DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

1 Eylül 2021 Çarşamba

TANRI MARDUK

Tanrı Marduk
Hammurabi döneminde hükümdarlar Marduk’un buyruğuyla hareket ettiklerini söylemeye başlamışlardır. Hammurabi, Marduk’un buyruğuyla yasalar hazırlamıştır; Marduk’un dileklerini gerçekleştirdiğini iddia etmiştir. Bunları yaparak tanrı Marduk’un kalbini kazanmıştır. Onun sayesinde halkının refahını sağlamış, ülkeyi adalete kavuşturmuştur. Bu iddiaları Hammurabi yasalarında görülmektedir:
“Ben, krallardan çok üstün olan kral -sözlerim iyi seçilmiş, çabam benzersizdir. Güneş tanrının, yer ve göğün büyük yargıcının buyruğuyla adaletim ülkede görülür olsun; Marduk'un (Babil'in koruyucu tanrısı) buyruğuyla yazdıklarımı ortadan kaldıran kimse olmasın; sevdiğim Esagila' da (Marduk 'un Babil'deki tapınağı) adım sonsuza dek minnetle anılsın. Zarar gören ve adli davaya karışan bir yurttaş "adaletin kralı" (denen) heykelimin önüne gelsin, yazılı stelimi okusun, stel onun yasal durumunu anlasın, hukuki kararı görsün, kalbi ferahlasın (ve desin ki); Hammurabi halkın gerçek babası gibi varlık gösteren efendim, kendi efendisi Marduk'un buyruğuyla yönetmiş, gökte ve yerde Marduk'un dileğine erişmiş, efendisi Marduk'un kalbini kazanmış ve sonsuza dek halkının refahını sağlamış, ülkenin adalete kavuşmasına yardım etmiştir" -bunu söylesin ve efendim Marduk ve hanımım Sarpantium'un (Marduk'un eşi) huzurunda bana bütün kalbiyle minnet etsin.”
Hammurabi Dönemi’nde tanrı Marduk, Eridu teolojisine eklenmiştir. Enki/Ea’nın oğlu olarak görülmüştür ki, bu durum Enuma Eliş’te bile devam edecektir. Birçok tanrı Marduk ile kaynaştırılmıştır. Marduk’un oğlu Nabu’nun panteona dahil edilmesinde de böyle bir durum gerçekleşmiştir. Borsippa tanrısı Tutu, tanrı Marduk ile birleştirilmiş ve Borsippa’nın tanrısı Nabu, tanrı Marduk’un oğlu olarak görülmüştür. Hammurabi Dönemi’nde gözde olmaya başlayan tanrı Marduk’un, asıl olarak Kassit Dönemi Babil’inde öneminin arttığı görülür. I. Murşili, I. Tukulti-Ninurta ve Kutir-Nahunte döneminde Babil ele geçirilmişti. Marduk kehaneti ismi verilen metinde, Marduk, Babil’den ayrıldı olarak gösterilmiştir. Hatti, Asur ve Elam’a gitmek üzere ayrıldığı belirtildiği için, mezkûr kralların Babil işgalinin, mitsel yorumu olarak görülmektedir. Kassit kralları, metinlerde Marduk’un heykelini geri getirdiklerini işlemişlerdir. Kassit kralı Agum’un ilk heykeli kurtaran olduğu söylenmektedir. I. Nebukadnezzar’ın Elam’dan heykeli getirdiği bilinmektedir.
 
Hammurabi Kanunları

Babil Yaratılış Destanı, M.Ö. 12. yüzyılda Babil’in tanrısı Marduk’un tanrıların efendisi konumuna getirilmesini işler. Aynı zamanda metnin amacı, dönemin siyasal olarak, tüm önemli kentlerin, tek bir sisteme dâhil edilerek yönetilmesini içermektedir. Dönemin önemli dini kentleri ve diğer kentlerin tanrılarının Marduk’un hâkimiyetini kabul etmesi, aynı zamanda da yeryüzünde Babil’in siyasal üstünlüğünün kabul edilmesini temsil etmektedir. Babil’in en önemli dini metni olan Enuma Eliş yani Babil Yaratılış Destanı’nın başını tanrı Ea bölümünde daha ayrıntılı olarak anlattık. Tanrı Apsu ve Tanrıça Taimat ilk tanrılardı ve ardından Lahmu-Lahamu, Anşar-Kişar, Anu ve Ea ile tamamlanan tanrıların yaratım süreci anlatılmıştır. Tanrı Apsu, yeni tanrıların gürültüsünden rahatsız olarak yok etme planları yapar ama bilge tanrı Ea’nın durumu fark etmesi ile tasarısını gerçekleştiremez. Tanrı Ea, tanrı Apsu’yu öldürür ve bedeni üzerine evini kurar. Bu evde tanrıça Damkina ile beraber, tanrı Bel’i yani tanrı Marduk’u yaratırlar. Tanrı Marduk’un mitte birçok özelliği sayılır, vurgulanmak istenen diğer tanrılardan daha ulu olduğudur. Tanrı Anu onu mükemmel kılmış ve ilahi gücünden vermişti. On tanrının halesini başında toplamıştı. Tanrı Anu dört rüzgârı yaratarak eline verdi. Tanrı Marduk, tozu toprağı kaldırıp, fırtınalar çıkardı. Tanrıça Taimat’ın huzuru kaçmış, telaş içindeydi. Tanrıça Taimat’ın çevresindekiler, tanrı Apsu’nun ölümünden dolayı onu kışkırttılar, ona “savaş aç, intikamını al” dediler. Tanrıça Taimat sözlere kanarak, intikam almak için harekete geçti, kendi yanında bazı tanrıları topladı, yaratıklar yarattı ve Kingu’yu tanrılar meclisinde yükseltti. Ona, “en yüce sensin, sevgilim sensin” dedi. Ardından kaderler tabletini vererek, “kimse sözlerini saptıramayacak, sen ne dersen o olacak” dedi. Birinci tablet Kingu’nun tanrı Anu gibi olduğunu belirterek ve kaderlerini belirlemesi ile son bulur. Enuma Eliş metninde tanrıça Tiamat ve Kingu’nun karşısına çıkmaya kimsenin cesareti yetmez. Tanrı Ea’nın cesaretlendirmesi ile tanrı Marduk, tanrı Anşar’ın karşısına çıkar. Tanrı Anşar’a, 
“ey babam, korkudan susmayın emredin söyleyin! Ben giderim, istediklerinizi yaparım! Ey Anşar, korkudan susmayın, emredin söyleyin! Ben giderim istediklerinizi yaparım! Kim size savaş açmaya kalkıştı? Tiamat denilen o kadın mı size saldıracak? Ey babam, ey ulu yaratan, sevinin ve mutlu olun! En yakın zamanda Tiamat’ı ayaklarınızın altına alacaksınız! Ey Anşar, ey ulu yaratan sevinin ve mutlu olun!” 
der. Tanrı Anşar ise tanrıça Tiamat’ı yenmesini ister, tanrı Marduk bu sözlerden cesaret alır. Tanrıça Tiamat’ı yenmek için bir şartı vardır. İkinci tablet Tanrı Marduk'un Tanrı Anşar’a,
“ey tanrıların kudretlisi ve büyük tanrıların kaderi, eğer sizin intikamınızı alacaksam, Tiamat’ın hakkından gelip sizi kurtaracaksam, bir meclis kurun ve bana şanlı bir kader tayin edin, Ubşu’ukinna’da rahat oturun! Artık sizin değil benim sarf ettiğim sözler kader olsun! Ben ne yaparsam kimse değiştirmesin! Ağzımdan çıkan hiçbir söz silinmesin, değiştirilmesin!” 
diyerek şartını belirtmesi ile sona erer. Enuma Eliş’in üçüncü tableti, tanrı Anşan tarafından büyük tanrıların toplanması buyruğu ile başlar. Onlardan, tanrıların intikamını alacak olan tanrı Marduk’un kaderini tayin etmelerini ister. Tüm olaylar bu toplantıda tekrar anlatılarak, tanrı Marduk’un isteğine konu gelir. Tanrı Anşan tanrılara, “derhal onun kaderini tayin edin! Gitsin ve güçlü düşmanımıza meydan okusun” der. Bütün tanrılar korkuya kapıldılar, ‘eyvah’ dediler. Şenlikte neşelenerek, “intikamlarını alacak olan Marduk’un kaderini tayin ettiler.” Üçüncü tablet yaşananların tekrarı ile doludur ve tanrı Marduk’un kaderinin tayin edildiği söylenerek son bulur ama daha tanrı Marduk’un kaderinin ne olacağından bahsedilmez. Dördüncü tablet ise tanrı Marduk’a gösterişli bir taht yapılması ile başlar. Ata tanrıların önünde tanrı Marduk tahta geçer. Tanrılar ona, 
“büyük tanrılar arasında en yüce olan sensin! Eşsiz kaderin var, senin buyruklarından üstün buyruk olmayacak!" 
derler. Bu kısım bir kez daha benzer şekilde tekrarlandıktan sonra, 
“şu andan itibaren emirlerin değiştirilmeyecek! Yüceltmek de küçük düşürmek de senin elinde! Sözün kalıcı ve sözüne güvenilir, buyruğuna karşı gelinemez! Hiçbir tanrı senin çizdiğin sınırı aşmaz! Tanrıların kutsal yerlerinin bakımı yapılsın! Tapınaktaki odalar senin kutsal mülkiyetin! Marduk’sun sen, intikamımızı alacaksın! Sana evrendeki her şey üzerinde egemenlik verdik! Mecliste yerine otur ve sözün yüceltilsin!” 
denir. Bu açıkça tanrı Marduk’un tanrıların efendisi seçilmesinin formüle edilişidir. Tanrı Marduk’un tanrıça Tiamat’dan tanrıların intikamını alabilmesi için, tanrıların efendisi seçilmesi gerekiyordu. Ancak böylece bu güce ulaşabilirdi. Tanrı Marduk’un emir vermesi ata tanrıları sevindirdi ve “Marduk kraldır” dediler. Düşmanı yani tanrıça Tiamat’ı yenebilmesi için tanrı Marduk birçok silah ve güçle donatıldı. Böylece tanrı Marduk’un kaderi tayin edilmiş oldu. Tanrı Marduk silahlarını kuşandı, rüzgârlarını ve tanrı Anu’nun hediyesi ağını aldı. Tanrıça Tiamat’ın yenilmesi için tanrılar tanrı Marduk’un arkasından gittiler. Tanrı Marduk ve tanrıça Tiamat karşılaştılar, aralarında kısa bir konuşma sonrası savaş başladı. Tanrı Marduk önce tanrıça Tiamat’ı yendi, ardından kaçışan destekçilerini yendi ve en son olarak tanrı Anu seviyesine çıkarılmış olan Kingu’yu yendi. Kingu’nun elinden kaderler tabletini aldı, mühürleyerek karnına bastı. Tanrıça Tiamat’ın cesedinin kafasını ezdi, damarlarını parçaladı. Tanrılar memnundu, tanrı Marduk’a hediyeler verdiler. Tanrı Marduk bir yandan dinleniyor, diğer yandan tanrıça Tiamat’ın cesedini ne yapacağını düşünüyordu. Tanrıça Tiamat’ın cesedini ikiye bölerek, bir yarısını gökyüzü olarak yukarıya serdi, Apsu’yu, Eşgalla ve Eşarra’yı yaptı. Tanrı Anu, tanrı Enlil ve tanrı Ea’yı tapınaklarına yerleştirdi. Dördüncü tablette, tanrı Marduk’un kaderinin tayin edilmesi ve tanrıça Tiamat’ı yenmesi anlatılır. Tanrıça Tiamat’ın cesedi ile gökyüzünü oluşturması ile son bulur. Beşinci tablet, tanrı Marduk’un büyük tanrılar için evler inşa etmesi ile başlar. Tanrı Marduk’un faaliyetleri ile devam eder. Herkesin ona itaat etmesi için tanrı Enlil ve tanrı Ea’nın göksel evlerini kendi evinin yanına kurmuştur. Ay tanrısı Nanna’yı yaratan ve geceyi ona emanet eden yine tanrı Marduk’tur. Ay tanrısı Nanna ve güneş tanrısı Şamaş’ın kaderlerini tayin eder. Tanrı Şamaş ile ilgili olan bölüm ve biraz daha ilerisi eksiktir. Metin okunmaya başladığı zaman tanrıça Tiamat’ın cesedi ile bir şeyleri yarattığı anlaşılmaktadır. Bunlardan en ilginçlerinde biri tanrıça Tiamat’ın iki gözünden Fırat ve Dicle’yi akıtmasıdır. Tanrıça Tiamat’ın diğer yarısını dümdüz ederek yeryüzünü meydana getirdi. Tanrı Marduk, Göğe ve yere şekil verdi. Tanrı Ea’ya büyük yetkiler ve tanrı Anu’ya kaderler tabletini sunması ve diğer yaptığı faaliyetlerden dolayı ata tanrılar memnundu. Tanrıça Tiamat’ın cesedinden yaptığı harikalardan dolayı onu tebrik ettiler. Tanrı Anşar tanrı Marduk’u kucaklayarak onu “Muzaffer Kral” ilan etti. Tanrı Anu, tanrı Enlil ve tanrı Ea, tanrı Marduk’a hediyeler verdi, annesi tanrıça Damkina onu sevgiyle selamladı. İgugu tanrıları ve Annunaku tanrıları ona bağlılıklarını sundular. Tanrı Marduk’un karşısına geçerek, “o kraldır” diyorlardı. Tanrı Marduk’a krallara layık davranıldı. Ardından tanrı Lahmu ve tanrıça Lahamu İgugu tanrılarına, “eskiden Marduk sevgili oğlumuzdu, şimdi o sizin kralınız, buyruklarına uyun!” dedi. Hep bir ağızdan tanrı Marduk’a, “bundan böyle tapınağımızın hamisi sensin! Sen ne buyurursan biz yapacağız” derler. Tanrı Marduk ise Babil’i inşa edeceğini, gökten aşağıya buradan inileceğinden bahseder. Babil, tanrıların dinlenme yeri, şölen yapacakları bir mekân olacaktır. Beşinci tablet, Babil’in yapımı ile ilgili net olmayan satırlar yanında, tanrı Marduk’un tanrıları tanrıça Tiamat’tan kurtarması ve son olarak da tanrı Marduk’un şehir planını yaptıktan sonra tanrıların “biz de işçileri oluruz” demesi ile son bulur. Altıncı tabletin başından, diğer tanrıların çalışmak konusunda çekinceleri olduğu ama tanrı Marduk emrederse, işçi olmayı kabul edeceklerini söyledikleri anlaşılmaktadır. Fakat tanrı Marduk’un aklına bir fikir gelir. Tanrı Ea’ya bu konudaki fikirlerini anlatır. Kan ve kemikleri bir araya getirerek insanı yaratacağını söyler. İnsanın yaratılma amacı, tanrıların dinlenebilmesi için tanrıların işinin insanlar tarafından yapılacak olmasıydı. Tanrı Ea, tanrı Marduk’a bir tanrının kurban edilerek ondan insanların yaratılmasını tavsiye eder. Tanrı Marduk diğer tanrıları toplayarak, savaşı başlatan Kingu’nun kanından insanın yaratılması kararını alır. Tanrı Marduk ve tanrı Ea, Kingu’nun kanından insanı yarattı. İnsanın yaratılmasının ardından, tanrı Marduk Anunnaku’ları aşağı ve yukarı olmak üzere ikiye ayırdı. Üç yüzü yukarıdaki düzeni koruyacak, üç yüzü ise yeryüzündeki düzeni koruyacaklardı. Tanrı Anu’nun buyruklarını korumak için onlar görevlendirilmişti. Tanrılar Anunnaku’lar, tanrı Marduk’a hak ve özgürlüklerini verdiği için bir tapınak inşa etmek istediler. Tanrı Marduk’da onların aradığı işin Babil'in inşa edilmesi olduğunu söyledi. Babil’de bir yıl boyunca inşaat faaliyeti oldu. Esagil tapınağı, Apsu zigguratı, Anu, Enlil, Ea ve Marduk için ev yapıldı. Tanrı Marduk, ata tanrılar için bir şölen vererek, Babil’in onların evi olduğunu ilan etti. Tanrılar arasında şölen yapıldı, gökyüzü ve yeryüzü aralarında bölüşüldü. Kaderleri tayin edecek tanrılar görevlendirildi. Büyük tanrılar, tanrı Marduk’un kaderini yüceltip ona itaat ettiler. Tanrı Marduk’a tanrılar üzerinde egemenlik hakkı verdiler. Gökyüzü ve yeryüzü tanrılarının efendisinin tanrı Marduk olduğu kabul edildi. Tanrı Marduk’un, tanrıların ve insanların yapması dilenen uzun bölüm ile altıncı tablet sona erer. Amaç, tanrı Marduk’un yüceliğini ve tanrıların efendisi olduğunu anlatmaktır. Enum Eliş’in yedinci tabletinde tanrı Marduk’un tanrıların efendisi olduğu vurgulanır. Hiçbir tanrı, tanrı Marduk’un dengi değildir. Tanrılar arasında en güçlüsü tanrı Marduk’tur. Tanrılar, tanrı Marduk’u saygı ve korkuyla dinler. Tanrı Marduk, tanrılar için gökyüzünü yaratandır. Tanrı Marduk zenginlik ve bereket verendir. Tanrı Marduk, düşmanlarını yenen ve onlara merhamet edendir. Tanrı Marduk, karabaşları yani insanları yaratandır. Her şeyi düzenleyen tanrı Marduk, doğru ile yalanı ayırandır. Tanrı Marduk bilge ve geniş anlayışlıdır. Tanrı Marduk’tan başka hiçbir tanrı akıllıca bir şey yaratamaz. Tanrı Marduk, tanrılar koyunmuş gibi onlara çobanlık edendir. Yedinci tablette tanrılar onun elli ismini sayarlar. Büyük tanrılar, tanrı Marduk’u yüce kılarlar. Yedinci tablet, Enuma Eliş’in tanrıların kralı Marduk’un gelecek kuşaklar arasında anılması için yazıldığı ve saklandığını, ayrıca nerede su içilirse tanrı Marduk’un adının anılması isteği ile son bulur. Metnin devamı olsa da eksik kısımlar olmasından dolayı anlam tam olarak anlaşılamamaktadır.

Muhtemelen Tanrı Marduk ile Tiamat Savaşını Gösteren Bir Rölyef

Elam hükümdarları Şutruk-Nahhunte ve Kudur-Nahhunte zamanında Elam’ın Babil’e saldırıları ve ele geçirerek vali atamaları bir kraliyet yazıtında konu olarak işlenmiştir. Şutruk Nahhunte’nin faaliyetleri ve yerine oğlunun geçmesi, 
“[Sutruk-Nahhunte] Zababa şumiddina'yı kovdu, hükümdarlığını ortadan kaldırdı [krallığı] ilk doğan Kudur-Nahhunte'ye [devretti]” 
olarak anlatılmıştır. Tahta çıkmış olan Kudur-Nahhunte’nin atasından daha fazla suç işlediği söylenmektedir. Babil halkını ezdiği ve kült merkezlerini silip süpürdüğü anlatılmaktadır. “Yüce Marduk’u majestelerini tahtından kaldırdı” ifadesi, muhtemelen Marduk heykelinin Elam’a götürülmesini tasvir etmektedir. Metin Babil’e Elam tarafından atanan valinin, Babilli olmadığı, “Marduk’un düşmanı” olduğunu  söyler. Orta Asur Dönemi’nde Babil hükümdarı IV. Kaştilaş’ı (1242-1235) yenen Asur hükümdarı Tukulti-Ninurta, tanrı Marduk heykelini Asur kentine getirdi ve bu zamandan sonra tanrı Marduk, Asur’daki önemli tanrılardan birisi haline gelmiştir. Asur askeri faaliyeti kazanmış ama tanrı Marduk’un heykelini getirerek, Babil kültüründen etkilenmeye başlamıştır. Orta Asur döneminde Asur hükümdarı Asur-ubalit zamanında yapılan bir inşa faaliyetinin yazıtında Marduk’un ismi geçmektedir. İnşa faaliyeti, kraliyet yazıcısı tarafından gerçekleşmiştir. Belki de ismi geçen şahıs bir Babillidir; kendisini tanrı ve kralın kutsadığı iddiasındadır. Marduk’un tapınağının gölgesine binayı diktiğini söyler. Metnin burasında Marduk’un efendisi olduğu, Marduk'un kusursuz bilgeliği sayesinde, kendisinin evinin seçkin hale geldiğini söyler. Evin nasıl yapıldığını anlattıktan sonra, Marduk’un eve bakmasını, emeklerinin karşılığının ödüllendirilmesini ister, Marduk’un evini daimi kılmasını ister. Marduk’a ve eşine saygı göstereceğinin belirtikten sonra, Asur hükümdarı Assur-ubalit’i, evrenin kralı olarak anarak, Marduk’un krala refah dolu bir uzun emir vermesini diler:
“Kraliyet yazıcısı, Uşur-ana-Marduk'un oğlu Marduk-uballit'in oğlu, tanrı ve kralın kutsadığı, alçakgönüllü, itaatkâr, efendisini hoşnut eden Marduk-nadin-ahhe: Efendim tanrı Marduk' un tapınagının gölgesine inşa ettigim ve efendim tanrı Marduk'un kusursuz bilgeliği sayesinde içine soğuk su kuyusu açtığım evin seçkin (??) olmasını sağladım. Engin anlayış ve büyük özenle altına, hiç kimsenin haberi olmayan, fırınlanmış tuğladan odalar yaptım. Evin tamamını, kilerlerini ve yaşam alanlarını inşa ettim (ve) tamamladım, ama[…] yapmadım. Efendim tanrı Marduk eve baksın ve emeklerimin karşılığında beni ödüllendirsin (?). Gelecekte oğulların, torunlarım, benim soyumdan gelenler ve soyumun soyundan gelenler için onu sürekli kılsın. Ben ve ailem sonsuza dek efendim tanrı Marduk'a, tanrıçam Sarpanitum'a (Marduk'un eşi) saygı göstersin. (Sonraki cümle eksik) Efendim [tanrı Marduk], beni seven, evrenin kralı, efendim Assur-uballit' e bolluk içinde refah dolu uzun ömür versin.”
 (Bkz. Kuhrt, Eski Yakındoğu, c. I, s. 459.)

Yeni Asur Dönemi Babil’inden Asur kralına gönderilen bir mesajda, “efendim krala kulunuz Mar-İştar(dan): Efendim kral afiyette olsun! Tanrılar Nabu ile Marduk, efendim kralı korusun! Yüce tanrılar efendim krala uzun ömürler, refah ve neşe bahşetsin” denilmektedir. Babil’deki Asur hâkimiyeti kimi çevrelerce kabul görmüş ve Asur hükümdarına metinlerde dua edilmiştir. Bu mesajın samimi olup olmadığını bilmek zor, prosedür gereği de söylenmiş olabilir. Yeni Asur dönemi kehanet metninde güneş tanrısı Şamaş’a sorulan sorulardan birisi de Marduk ile ilgilidir. Asur hükümdarı Esarhaddon’un oğlu tanrı Marduk’un elinde tutup tutmaması ve tanrı Marduk’u Babil’e götürüp götürmemesi sorulmaktaydı. Bu durumun tanrı Şamaş’ı ve tanrı Marduk’u memnun edip etmeyeceği de sorulmaktaydı. Muhtemelen bu metinde tanrı Marduk’un heykelinin Babil’e taşınması söz konusudur. Hükümdar ve devlet işleri kehanete başvurulmadan yapılmıyordu. Bahsettiğimiz kehanet metni şöyledir: 
“[Assur] kralı, [Esarhad]don'un [oglu Samaş-şumu-ukin bu yıl içerisinde] Sur İçi'ndeki (yani Assur) yüce tanrı [Marduk]u [eli]nden tutmalı ve [Bel(-Marduk)]u Babil'e götürmeli mi? Bu senin [yüce] varlığını ve büyük tanrı Marduk'u hoşnut eder mi?”
Yeni Asur Dönemi Asur hükümdarı olan Esarhaddon döneminde Babil’den gelen bir mektupta Marduk ve Nabu’un krallığı koruması dileniyordu. Yüce tanrıların krala uzun ömür, refah ve neşe bahşetmeleri isteniyordu. Nabu heykelinde kullanılacak mücevherlerin teslim edildiğine dair rapor niteliğinde bir anlatı bu dilekleri takip ediyordu. Babil’de görevli bir memura topak atılması konusunda, memurun hatalı olduğu bir anlatıyla metin devam ediyordu. Babil’de Asur Devleti’ne hizmet eden Babilli görevlilerin, tanrıları Marduk ve Nabu’ya, Asur hükümdarı korumasını dilemek, en azından belge bazında görülmektedir. Demek ki Asur Devleti, Babil tanrılarının desteğini aldığını bu şekilde de göstermek istiyorlardı. Ayrıca Esarhaddon’un nasıl veliaht seçildiğini anlattığı metinde, Assur, Sin, Şamaş, Nineve’li İştar ve Arbela’lı İştar tanrıları yanında tanrı Marduk ve tanrı Nabu’da sayılır. Bu metinde tanrı Marduk, Bel ismi ile anılmıştır. Bu tanrılar Asur hükümdarı Esarhaddon’un doğumunu sağlayan ve onun veliaht olmasını emreden tanrılar olarak sunulurlar. Asur hükümdarı Assurbanipal’e gönderilmiş olan bir mektubun başında tanrıların kralı olan Asur’un Assurbanipal’i Asur’un hükümdarı yaptığı söylenirken, tanrı Şamaş ve tanrı Adad’ın kehanetleri ile onu dünya hükümdarı yaptığını söyler. Bu metnin başında tanrı Nabu ve Marduk’un hükümdar üzerinden hayırlarını esirgememesi için bir dua yer alır. Metnin başlangıcının bağlamı, 
“Efendim, kral afiyette olsunlar! Tanrılar Nabu ile Marduk efendim, kraldan hayırlarını esirgemesin. Tanrılar kralı Assur (kendi) ismiyle hitap edilen efendim, kralı Assur krallığına (ve) tanrılar Samaş ile Adad güvenilir kehanetleriyle efendim, kralı dünya krallığına getirdiler” 
şeklindedir. Asur hükümdarı II. Sargon, Urartu ile Frigya arasındaki ittifakı bozmuştu. Geç Hitit Devletleri olarak bilinen krallıklardan Kue, Assur idaresine sokulan topraklardandı ve burası bir vali aracılığıyla yönetiliyordu. II. Sargon Kue valisine yazdığı mektuba, 
 “kralın (Kue/Kilikya valisi) Assur-şarru-u[sur]'ya sözleri: Ben afiyetteyim, Assur afiyette: Sevinebilirsin” 
şeklinde başlamaktadır. Mektup içinde Kue valisinin II. Sargon’a söyledikleri yer alır. Bu kısımlar belli ki Kue valisinin gönderdiği metinden alıntılanmıştır ve 
“‘Frigya'lı Midas[ın] ulağı bana gelip Urik'in (yerel bey) eki olarak Urartu'ya gönderdiği Kue'den gelme adamı getirdi’ - bu ziyadesiyle iyi! Tanrılarım Assur, Samaş, Bel ve Nabü harekete geçmiştir, savaş [veya başka ] şey olmadan Frigya bize söz vermiş ve müttefikimiz olmuştur! Bana yazdıkları hakkında: “Ulağımı efendim, kralın izni olmadan Frigya'lıya göndermem!" - şimdi sana ulağını Frigya'lının huzuruna göndermekten alıkoymaman (söylemek) için yazıyorum” 
biçimindedir. Burada II. Sargon, tanrıları olarak Bel ve Marduk’un da tanrı Asur ve tanrı Şamaş gibi harekete geçtiğini söyler. Tarihsel olan bir olayda tanrı Asur ve tanrıça İştar’ın olaylara dâhil olduğunu sıkça görmüştük. Şamaş da kehanet yoluyla tarihsel olayları meşrulaştırmaktaydı. Bu metinde gerçekleşen olayların arkasında dört tanrının harekete geçmesi vurgulanır. Bunlardan üçü direk Babil tanrıları olarak görülür. Asur Devleti, Babil tanrılarını kabul etmiş ve onları dışlamamıştı. Asur’daki tanrılara davrandığı gibi davranmaktaydı. Metnin devamında II. Sargon, Kue valisine Frigya iletişimi koparmamasını, elçiler göndermesini ve muhtemelen hediyeler göndermesini istiyordu. Böylece Frigya’nın kendi yanında yer almasını sağlayacaktı. Frigyalı adamları alıkoyma derken, muhtemelen tutsaklar kast edilmektedir. Tuhana/Tuvana Krallığı’nın ulağının, Frigya ulağıyla beraber valinin huzuruna gelmesinden sonra, II Sargon, tanrı Asur, tanrı Şamaş, tanrı Bel yani Marduk ve tanrı Nabu’nun “bütün bu kralların sakallarını senin sandaletlerini sıvazlamasını buyursunlar” der. Bu ifade, resmi saygı gereği ayağa kapanmanın gerekliliği içindir. Kue’nin yerel beylerinden birinin istediği mıntıkaları, bölgenin Asur valisine denk bir güç oluşmaması için reddeder. Bölgede Tabal güçlü bir krallık olduğu ama Frigya ile ittifak sonucunda  etkisiz kaldığı vurgulanır. Valiye Frigya ile beraber bölgedeki düşmanları sıkıştırması salık verilir. Mektup tanrı Asur, tanrı Şamaş, tanrı Marduk ve tanrı Nabu’ya valinin ayaklarına toprakları serdiği için şükrederek ve II. Sargon’dan buyruk gelene kadar kendi bildiği gibi işlerini yapması salık verilir. Mektup tam olarak, 
“Tanrılarım Assur, Samaş, Bel ve Nabu'ya şükürler olsun ki bu topraklar senin ayaklarının altında! Dilediğin gibi dolaş, ne yapman gerekiyorsa yap, ben gelip sana işverene dek uzunu kes, kısayı(?) uzat” 
şeklinde bitmiştir. 

Yeni Asur Dönemi’nde Asur hükümdarı Sanherip’in tanrı Marduk ile ilgili faaliyetleri dikkat çekicidir. M.Ö. 689 tarihinde, uzun bir kuşatmanın ardından Sanherip, Babil’i ele geçirdi. Tapınak kült heykellerini ve tanrı Marduk’un heykelini Asur kentine götürdü. Bir kitabede, Babil’i yerle bir ettiğini ve şehri suyla doldurduğunu anlatmaktadır. Asur hükümdarı Sanherib, Babil’in rahip sınıfının direncini kırmak istiyordu ve şehri yok etmesi bu arzusu ile de açıklanmak istenmektedir. Babil’de en yüce tanrı konumuna gelen tanrı Marduk ile Asur’da tanrıların kralı olarak kabul edilen tanrı Asur’u birleştimeye çalıştı. Babil Yaratılış Destanı olarak isimlendirilen Enuma Eliş’in Asur versiyonunda, tanrı Marduk’un ismi, tanrı Asur’un ismi ile değiştirilmiştir. Babil diniyle, Asur dinini bağdaştırmak için tanrı Asur’un tapınağına, Babil’deki tapınak düzenine göre eklemeler yapıldı. Ritüeller ise Babil örneklerine göre yeniden düzenlenmişti. Asur devlet ideolojisinde, Asur ve Marduk birleştirilerek, tek bir tanrıların efendisi haline getirildiler. 

Yeni Babil Dönemi’nde Babil hükümdarı Nabopolassar’ın Asur’a karşı kazandığı zaferle ilgili olan yazıtta, tanrı Marduk hükümdarlık yetkesini Nabopolossor’a vermiştir. Bu durum,
“ülkenin beyleri toplandı, Nab[opolassar'ı kutsadı?), yumruklarını açtılar, egemenliği [...] Tanrılar meclisinde Bel (Marduk) hükümdarlık yetkisini [Nabopolassar'a?][verdi?]”
şeklinde tasvir edilir. Metnin ilerisinde ise tanrı Marduk’un hükümdardan hoşnut kalması için dua edilir. Bu dua, 
"o tanrım, o kral, sen çok yaşa! Düşmanlarının ülkesini [fethedesin]! Tanrılar kralı Marduk senden hoşnut kalsın[...]! E[sagil]'nin yazıcısı Nabu sana uzun ömürler versin! Erra kılıcını, Nergaş[...] Akkad'ın int[ikamını alasın[...]” 
şeklindedir. Tanrı Marduk’un tanrıların kralı olduğu belirtilir ve onun kraldan hoşnut kalması için dua edilir. Tanrı Nabu’nu uzun ömür, tanrı Erra’nın kılıcını vermesi istendikten sonra Babil’in intikamını alması içinde dua edilir. 

M.Ö. 1 binyıla ait bir vakayinamede Akad kralı Sargon’un İştar çağında iktidara geldiği, rakibinin olmadığı, ihtişamını tüm dünyaya yaydığı belirtilir ve ardından başarıları anlatılmaya devam eder. Metnin sonunda, Marduk tarafından “Akad’ın yanında Babil’in dengini inşa” etmesi suçundan dolayı cezalandırıldığı belirtilir. Marduk'un Akad kralı Sargon’a verdiği ceza, uykusuzluk derdiydi. Halkına ise açlık gönderdiği için her yerde ona başkaldırılar olduğu belirtilir. Bu metin, tarihsel bir olayın tanrısal bir nedene bağlanmasını göstermektedir. 

Yeni Babil Dönemi’nde Babil hükümdarı olmuş olan Nabopolassar’ın taç giyme ilahisinde, tanrı Marduk’un hükümdarlık yetkisini vermesinden sonra, kral güvenilir komutan olarak tanımlanmaktadır. Hükümdarın ağzından düşmanları fethedeceği ve tanrı Marduk’un tahtını Babil’e yerleştireceği söylenir. Hükümdar kraliyet tahtına oturtulur. Babil’in büyükleri olarak tasvir eden kişiler, kralın çok yaşaması ve düşmanların ülkesini fethetmesi için dua ederler. Ardından ise  tanrıların kralı Marduk’un ondan hoşnut kalması, tanrı Nabu’nun uzun ömür vermesi, tanrı Erra’nın kılıcını vermesi için dua ederler ve Akad’ın yani Babil’in intikamını almasını temenni ederler. 

Yeni Babil Dönemi hükümdarlarından II. Nebukadnezar dönemine ait bir yazıtta, II. Nebukadnezar’ın “doğru ve gerçek adaleti” yabana atmadığı, dinlenmeden “en büyük tanrı Marduk’un” hoşuna gitmek ve ülkede huzur ve barış için uğraştığı söylenir. Ülkeyi düzenleyerek, krallığını seven tanrıların gönlünü hoş tuttuğu iddia edilir. Yazıtta açıkça, hükümdarların öncelikle tanrı Marduk ve ardından diğer tanrıları hoşnut etmesi gerektiği gösterilir. Bir hükümdarın meşruluğu tanrılar tarafından hoş görülmesinden de geliyordu. II. Nebukadnezzar Dönemi başka bir yazıtta, hükümdar, “Marduk’un gözdesi, asil hükümdar” olarak anılmıştır. Tanrı Marduk’un tapınağının işleyişine öncelik ettiğini vurgulamıştır. II. Nebukadnezzar, kendisini yaratanın tanrı Marduk olduğunu belirtir. Doğumunu sağlayan tanrı Marduk, II. Nebukadnezzar’ın hükümdarlığını yüceltmiş, tüm halkların hükümdarlığını ona emanet etmiştir. Yani yönetme yetkisini verenin tanrı Marduk olduğunu söyler. Tanrıların en ulusu olarak belirttiği tanrı Marduk sayesinde ülkeyi yönetmiş, yeni yerleri devletin toprağına katmış, isyancıları bastırmış ve Babil’i refaha  erdirmiştir. Hükümdarın her yaptığı hareketin arkasında tanrı Marduk’un desteği olduğu mesajı verilmek istenmiştir. 
Babil
Her kentin kendi tanrısı için yaptığı kutlamalar vardı. Tanrı Marduk için yapılan en önemli kutlama, yeni yıl bayramı “Akitu” olarak isimlendirilmekteydi. İlkbaharda, “nisannu” isimli ayın 1 ile 12 günleri  arasında kutlanan bayram, M.Ö. 3. bine kadar dayanıyordu. Yeni yıl bayramlarında her kent, kendi tanrısı adına bayram kutlamaktaydı. Babil şehrinde kutlanan Akitu Bayramı ise tanrı Marduk adına kutlanıyordu. Yeni yıl bayramlarının, doğanın kendisini yenileme fikriyle ilişkisi vardı. Bir yandan toprağın verimli olması kutlanıyor, diğer yandan, Babil’in efsanevi kuruluş yıl dönümü kutlanmaktaydı. Mezopotamya’da büyük kabul edilen tüm tanrıların, tanrı Marduk’un Esagil tapınağına gelerek, tanrı Marduk’a saygılarını sunduğuna inanılırdı. Tanrı Marduk’un oğlu olarak kabul edilen tanrı Nabu’nun ise Akitu’nun altıncı günü Borsippa’dan gemiyle geldiğine inanıyorlardı. Şehre  tanrı Nabu’nun heykeli geliyordu ve bir prense yakışır şekilde karşılama töreni yapılıyordu. Tanrı Marduk’un yüceliğini göstermek için, Enuma Eliş’in okunması yanında birçok faaliyet gerçekleşmekteydi. Bu törenlerde hükümdarın bizzat bulunması gerekiyordu, hükümdar Babil’de değilse Akitu bayramı kutlanamıyordu. Bu tören sırasında hükümdara kraliyet unvanları veriliyordu. Ayın beşinci günü hükümdarın tapınağa girmesi bekleniyordu. "İştar Ölüler Diyarına İniyor"  adlı metinde tanrıça İştar’ın elbiseleri alınarak, tüm güçleri nasıl alınmışsa, aynı o şekilde hükümdarın her şeyi çıkarması bekleniyordu. Hükümdar tanrının tapınağında güçsüz bir şekilde bırakılıyordu. Rahip tarafından asası, çemberi, silahları ve kraliyet tacı alınan hükümdar küçük düşürülüyor, ağlayana kadar rahip tarafından tokatlanıyordu. Hükümdarın önceki yıl yapmış olabileceği hatalardan böylece tanrı Marduk karşısında pişman olduğunu gösterdiğine inanılıyor ve yeni yılda Babil’e daha iyi bir gelecek vermek için çalışacağına karşı samimiyetini sunduğu düşünülüyordu. Akitu’nun sekizinci gününde tanrı Marduk’un heykeli çıkarılıyor ve heykeli ile beraber tanrı Marduk’un tapınaktan çıktığı varsayılıyordu. Bu andan itibaren yeni yıl başlamıştı ve tanrı Marduk heykeli belli duraklara götürülüyordu. En önemli duraklardan birisi “kaderlerin podyumu”ydu. Burada büyük tanrılar toplanıyor, tanrı Marduk’u onurlandırıyor ve kaderleri tayin ediyorlardı. İnsanların kaderi ise dünyanın hükümdarı olarak görülen Babil hükümdarı üzerinden yapılıyordu. Yeni Yıl tapınağına kadar tanrı Marduk götürülüyor ve geri Esagil tapınağına getiriliyordu. Bayramın on birinci günü tanrı Marduk Babil’e döndükten sonra,  ertesi gün şehre gelmiş olan diğer tanrılar kendi şehirlerine dönmekteydiler veya döndüklerine inanılmaktaydı. 
Kyros'un Mezarı
Ahameniş İmparatorluğu’nun kurucusu Kyros’un Babil ele geçirmesinden sonra hazırlanan ve ‘Kyros Silindiri’ olarak isimlendiren metinde, son Babil hükümdarı Nabonidus’un uygunsuz olarak görülen kült buyruğunu dilinden düşürmediği, 
“(Nabonidus) Esagila'nın taklidini Ur'a ve diğer kült merkezlerine[...] yaptı. Uygunsuz bir kült buyruğunu [ . . ] her gün dilinden düşürmedi ve kötü olan düzenli adak adamayı bıraktı [ . . . ] kült merkezlerine sundu” 
şeklinde anlatılır. Nabonidus döneminden kalma Harran yazıtlarında ve Arabistan’daki yazıtlardan dolayı araştırmacılar, Nabonidus döneminde ay tanrısı Sin’i ön plana çıkardığını düşünür. Diğer yandan bazı araştırmacılar, ay tanrısı Sin’in Harran’ın yerel tanrısı olması ve Arabistan’da zaten önemli bir yer edinmiş olmasından dolayı buna karşı çıkmaktadır. Bu görüşün ortaya çıkmasının sebebinin Ahameniş hükümdarı Kyros’un hazırlattığı düşünülen metinden kaynaklandığını söylemektedirler. Oysa Kyros’un Babil tapınağı ile ilişkileri düşünülürse, bu işte en az Kyros kadar Babil tapınağının da parmağı olduğu düşünülebilir. Nabonidus’un Marduk’a karşı tavrı, 
“Tanrıların kralı Marduk' a tapınmayı aklından çıkardı. Kent için kötü olan bu şeyleri defalarca yaptı. Her gün [ ... ] hepsini [tebaasını] sonu gelmeyen boyunduruğa vurdu” 
şeklinde anlatılmıştır. Nabonidus’un son Babil hükümdarı olması ve Kyros’un Babil’i fetih etmesi, tanrıların kralı Marduk’a karşı tavrıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Nabonidus’un Marduk’a ve halkına karşı tavrından dolayı, Marduk harekete geçmiştir. Metin durumu, 
“onların feryatlarına karşılık tanrıların Enlil'i (Marduk) çok öfkelendi, topraklarını [ . . . ]. Orada yasayan tanrılar mekânlarını terk ettiler. Öfkesine(?) rağmen onları Babil'e getirdi. Marduk [ ... ] mekânları harabeye dönmüş bütün yerler ve cesetten farksız olan Sümer ile Akkad sakinleri hakkında fikrini değiştirdi ve merhamete geldi. Bütün ülkeleri dolaştı, (onları) inceledi, gönlüne göre adil bir hükümdar buldu, onun elinden tuttu: Anzan kralı (Fars'ta) Kyros dedi, bütünün üstündeki egemenliği için ismini koydu”
şeklinde tasvir etmektedir. Metinde Anzan olarak geçen Anşan’da Kyros hâkimiyeti elinde bulundurmaktaydı. Nabonidus’un yaptıklarına sinirlenen Marduk ve diğer tanrılar topraklarını terk etmişlerdi. Fakat bir süre sonra Sümer ve Akad ülkesinde yaşayanlar için merhamete gelerek, tüm ülkeleri dolaştı. Adil bir hükümdar olduğunu düşündüğü Kyros’un elinden tuttu ve egemenliği ona verdi. Burada açıktır ki, tarihsel olarak gerçekleşmiş bir olay, tanrı Marduk’un faaliyetine bağlanmıştır. Nabonidus kötü gösterilmiş ve Kyros yüceltilmiştir. Ahameniş hükümdarı Kyros’un böyle bir yüceltmeyi, Babil’de kabul görmek istediği düşünülebilir. Kyros kendisini yüceltmek için son Babil hükümdarı Nabonidus’u kötü göstermiş olabilir. Fakat geç dönem kaynaklar içerisinde  Kyros’u kötü gösteren bir metin olmaması, en azından Babil’deki Marduk tapınağının da Nabonidus’un kötü gösterilmesinden rahatsız olmadığı yönündedir. Belki de tarih farklı ilerlemiş olsaydı, gerçekten de Nabonidus’un tanrı Sin’i yücelttiği kesin olarak görülecekti. Ama şimdilik Nabonidus’un illa Marduk kültünü ihmal eden birisi olarak görmek zorunda değiliz, çünkü bu gerçekten, Kyros’un ve Marduk tapınağının dayatması da olabilir. Kyros’a egemenlik veren Marduk bu aşamadan sonra, metne göre Marduk sayesinde ele geçirdiği yerleri ona tabi kılar. Metinde, 
“Gutium ve Ummanmanda'yı (Medlere gönderme yapıyor olabilir) ona tabi kıldı. O (Marduk) onun (Kyros) karabaşlı insanları alt etmesine izin verdi” 
şeklinde tasvir edilen olaylar. Med boylarını ve karabaşlı insanları yenmesinin Marduk’un izni ile olduğunu vurgular. Ahameniş hükümdarı Kyros, 
“adalet ve dürüstlük içinde korudu. İnsanlarına özen gösteren yüce efendi Marduk onun (Kyros) yaptığı iyi işlere ve dürüst yüreğine zevkle baktı” 
şeklinde olumlu bir tavırla tasvir edilir. Kyros İran’da Medleri ve ardından Anadolu’da özellikle Lidya’yı ele geçirdikten sonra Babil’ e yönelmiştir. Metne göre Kyros’a Babil'e  gitmesini salık ve buyruk veren tanrı Marduk’tur. Metinde Marduk’un Kyros’a eşlik ettiği, 
“O (Marduk) ona (Kyros) Babil'e gitmesini ve Babil'e giden yolu almasını buyurdu. Bir dost ve refakatçi gibi ona eşlik etti. Irmak suları misali sayılmayacak kadar çok muazzam orduları yanlarında silahlarıyla yürüdüler” 
şeklinde anlatılmaktadır. Hemen devamında ise Kyros’un Babil’i nasıl ele geçirdiği ve zulümden kurtardığı, 
“çatışma ve kavga olmadan Babil kentine girmesini sağladı. Babil'i zulümden kurtardı” 
şeklinde anlatılmaktadır. Babil kentini çatışma olmadan ele geçirmiş olsa bile Mezopotamya içerisinde çarpışmaların gerçekleştiği bilinmektedir. Babil’i zulümden kurtardığı iddiası da Kyros tarafından oluşturulan ideolojinin parçasıdır. Kyros’un Babil’e karşı tavrını çalışmanın İran bölümünde inceleyeceğiz. Şimdi metnin Kyros’u nasıl karşıladığını görelim. Metne göre Nabonidus teslim edilmiş, herkes Kyros’un önünde eğilmiştir. Metin durumu tam olarak, 
“ona saygı göstermemiş kral Nabonidus kendisine teslim edildi. Babil'in bütün sakinleri, Sümer ve Akkad ülkesinin tamamı, beylerle valiler önünde diz çöktüler, ayaklarına kapanıp krallığını neşeyle karşıladılar; yüzleri parlıyordu” 
şeklinde tasvir eder. Metnin devamında kime söylediği muğlak olan bölüm, “onun yardımıyla ölülere can veren, felaket ve zulümde (zamanında) hepsine yararı dokunan efendi" - bu nedenle onu neşeyle kutladılar, adını andılar” şeklindedir. Muhtemelen tanrı Marduk kastedilmektedir. Ölülere can verecek tek gücün, herhalde tanrıların gücü olabileceği düşünülmekteydi. Kutlanan ve adı anılan ise Kyros olabileceği gibi Marduk da olabilir. Belki de her ikisini kastetmek için yapılan bir cümle oyunudur. Metnin bu kısmından sonra Kyros kendisini, 
“ben, evrenin kralı, kudretli kral, Babil kralı, Sümer ve Akkad'ın kralı, dört bir yanın kralı, Anzan kralı, yüce kral Teispes'in soyundan gelme yüce kral, Anzan kralı Kyros'un torunu, yüce kral, Anzan kralı, Kambyses'in oglu” 
şeklinde anlatmaktadır. Bu metin bazında Kyros’un krallığının Bel ve Nabu tarafından kutsanması, “krallığı Bel ile Nabu tarafından kutsanmış ve gönülleri hoş olsun diye kral olmasını istedikleri, krallığın ebedi tohumu Kyros” şeklinde anlatılmıştır. Kyros Babil’e çatışmasız ve barış içinde girdiğini, alkış ve sevinçle karşılandığını iddia etmektedir. Metinde bu durum Kyros’un ağzından, 
“Babil'e barış içinde girdiğim zaman, alkışlar ve sevinç gösterileri eşliğinde hükümdarlık sarayına tanrının tahtını yerleştirdim. Yüce efendi Marduk [... ]beni Babil'in [ . . . ] kocaman bağrına [ . . . ] her gün ona ibadet ettim” 
şeklinde anlatılır. Babil hükümdarı Nabonidus’un tanrı Marduk’u ihmal ettiği ve halkı ezdiği söylemi burada değer kazanır. Çünkü Kyros, Nabonidus’un tam zıttı olarak, halka iyi davrandığını ve tanrı Marduk’u tahtına yerleştirerek ona dua ettiği iddiasındadır. Bir fatihin şehrin ve ülkenin tanrısına dua etmesi büyük bir imaj yaratmış olabilir. Babil’de güvenliği, 
“sayısız askerlerim barış içinde Babil' e yürüdüler. Sümer ve Akkad ülkesinin tamamında bir tek bela çıkmasına izin vermedim” 
şeklinde sağladığını ifade eder. Ahameniş hükümdarı olarak Kyros, Babil kentini ve bütün kült merkezlerini refaha kavuşturduğu iddiasındadır. Bu iddiası metinde, 
“Babil kenti ve bütün kült merkezlerini refaha kavuşturdum. [tanrıların) iradesine karşı [ ... ) onlara yakışmayan boyunduruğu Babil sakinlerinin[ . . . ]” 
şeklinde anlatılır. Ama bu gerçekleştirmesi zor bir iddia olsa gerek. Fakat Ahameniş politikasının yerel tapınaklara izin verdiği ve hatta onları destekledikleri bilinmektedir. Belki de Babil tapınağı, Ahameniş sonrası yaşamını bu politikaya borçludur. En azından Marduk’un tapınağı, Ahameniş idaresince desteklenmiş olmalıdır. Kyros, “Yüce efendi Marduk yaptığım [iyi) işlere sevindi” diyerek, halkı bezginlikten kurtardığını ve onların bağımlılıklarını hafiflettiğini söyler. Metnin devamında Kyros, külte sunduğu adakları, kült merkezlerinin tadilatlarını anlatır. Sürgünlerin yaşadıkları yere geri gelmesinin serbest olduğunu ilan edecektir. Kyros’un bu metni Asur hükümdarı Assurbanipal’in bir yazıtını bulmasından bahsetmesi ile son bulur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder