DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

19 Eylül 2021 Pazar

TOLSTOY’UN DİN SAVUNUSU VE DİN ELEŞTİRİSİ

 

Tolstoy'un Din Savunusu ve Din Eleştirisi

Not: Bu yazı ilk olarak Künye Online sitesinde yayınlanmıştır.

Editör: Simge Armutçu

Bu çalışmada, Tolstoy’un Din Nedir?[1] isimli eseri üzerinden, Tolstoy’un dine bakış açısını incelemeye çalışacağız. Eserde bilim ve felsefeye karşı dinin savunusu yapılırken, din iktidarı ve devlet iktidarı ile ilişkisi, dinin doğaüstüne ve akla uymayan yönleri, dinlerin doğru dinden sapmış olması eleştirilmektedir. Tolstoy kendi din anlayışını bu satırlar içinde aşikâr kılmaktadır.
Tolstoy; Gerçek Din

Gerçek Din

Tolstoy, dini, kişinin parçası olduğu evrenle kurduğu bağ ve bu bağ ile oluşturduğu yaşama biçimi olarak tanımlamaktadır. Tolstoy’da evren, dünya, sonsuz varlık ve Tanrı mefhumları birbirlerine yakın anlamda kullanılmaktadır. Kişinin evrenle, dünyayla ve sonsuz varlıkla ilişkisi, Tolstoy’da Tanrı ile kişinin ilişkisi anlamına gelmektedir. İnsanın Tanrı ile girdiği bu ilişki dindir ve insanın yol göstericisidir. Bu anlamıyla din, insanlığın hareket ettiricisidir. Tolstoy, dini kalbe benzetmektedir.

İnsanla Tanrı arasında ilişki kurma gereksinimi konusunda Tolstoy, dile de bir görev yüklemektedir: Bu ilişkinin kurulma gereksinimini dil uyandırır, akıl dil üzerinden bir tanım getirir ve bu tanımla insan hareketini düzenler. Bozulmuş dinlere bağlı kalarak insan bu bağlantı zincirini kuramaz. O yüzden kişi ‘gerçek dine’ bağlı olmalıdır. İman, kişinin yeryüzündeki yerini bilmesi ve yeryüzündeki yükümlülüklerini yerine getirmesi anlamına gelir. İnanç ise dünya ile kurulan ilişki ve ondan yapıp edecekleri hakkında bilinçlenmesidir. İnsanın dünya/evren/Tanrı ile kurduğu bağdan, ‘insan ahlakı’ oluşur. Ahlak dinden ayrı ele alınamaz ve ancak dinin sonucu olarak ortaya çıkar.

Tolstoy, dinsiz yaşamı hayvan gibi yaşamak olarak algılamaktadır. Tolstoy’a göre geçmişte aklı başında herkes dinle yaşamıştır ve insan dinsiz yaşayamaz. Akıllı olan kişi, gerçek dine inanır ve ona göre hareket eder. İnsanın dünya ile bağlantısını sadece din gösterebilir. Tolstoy’a göre akıllı insanın temel koşulu dindir; geçmişten günümüze bu koşul gelmiş ve böyle devam edecektir. İnsanın hareketi ile akıl arasında bir uyum vardır. Bu uyum ancak bir dine mensup olarak, o dinin yolunu takip ederek mümkündür. İnanmak, doğaüstü ve akıl dışı değildir.

Brahmancılık, Konfüçyüsçülük, Taoculuk, Budizm, Yahudilik ve İslam’a temel yasalar bakımından uyan Hristiyanlık, Tolstoy için gerçek dindir. Bu dinlerin temel yasası Tolstoy’a göre aynıdır. Bu temel yasalar ‘geçek din’i oluştururlar. Gerçek dinin yasaları kaynağın yaratıcı olduğunu, yaratıcı ile insan bağının kurulduğunu, bu bağın amacını ve insanın bağa uygun yükümlülükleriyle hareket etmesi gerektiğini kabul etmektir. Din, Tanrı ile insan arasındaki bağı ve parçanın bütünle ilişkisini tarif eder. İnsanın yükümlü olduğu hareket, gerçek dine göre, “Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan başkasına da öyle davran.” düsturu ile açıklanır. Tolstoy’a göre gerçek dinin bu yasaları diğer dinlerin temel yasaları ile aynıdır. Gerçek dinin rehberliğine uyarak dayanışma içinde, dingin-tasasız bir dünyaya ulaşmak mümkündür. Tolstoy’da gerçek din, insanlığın temelidir. Eserin sonuç bölümü, “Gerçek din budur.” sözü ile bitmeden birkaç satır önce dini şöyle tanımlar: “Din, insan ile ebedi hayat ve Tanrı arasında akla ve çağdaş bilgiyle tutarlı olarak kurulan ve insanlığı amacına kilitleyen bağdır.”[2]

Credo Quia Absurdum

“İnanıyorum çünkü saçma” anlayışı Ortaçağ düşüncesine aittir, dinin akıl dışılığı ve doğaüstü özelliklerine işaret eder. Tolstoy’un gerçek din kavramında akıl dışılığa ve doğaüstü olaylara yer yoktur. Tolstoy için din akıl işidir ve doğaya uygundur.
Tolstoy; Aydınlar ve Disiplinler

Aydınlar ve Disiplinler

Tolstoy, aydın olarak adlandırdığı kimseleri ve onların bilim ile din ilişkisi anlayışlarını eleştirmektedir. Bilimin dinin yerini alabileceği fikrine karşıdır. Auguste Comte’un ismini anarak onun pozitivist anlayışının din olamayacağını vurgular. Tolstoy’a göre aydınlar, inanmamayı seçmişler ama dinin yığınlara egemen olmak için kullanılmasını uygun görmüşlerdir. Tolstoy, Din Nedir? isimli eserinde aydınlara yönelttiği eleştiri oklarını disiplinlere de yönetmektedir. Toplumbilimin ve hukukun insanlığın yararına kullanılmaması, insanlar arasındaki eşitsizlik sorununa bir cevap getirememeleri eleştirilmektedir. Eleştiri oklarından teknoloji ve tıp alanı da kurtulamaz. İnsanlar arasındaki eşitsizlik üzerinden bu alanlar da eleştirilir. Felsefe de bu eleştiri oklarından muaf tutulmaz. Doğa araştırmaları eleştirilir ve gereksiz görülür. Kutsal kitabın içeriğini de sorgulamak gereksiz bir uğraştan başka bir şey değildir Tolstoy için. Ezilen ve çalışan kesimi incelemek için dinlerin incelenmesi gerektiğini söyler. Teknoloji ve emekçi arasındaki ilişkiyi şu cümlelerle eleştirir: “Bütün teknoloji emekçilerin yükünü azaltmayı değil, varsıl sınıfların isteklerine uygun edimler gerçekleştiriyor ve bunun sonucu olarak da varsıl ile yoksul arasındaki uçurum derinleşiyor.”[3]
Tolstoy; Dinler De Ölür


Dinler De Ölür

Dinler doğar, büyür ve ölürler. Tolstoy, çoğu dinin bu akıbetten kurtulamadığını düşünür. Bazı dinler kendini bu akıbetten kurtarmışsa da sayıları oldukça azdır. Dinler tarih boyunca bozulmuştur, dinin temel yasaları yerine, dinden çıkar elde etmek isteyenlerin uydurmalarına uyulmuştur. Tanrı katında herkes eşitken, eşitsizlikten yararlananlar bu gerçeği saklamışlar ve yığınları uyutmuşlar; kölelere dinin, efendilerine itaat etmeyi buyurduğunu söylemişlerdir. Bozulmuş dinin savunucusu/koruyucusu, kendi isteklerine göre dini dizayn etmeye çalışmıştır. Eşitliği yasa olarak koyan Tanrı yerine, eşitsizliği dikte eden din savunucusu/din kurumları ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda kilise kurumu da Tolstoy’un oklarından nasibini alır. Kilisenin Hristiyanlık hakkındaki söz hakkı, dinin bozulmasındaki temel sebeplerden birisidir. Kilisenin bu yaptırım gücü gerçek dine uymaz. Dinin gereği olan eşitlik, Kilisenin güç kullanımı ile bastırılmıştır. Kilise, akla ters düşerek, dünyanın altı bin yıl önce yaratıldığını, bütün hayvanların bir gemiye sığmasını, çocukların Tanrı buyruğu ile katledilmesini savunmuştur. Tolstoy için vaftiz saçmalığı da bunlardan birisidir. İnsan, kilisenin uydurduğu inançlara inanmaktan vazgeçmeli, papazların hipnoz etkisinden kurtulmalı ve gerçek dine inanmalıdır.
Tolstoy; Otorite Makamları


Otorite Makamları

Otorite makamları ve bazı kesimler dini, yığınlara egemen olma aracı olarak görürler. İmparatorlar, krallar, papa gibi dünyevi ve ruhsal otorite olan makamlar, kendi zevkleri ve sefaları için başkalarına bu hayatın koşulu olarak boyun eğmeleri gerektiğini dikte ederler ve gerek gördüklerinde onları cezalandırırlar. Otorite makamlarının yönetici güçleri, Tolstoy’a göre dinsel aldatmacayı araç olarak kullanırlar. Dinin asıl yapısının ve işlevinin konuşulmasına izin vermezler. İnsanı eyleme geçirenin din olduğu için, insanların kendi isteklerine göre hareket etmeleri için inancı dizayn ederler. Gerçek dini bilmelerine müsaade etmezler. Bu otorite makamlarının insanların yararına uygun hareket etmemeleri tartışılmak zorundadır.
Karanlıktakiler

Tolstoy, gerçek din tanımına uygun olarak dinleri eleştirir, onların temel yasaları dışındakilerin bir kenara bırakılması gerektiğini düşünür. Dönemin bilim, felsefe ve teknik (teknoloji) anlayışını eleştirir, bunların hiçbirisinin insan yaşamının amacını gerçek dindeki gibi gösteremeyeceğini dile getirir. Dönemin inançsız aydınlarına ve/veya inancı toplum mühendisliği olarak gören aydınlara karşı tepkisini gösterir. Ateistler, dine inanmayanlar Tolstoy’a göre karanlıktadır. Dinle ilgisiz olanlar, insan hareketinin ve aklının uyumuna ulaşamazlar. Dinsiz kimse bir tıkanma içindedir.

Tolstoy, dinsizlik ve şiddet arasında bir ilişki kurar, dini kenara atan Avrupa’da şiddetin arttığını düşünür. Hristiyan ulusları dinden uzaklaşarak ahlaksız ve katil olmakla itham eder. Roma İmparatorluğu ile Avrupa arasında bir benzerlik olduğuna dikkat çeken Tolstoy, Roma’nın bütün dinlerle bağını kopardığında dünyayı fethettiğini ve Hristiyan dünyasında da aynı durumun yaşandığını iddia eder. Din şiddete karşıdır ve Tolstoy’a göre dinsizlik artıkça şiddet artmaktadır. Karanlıktakiler: “İnsanlar karanlığı ışıktan daha çok sevdiler çünkü işleri kötüydü. Çünkü her kötülük işleyen ışıktan nefret eder ve işleri ayıplamasın diye ışığa gelmez.” (Yuhanna, III, 9)[4]
Bireysel İstem ve Aile/Toplum/Devlet Erincinden Vazgeçmek

Bireysel İstem ve Aile/Toplum/Devlet Erincinden Vazgeçmek

Yüce varlıkla insanın ilişki kurması için bireysel istemlerinden ve aile/toplum/devlet erincinden vazgeçmesi gerekir. Tolstoy, kişisel erinci ve aile/toplum/devlet ile ilişki kuranların gerçek Hristiyan olmadıklarını dile getirir. Tanrı’nın insan için istemine ters davranmaması için, insanın kendisinden, ailesinden, toplumundan ve ülkesinden kolayca vazgeçebiliyor olması gerekir. Din yaşamın anlamını yanıtlar. Hristiyan ahlakı Tanrı’ya hizmettir. Hayatın anlamına, Tanrı’nın istemini gerçekleştirerek ulaşılabilir.

İşte, Tolstoy’un dine bakışı Din Nedir? isimli eserde bu şekilde kendini aşikâr kılar.

[1] Tolstoy, Din Nedir?, (Çev. Tuncay Türk), Oda Yay., İstanbul 2009.

[2] Tolstoy, a.g.e., s. 58-59.

[3] Tolstoy, a.g.e., s. 39.

[4] Tolstoy, a.g.e., s. 35.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder