DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

4 Eylül 2017 Pazartesi

OSMANLI'DA BAKIR AKÇENİN BASIMI ÜZERİNE YUNAN HARFLİ TÜRKÇE BİR METİN

ROMALILARIN GÜMÜŞ BEŞLİĞİ
İstanbul'da Aramyan Matbaası'nda basılan, Amerika Misyonerleri Şirketi tarafından yayınlanan Angeliaforos Çocuklar İçin(Yunan harfli Türkçe) süreli yayının 1 Mayıs 1876 tarihli sayısında "Bakır Akçe" başlıklı bir yazı bulunmaktadır. Bu yazıda Osmanlı darphanesinin nerede bulunduğu, hangi paraların basıldığı ve paraların nasıl yapıldığı anlatılmaktadır. Yazıyla direk alakası olmamakla beraber, "Romalıların Gümüş Beşliği" görsel olarak kullanılmıştır.   
---
BAKIR AKÇE

Aya Sofya camisi civarında bir kapı vardır ki, Topkapu serayına götürür. O kapının iki tarafında olan askerleri geçerek az yukarı çıkıldığında, sol tarafta, cephane yakınında bir bina görülür. Mezkur(adı geçen) bina darphanedir. Bakır akçeler, mecidiyeler ve liralar orada yapılırlar. Belki siz akçe nasıl yapılır olduğunu bilmeyi merak edersiniz, onun için bugün ben dahi 10 paralık bakır akçe nasıl yapıldığını size tarif edeyim. Evvela, gayet kızgın ateşte bakırı eritirler. Bakırı erittikleri yerde büyük bir kol var, o koldan da bir zincir asılıdır, zincirin ucunda ise bir çengel var, mezkur çengel dahi erimiş bakır ile dolu olan büyük kabı tutar. İşçiler bu kabı bir az bir tarafa alıp, kalıpları ona yakın getirirler. Erimiş bakır ateşe bezer su gibi akar. Bu bakırdan eğer bir damla bir ademin eli üzerine düşerse, kemiğe varana kadar yakar. Bakır mezkur kalıplar içine akar ve aktığı vakit havada kıvılcımlar sıçrarlar. Bir kalıp dolunca, onun yanındaki doldurmaya başlarlar ve böyle sıra ile hep kalıpları doldururlar. Kalıplarda bakır soğuduktan sonra, sizin elleriniz kadar enli ve bir guruşluk kalınlığında dar fakat uzun tahtalar olarak kalıptan dışarı çıkar. Badehu[ondan sonra] bu tahtanın başka bir makinada çevirip on paralık akçe inceliğine getirirler. Oradan dahi mezkur ince tahtaları başka bir odaya götürürler. O odada bulunan çok ve mütenevvi [çeşitli] makinaların şamata ve patırtısından ademin kulağı sağır olur. Bakır tahtalar bu mahalde bir makine altına konulup makinanın diğer tarafından dışarı çıkarlar. Fakat bu defa kurursun ki tahta yuvarlak delikler ile doludur. "Bu delikler ne için açılmışlar" diye belki sual edersiniz. O tahtalarda görülen delikler işte on paralık akçe yerleridir. Bu sırada eğer makinenin altına bakılacak olur ise, orada yuvarlak bakır parçaları görülür. Bu parçalar işte on paralıklardır, fakat üzerlerinde daha ne yazı ne de tuğra var. Delik delik olmuş bakır tekrar eritilmek için ocağa götürülür. On paralık parçalar başka bir makine altına konulup biraz sıkışıldıktan sonra dışarı çıkarılırlar. İşte bu sıkışmada akçelerin kenarları yapılır. Bu parçalar kenarları olduğu sırada bir ocakta tekrar ısıtılıp, suda soğutulduktan sonra , bıçkı talaşı ile kurutulup sikkeleri basılmaya hazır olur. Sikkeyi basan makine gayet yüksek olup tavana kadar yetişir ve daima büyük gürültü ile vurur. Bu makine her bir vuruşta o ufak ve yuvarlak bakır parçalardan her birinin üzerine 30,000 okka ağırlığında eder ve bir vuruş ile o bakır parçaları on paralığın bir yüzünde yazı, öbüründe tuğra basılır. On paralığın bir makinenin altından çıktığı anda, hemen başka bir bakır parçası makinenin altına girer ve işe böyle devam olunur. Bakır parçalar işbu son makine altına konulmazdan evvel donuk ve kirli idiler, fakat 30.000 okka ağırlıkta olan çekicin bir vuruşu ile, altın gibi parlak oldular. Bu iş çok çabuk görülür, şöyle ki bir günde 100 yahut 200 liralık kadar bakır on paralık yapılabilir. İşte size bir rakam hesabı. Günde iki yüz lira kıymetinde bakır on paralık hazırlamak için akşama kadar kaç on paralık kesmelidir?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder