Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü isimli Youtube kanalında yayınlanan Seminer Serisi 8 isimli video 7 Nisan 2022 tarihlidir ve "Eskiçağdan Günümüze Eğitim Temelleri" konusu Prof. Dr. Ş. Recai Tekoğlu ve Prof. Dr. Hakkı Uyar tarafından anlatılmıştır. Aşağıda bu videonun ilk bölümü, 'Eskiçağda Eğitim' konusu anlatılmıştır ve skolastik eğitimin anlatımıyla konu sonlandırılmıştır. Bu ilk kısmı Prof. Dr. Recai Tekoğlu anlatmıştır. Bu video içeriğine dayanarak Ş. Recai Tekoğlu'nun anlattıkları kısımları kendi aldığımız notlar aracılığıyla aktarmaya çalıştık.
ESKİÇAĞDA EĞİTİM ÜZERİNE (PROF. DR. Ş. RECAİ TEKOĞLU) |
Eğitimi iki ayrı açıdan düşünebiliriz. İlk olarak eğitim hayatta kalmak için ve bir işin nasıl yapılacağının aktarılması olarak düşünülebilir. Ziraat, hayvancılık veya avcılığın nasıl yapıldığına dair bilginin aktarılması, tarih boyunca süregelmiştir. Kamu düzeni oluştuğunda, kamunun işlerinin yürümesi için bazı gruplara, belli alanlarda eğitim verilmiştir. Eskiçağda asker, rahip ve kâtip yani ordu, din ve yazıcı alanlarında eğitim faaliyetleri süregelmiştir.
Atina’da vatandaş kavramının oluşması, eğitim alanında yeni gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Pedagoji eğitiminin Atina’daki gelişmeler ile başladığı söylenebilir. Bu ortaya çıkan eğitimi Atina öncesi eğitimden ayıran unsurlar, vatandaş kavramı ile ilişkili olması ve kamu/devlet ile ilişkisi olmayan sade vatandaşa yönelik bir eğitim anlayışını içermesidir. Atina’da belirli kesimdeki aileler eğitime yatırım yapma gereği görüyorlar. Çünkü iyi bir eğitim alan çocukları, iyi bir hatip olacak, bir sorunun veya davanın savunmasını yapabilecek yeteneğe sahip olacaklardır. Bir nevi avukatlık görevi yapabilecek seviyeye geleceklerdir. İyi bir konuşmacı olmak, bir davayı savunmak önemli bir meziyet olarak görülmeye başlanıyor. Atina’da gelişmiş olan hukuk sistemi(vatandaşı koruyan-kollayan), kamu ve aristokrasinin parçası olmayan orta halli ailelerin çocuklarının eğitilmesini doğuruyor. Bu eğitim, özel hocalar aracılığıyla yapılıyor. Eski Yunan felsefesinde bilinen önemli kimselerin de bu özel hocalığı yaptığı bilinmektedir. Söz konusu eğitim evde verilebileceği gibi, iş yerinde, agora/çarşıda veya kentin herhangi sessiz bir yerinde eğitim verebiliyorlardı. Eğitim bir kişiye özel verilebileceği gibi, birkaç öğrencinin bir araya gelmesi ile de verilebiliyordu.
Eğitimde cezalandırma meselesi Antik Mısır ve Önasya kaynak metinlerinden beri karşımıza çıkmaktadır. Tabletleri yanlış yazan öğrenciler cezalandırılmıştır. Antik Mısır’da kırbaç cezası verildiği bilinmektedir. Cezalandırma doğal bir durum olarak kabul edilmekteydi. Bir metnin tam ve mükemmel şekilde yazılması bekleniyordu. M.Ö. 3. yüzyılda Yunanlı yazar Herodas bir eserinde, bir annenin oğlunu öğretmenine şikayeti ve cezalandırılmasını istemesini Recai Tekoğlu şöyle çevirerek aktarmaktadır: “Öğretmen Lapriskos, oğlumu lanet canı çıkıncaya kadar kırbaçla, her şeyimi tek çift oyununa harcadı. Aşık kemiği atmak onun için bir hiç, […] kapısını zor bulur. Ayın otuzu geliyor, okula ödeme yapmalıyım ama ağlasam ne çare. Okul tabletini cilalamaya parlamaya hacet yok, zira bir köşede duruyor. Kazara tablete dokunmaya kalkışsa, kaşları çatar, üzerine çizikler atıp dışarıya çıkar. 20 kez tekrar etmezsen mektup kelimesini yazmaktan aciz. Geçen gün babası ona ‘geri zekalı’ kelimesini yazdırttı. Onu bir okula göndermeyi ben istedim. Oysa gideceği yer bir kumarhaneymiş, azarlayıp pataklasam neye yarar. Ya gidip babaannesinden aşırır ya da çatıda oturup kiremit kırar.”
Eğitimin akademik nitelik kazanması Pisagor’un(M.Ö. 6. yy) yaklaşımıyla gerçekleşmiştir. Kendi topluluk üyeleri aynı zamanda öğrenci olarak kabul ediliyordu. Üyelerin matematik, geometri, astronomi gibi alanlarda yetişmesi isteniyordu. Eski Yunan’da eğitim trivium yani geometri, mantık, hitabet ve quadrivium yani aritmetik, geometri, müzik, astronomi olarak sınıflandırılmaktaydı. Pisagor ile başlayan eğitim anlayışı pedagoji adını verdiğimiz eğitim sistemlerin başlangıcıdır. Günümüzde kullanılan akademik kavramların bir kısmı Antik Yunan’da bulunmaktadır. Lise kelimesi Aristoteles’in öğrencilerini topladığı Lykeon’dan gelmektedir(Fransızcası lise olarak telaffuz edildiği için Türkçeye de lise olarak geçmiştir). Atina’nın dışında bulunan, bir zamanlar kahraman olduğu kabul edilen Akademikos’un erdemi, cesaretiyle Platon’un övdüğü filozof krala uygun bir kişiydi. Akademikos’un mülkü olarak kabul edilen ağaçlıklarda Platon öğrencilerini topladı. Akademia kelimesi buraya dayanmaktır. Burada Platon’un spekülatif[insanla ilgili kesin hükmü olmayan] konularda eğitim verdiği görülüyor. Bu kavramlar Fransızlar tarafından tekrar kullanıldı. Üniversite kelimesi ise Latince bir kelime olan Univertas(birlik) kelimesinden gelmektedir. Paris’te bir Alman soylusu klasik diller bölümünde eğitim görmektedir. Bu Alman soylusu Paris’te bazı olaylara karışmış, çıkan kavgada Paris’in ahalisinden bazıları öğrencilerin ve hocaların oturduğu mekâna saldırmıştır. Hocalar ve öğrenciler birleşerek univertas(birlik) kurarlar; üniversite kavramı buradan doğmuştur. Fransızlarda fakülte anlayışı ortaya çıkmıştır, eskiçağda bir fakülte anlayışı oluşmamıştır. Fransa’da fakültelerin birleşimi ile ise üniversiteler oluşmuştur.
Pedagoji kavramı Yunancadır; Latince dilinde ise Cicero “studia humanitas” yani insan bilimleri adını vermiştir. Bu kavramı Avrupa örnek almış, yeni bir yol açılmıştır. Avrupa’nın örnek aldığı Romalı eğitimci Quintilianus, bir hatibin yetişmesine dair meşhur bir eser kaleme almıştır. Kurumsal eğitimin temsilcisi olarak selamlanmaktadır. 8 ana kuram geliştirmiştir: değerler kuramı(1), bilgi kuramı(2), insanın doğası kuramı(3), öğrenme kuramı(4), aktarma kuramı(5), toplum kuramı(6), fırsat kuramı(7), konsensüs kuramı(8).
Değerler kuramında, eğitimin amacı, eğitimden beklentiler, eğitimin kazandıracakları üzerinde durulmaktadır. Bilgi kuramında, bilginin ne olduğu, inançtan farkı; doğru, hata, yalan gibi kavramların ne olduğu üzerinde durulur. İnsanın doğası kuramında, insanın öğrenme alanı, sınırı, neleri öğrenebileceği, neleri öğrenmeye yatkın olduğu gibi unsurlar konu edilir. Öğrenme kuramında, yetenek ve bilgiye nasıl ulaşılacağı, nasıl kullanılacağı üzerinde durulur. Aktarma kuramında, öğrenmenin ne anlama geldiği, bilginin nasıl aktarılacağı, öğrenmede hangi araçların kullanılacağı konu edilir. Toplum kuramında, toplumun eğitimden beklentisi, toplumun eğitimi niçin talep ettiği; eğitim meslek sahibi yapmaya mı yarar yoksa iyi, dürüst, çalışkan, sorumluluk sahibi bir vatandaş yetiştirmeye mi yarar? gibi konular ele alınır. Fırsat kuramında, vatandaşlar arasında fırsat eşitliğini yaratan bir alan olarak eğitim ele alınır. Konsensüs kuramı, toplumun hangi konularda hem fikir sahibi olduğu tarzında konular üzerinde durulur. Quintilianus, modern pedagojiye giden sürecin önünü açmış, alanın temel sorunlarını ve ilgi alanlarını belirlemiştir denilebilir.
Roma’da eğitimle iyi bir vatandaş ortaya çıkarılmak istenirken, skolastik eğitim ile iyi bir mümin olunması üzerinden ilerlenmiştir. Müminin iman saflığı, iman tamlığı, iman bakımından mükemmelliği gözetilmiştir. Skolastik anlayışta, belirli bir cümlenin veya ifadenin metin içerisinden seçilmesi(1), ayrı ayrı seçilen ifadelerin bir araya getirilmesi(2), bir araya getirilen ifadelerin yorumlanması(3), metnin sorunlarının incelenmesi(4), daha sonra bunlar üzerinden sistematik bir tartışma yapmak(5) ve ulaşılabilir, tanımlanabilir bir hakikat konusunda bir görüşe varılması(6) beklenirdi.
Ortaçağ’da ilahiyat üzerinden eğitim anlayışı huruf, imla, kelam, fıkıh, hadis, ilmihal ve ilim alanlarından oluşmuştur. İyi bir vatandaşın nasıl olacağından iyi bir müminin nasıl olacağına skolastik eğitimle geçilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder