DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

26 Ocak 2025 Pazar

STOACILIK 1: ZENON'UN FIRTINALI YOLCULUĞU



"Tutkularına esir düşen bir zihin, asla özgür değildir.”

Kıbrıslı Zenon
STOACILIK 1: ZENON'UN FIRTINALI YOLCULUĞU


Stoa: 

Antik Yunan’da şehrin içinde bir sokak ya da agoranın (pazar yeri, çarşı, meydan) yanında bulunan üstü kapalı sütunlu galerilere verilen addır. 


Stoacılık: 

MÖ 3. yüzyılda Kıbrıslı Zenon tarafından kurulan ve Antik Yunan ve Roma dünyasında büyük bir etki yaratan felsefi düşünce akımıdır. Bu felsefi düşünce biçimi; ilk, orta ve geç olmak üzere dönemlere ayrılır ve aynı zamanda Ortaçağ Hristiyan fikir adamlarını ve Rönesans dönemini etkilemesi yanında günümüzde de büyük bir ilgi ile karşılanmaktadır.

Öğretinin kurucusu olan Kıbrıslı Zenon, öğrencileri ile dersleri stoaların bulunduğu yolda işlediği için de ekolün adı Stoacılık olarak anılır. Bu bilgi dahi stoa felsefesinin, ne denli hayata temas eden, pratik karşılığı olan bir felsefi ekol olduğunun göstergesidir. Peki o halde gelin biraz zamanda ve mekânda yolculuk yapıp Antik Yunan sokaklarında gezintiye çıkalım. Bakalım kimlerle ve ne tür fikirlerle karşılaşacağız. Hazırsak en geriye yani Stoacılığın ortaya çıkış hikayesine gidelim.



Yolculuğa Dair:

"Zenon'un Fırtınalı Yolculuğu" ile başladığımız yazı dizisinde, Stoa felsefesinin tarihi temellerinden başlayarak, modern hayatta olaylara bakış açımızı nasıl etkileyebileceğini, özellikle stres yönetimine nasıl katkı sağlayabileceğine, önemli düşünürlere ve onların düşünce sistemlerine ne şekilde tesir ettiğini ve hatta Anadolu irfanı diyebileceğimiz tasavvuf ile nasıl bir ortak bağ kurabileceğimizi konuşacağız. 

O halde haydi yolculuğa başlayalım.



***

Stoacılık: Antik Dünyadan Günümüze Gelen Kadim Bilgelik


1

Zenon’un Fırtınalı Yolculuğu



Zenon, Antik çağın denizlerinde, genç yaşta bir tüccar olarak hayatının belki de en önemli yolculuğuna çıkmak üzere demir almıştı. Fenike’nin canlı limanlarından birinden hareket eden gemisi, tüm mal varlığına karşılık gelecek yüküyle birlikte büyük hayallere doğru ilerliyordu. Ancak, denizlerin öngörülemez doğası, Zenon’un planlarını altüst etmekte kararlıydı. Dinmek bilmeyen fırtına, gemiyi sarsarak alabora olmasına ve Zenon’un hayatında geri döndürülemez bir değişimin yaşanmasına sebep olacaktı.



Gemi su alırken, Zenon da derinlere gömülen geçmişine bakıyordu. Tüm maddi varlığı ile, başarıları ve hayalleri de beraberinde bir anda suya gömülmüştü. Tam bir felaket anıydı. Ama bu an, onun için bir dönüm noktası da olacaktı aynı zamanda. Fırtınalı bir gemi yolculuğundan sağ kurtulan Zenon içsel bir yolculuğun başında olduğunu henüz bilmiyordu.



Fırtınanın ardından, Atina’nın kıyılarına ulaşan Zenon, şehrin kalabalık sokaklarında kaybolmuş bir ruh gibi dolaşmaya başladı. Kısa süre önce yaşadığı felaketin etkisinden bir türlü kurtulamıyor ve bu durum onda içinden çıkılmaz bir sıkışmışlık hissi oluşturuyordu. Kendisini hayata bağlayacak, bu sıkışmışlıktan kurtaracak bir nefes arayışı içindeydi.



Bir gün, bir kitapçıya girdi ve raflarda tesadüfen gözüne çarpan “Kendini Tanı*” başlıklı bir eseri eline alıp okumaya başladı. Sokratik düşüncenin temel ilkelerini barındıran kitabı okudukça kendini daha iyi hisseden Zenon, bunun içsel arayışına ışık tutacak bir rehber olabileceğini hissetmeye başlamıştı.



Sayfalar ilerledikçe, zihninde yeni düşünceler filizlenmeye başladı. Kendini tanıma, erdem ve doğayla uyum içinde yaşama kavramlarına dair bilgileri okudukça adeta nefes almaya başlıyor ve artık kendini daha iyi hissediyordu. Kitap bittiğinde içinde anlatılanların ilmine(σοφία) vakıf olma isteği duyan Zenon, kitapçıya gidip "beni aydınlatacak bir bilgi arayışındayım. Bu kitapta anlatılanları nerede, kimde bulabilirim?" diye sordu.

Tam o sırada dışarıdan geçen Kinik ekolüne mensup bir filozofu işaret eden kitapçı; “onun peşine takıl, cevabın onda” diye yanıtladı ve Zenon da vakit kaybetmeden peşine takıldı, bir süre meraklı gözlerle yürüyüşünü izledi. Filozofu derin bir tefekkür içinde dalmış yürürken yakalayan Zenon ona yaklaştı. Bir süre sessizce takip etti. Neden sonra filozof bir anda olduğu yerde durdu ve arkasını dönmeden; “ne istiyorsun be adam, beni düşüncelerime odaklanmaktan alıkoyuyorsun. Ne diyeceksen söyle ve git başımdan bir an evvel” diyerek, biraz da tersler bir tarzda Zenon’a seslendi. 

Zenon böyle bir tepki beklemediği için biraz şaşkın biraz da afallamış bir halde ne diyeceğini bilemeden olduğu yerde kaldı. Sonra kendine geldi ve başından geçenleri bir çırpıda anlattı. Filozof onu dikkatle ama göz teması kurmadan dinledikten sonra bir an gülümsedi ve “Kitaplar sana hayata dair yeni bir bakış açısı kazandırabilir, içine yeni yeni tohumlar ekebilir ancak bu tohumların derinlere sağlam bir şekilde kök salabilmesi için yaşama gerçek manada dokunman gerekir. Beni takip et, birlikte deneyimleyelim ve öğrenelim,” dedi. 




Zenon, bu daveti memnuniyetle kabul etti ve kendisini öğrenci olarak kabul eden filozofa kim olduğunu sorunca; “adım Diogenes(Diyojen), Sinoplu Diogenes olarak bilirler” diye cevap aldı. Diogenes, tefekkür halindeki yürüyüşüne devam ederken bir nehrin kıyısında durdu ve elindeki basit bir kâseyi çıkarıp suyla doldurdu. Birkaç yudum içtikten sonra Zenon’a döndü ve “bu kâse tüm mal varlığım ve inan bana, benim için o gemide kaybettiklerinden daha kıymetli.” 




Zenon, bu sözlerdeki paradoksu anlamaya çalışırken, Diogenes devam etti: “Çünkü gerçek zenginlik Zenon, sahip olduğun şeylerin miktarında değil, ihtiyaç duyduklarının azlığında yatar. Ruhunu özgürleştiren zenginlik, maddi olanlardan vazgeçebilmeyi gerektirir.” Bu sözler Zenon’un zihninde yankılanırken, felsefi yolculuğunun ne kadar derin olacağını daha şimdiden hissediyordu.

Zenon’un kinizm ekolüyle olan serüvenine ve ondan ayrılarak kendi ekolünü kurmasına yol açan sebeplere ise yazı dizisinin bir sonraki durağında uğrayacağız.

***

*: Bildiğimiz kadarıyla Sokrates tarafından kaleme alınmış Kendini Tanı adında bir eser yoktur. Ancak burada 'kendini tanı' deyimi üzerinden stoacı felsefenin ilkelerinin ana hatlarına bir zemin oluşturmaya çalıştım. Şöyle ki: "Stoacı felsefe, Sokrates'in 'kendini bil' cümlesinden ilham alarak, bireyin hem kendisiyle hem de evrenle derin bir uyum içinde olması gerektiğini savunur. Bu cümle, insanın sadece kendi kimliğini ve sınırlarını değil, aynı zamanda doğanın işleyişini anlaması gerektiğine işaret eder. Stoacılara göre, doğa (logos) evrenin düzenini ve akılcılığını temsil eder. İnsan, bu düzeni anlayarak kendi yaşamını ona göre şekillendirmelidir. Özetle kendini bilip kaderini kabullenme ve onu sevme (amor fati) üzerine bir temellendirmeye dayanır bu öğreti.
***
Not: Yazı kurgu içermektedir.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder