katılmaktaydı, savaşta ölmesi, tanrıların ona verdiği bir ceza olarak algılandı. Asur’un hükümdarı tanrı Asur’un temsilcisiydi. Hükümdar tanrı Asur adına dünyaya düzen getirmeliydi. Hükümdar, tanrı Asur’un temsilcisi olduğu için sorumluluklarından birisi de tanrı Asur’un kültlerini desteklemekti. Asur eyalet sistemi ile diğer bölgeleri Asur’un himayesine kattıklarını iddia etmekteydiler. Asur bunu ideolojik olarak dile getirse de ele geçirdiği yerlerde doğrudan tanrı Asur’a tapım ile ilgili zorlama olduğuna dair kanıt bulunmamıştır. Ele geçirilen yerlerin, Asur devletine itaat etmesi bekleniyordu. Mısır’da Asur’a karşı faaliyet gösteren Tarku isimli birine “tanrısız” denir. Bu metin Asurbanipal döneminde yazılmıştır. Asurbanipal, Mısır’a Tarku ile savaşmaya gittiğini, Asur, Sin ve diğer tanrıların kendi tarafında olması ile mücadeleyi kazandığını belirtir. Burada Asur, onların tanrılara yemin ettiklerini ama bu yeminlerini çiğnedikleri söylenir. Tanrı Asur, metinde “tanrıların kralı” olarak geçmektedir; tanrılarım kralı Asur’un “laneti onları, kudertli antlarına karşı günah işlemiş olanları” bulduğu söylenir.

Asur hükümdarı tanrının vekili ve tanrının seçtiği olarak kutsal birisiydi. İdeolojik anlamda, Asur hükümdarı, kendisine ganimet elde etmek için seferlere çıkmazdı. Elde edilen servetin, başta tanrı Asur olmak üzere tanrıların onurlandırılması için kullanıldığı anlatılmaktadır. Asur hükümdarı Assur-dan’ın Asur stratejisini ve Asur ideolojisinin temel modelini oluşturduğu söylenmektedir.

Yeni Asur Dönemi hükümdarı Assur-dan’ın yazıtına ona karşı hareket eden birisini anlatmakla başlar. Efendisi olduğunu söylediği tanrı Asur’un onu desteklediği için ordusu ile düşmanın üzerine yürüyebildiğini söylemektedir. Diğer Asur metinleri gibi Asur hükümdarı, yaptığı faaliyetlerde tanrı Asur’un desteğini aldığı iddiasındadır. Tanrı Asur’un desteğini alarak düşmanlarını yener, değerli ganimetler elde eder. Asur’a karşı düşmanlık edenlere karşı hükümdar, tanrı Asur’un vekili olarak şiddetli bir cezacı konumundadır. Bu şiddettin arkasında tanrı Asur’un buyruğu vardır, tanrı Asur’un buyruğuyla düşmanını yenilgiye uğratmış ve ganimetleri ülkesine getirmiştir. Hükümdarın düşmanlarını cezalandırmasının buyruğu tanrı Asur’a atfediliyordu.

Yeni Asur hükümdarı Assurbanipal’in taç giyme ilahisi, güneş tanrısı Şamaş’ın dört bir yana hükümdarın önderliğini yükseltmesi isteğiyle başlar. Hemen ardından, 
“sa[na ruh] vermiş Assur ömrünü ve yıllarını uzatsın! Ayaklarının altındaki toprakları genişletsin!” 
denilir. Metin ne kadar tanrı Şamaş ile başlasa da asıl önemli karakter, tanrı Asur’dur. Tanrı Şamaş’ın ve tanrı Asur’un onun hâkimiyetini genişletmesi istenir. Asur ideolojisinin klasik formu bu metinde görülmektedir. Bu form, 
“Assur kraldır-gerçek kral Assur'dur! Assurbanipal, Assur' un kendi eliyle yarattığı [temsilcisi]dir”
şeklinde verilmiştir. Metnin devamında Assurbanipal’in ülkesinin tanrılarının gözüne hoş gözükmesi istenmektedir. Tanrılardan hükümdara belagat, anlayış, doğruluk ve adalet bahşetmesi istenir. Asur halkının ucuza alışveriş yapabilmesi, Asur’da uyum ve barışın eksik olmaması da istenmektedir. Metnin burasında Asur’un ideolojik formu, 
“Assur kraldır-gerçek kral Assur'dur! Assurbanipal, Assur'un kendi eliyle yarattığı [temsilcisi]dir”
tekrar edilir. Tanrıların hükümdara doğru ruhu vermesi ve onu her daim kutsaması istenmektedir. Hükümdarın döneminde bolluk ve refahın olması ve hükümdarın önceki hükümdarlara göre daha fazla namı olması istenir. Metnin sonunda tüm tanrıların toplanarak Assurbanipal’i kutsaması istenir. Tanrıların ona hükümdarlığı vermesi metinde, 
“Eline savaş silahını verin, ona kara kafalı insanlar verin ki çobanları olarak onları gütsün”
şeklinde ifade edilir. Asur’da hükümdarlık tanrılar tarafından verilir, hükümdar tanrılar sayesinde iyi bir yönetim sergiler ve yine hükümdar sayesinde düşmanlarını yenerdi. Asur’un dayandığı ideoloji buydu.

Yeni Asur hükümdarı Eserhaddon’un Urartu seferine dair metinde, tanrı Asur’un sözlerine kulak asılmadığı, saygı gösterilmediği, hırsızlara, haydutlara ve kan dökenlere ev sahipliği yapıldığı söylenmektedir. Metinde Asur tam olarak, 
“[...]kim tanrıların kralı Assur'un sözlerine kulak asmadıysa, efendime saygı göstermediyse[...] haydutlar, hırsızlar ya da her kim suç işleyip kan döktüyse [...]”
bağlamında yer alır. Tanrı Asur’a saygısızlık yapıldığı için, Urattu Devleti uyarılır. Urartu’nun Asur hükümdarına verdiği cevap, Asur’da hoş karşılanmadı ve Urartu seferine çıkıldı. Urartu’ya acıma ve merhamet gösterilmediği vurgulanmıştır. Bu metinde de kralın askeri bir faaliyeti, tanrıya karşı yapılan saygısızlık sebep  olarak verilmiştir. Asur Devleti tüm faaliyetlerini bir şekilde tanrı Asur’a ve tanrılara bağlamaktaydı.

Yeni Asur Dönemi’nde Asur, yenilgiye uğrayan düşmanlarına tanrıların kralı Asur’un huzurunda hazırlandığı antlaşmaları gözetmesi istenirdi. Söz konusu talimat, 
“tanrıların kralı Assur'un mührüyle damgaladığı ve senin kendi tanrınmış gibi huzurunda hazırlanan [bu antlaşma tabletini] gözeteceksin.”
şeklinde düzenlenmekteydi. Tanrı Asur’un diplomatik metinlerde, birazda zorunlu olarak, düşmanın kendi tanrısıymış gibi görerek, antlaşmayı gözetmesi isteniyordu.

Yeni Asur hükümdarı II. Sargon metinde tanrı Nanna ve tanrıça Ninmenna’nın desteği, 
“[...] efendisini seven, kendi rızasıyla(?)[...] çorak toprakları yerleşime açarak dikkatini [...] tanrı Nanna'nın bütün halkına(?) çeviren, [...] krallığını tanrıça Ninmenanna'nın göklere çıkardığı zayıflara eziyet edemeyen, acizleri bolluğa kavuşturabilen gerçek kral (Sargon)”
şeklinde tasvir edilir. Eskiden Ninova’da yaşayanların Enlil’in tebası olduğu belirtilir. Sargon bu durumu, 
“Magganuba şehri, [...] Ninova mıntıkasında, [...] ormanları(?), sulak arazileri içinde bir kale gibi uzanan şehir [...] nadasa bırakılmış, otlaklarında[...] benden önce Assur' a krallık etmiş ve Enlil'in tebaasına hükmetmiş eski beylerin yasadığı Ninova(?) halkının hayatı[...] aralarından hiç kimse[...] toprakların nasıl yerleşime açılacağını bilmemişler” 
şeklinde tasvir eder. Kendi zekâsını öven Sargon, Ea tapınağını ve yeni bir şehir inşa ettiğini, 
“engin zekâmla tasarladığım planla[...] bir şehir ve Ea tapınağı inşa edilmesini buyurdum[...] yeniden inşa ettiğim şehrin [...] içine [...] yerleştirdim ve adına Dur Şarrukin dedim” 
şeklinde anlatmaktadır. Ardından Asur hükümdarı Adad-nirari döneminde Asur ve Bau’ya sunulacak adaklar için koyulan vergiden bahsedilmektedir. Metinde bahsedilen yerleşimin tarlaya dönerek, orada yaşayan insanların çıkarıldığı anlatılmaktadır. Fırıncılar kasabası olarak alınan insanların elinde alınan topraklar yerine yeni toprakların verildiği anlaşılmaktadır. Metnin bu kısmında tanrı Asur, Sargon’un ağzından 
“adımı veren, krallığımın serpilmesini ve ordularımın övülmesini sağlayan efendim Assur”
olarak tasvir edilir. Asur hükümdarı tanrı Asur’un buyruğuna hürmet ederek, Ninova’daki kült personelinin bulunduğu kasabadaki tarlaları boşalttığını söyler. Metinde bu toprakların verildiği isimler tek tek sayılır. III. Adad-nirari’nin Assur’a adadığı mısırı bir kez daha teyit ettiğinden bahseder. Arazi hakkında metinde 
“o arazinin mısır vergileri toplanmayacak, soman vergileri alınmayacak, Assur için mısır temin etsin diye bunlardan hep muaf olacak” 
denilir. Tanrı Asur’a verilen adakların kesilmemesi gerektiği de 
“böylece Assur'un adakları kesilmemeli, daha önceki kralın emrine hürmeten tableti kraliyet mührümle damgaladım ve onlara verdim” 
denilerek, arazinin verildiği kişilere sorumluk yüklenmişti. Tanrı Asur’un Asur hükümdarı Sargon’a verdiği korkuyla, tapınağa layık olmak için, adakları arttırdığını söyler. Asur’un temsil ettiği tanrısal düzeni göstermek hükümdarın göreviydi. Bu durum metinde “dünyaya yol göstermek” olarak kendisini gösterir.

M.Ö. 7. yüzyılda, Babil’in kent tanrısı olan ve tanrıların efendisi olarak Enlil’in yerini almış olan tanrı Marduk ile tanrı Asur birleştirilmeye çalışılmıştır. Tanrı Asur, Enuma Eliş’in Asur versiyonunda baş tanrı olarak tanımlanmış ve Asur’a Mezopotamya tanrılarının tapınakları yapılmıştı. Bu tapınaklar içerisinde en görkemli olanı tanrı Asur’un tapınağıydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder