Görsel: Evrim Ağacı |
Mektubun Tam Metni: İyi Din, İyi Bilime Muhtaçtır!
Homo sapiens türü olarak sorunumuz, insan olmamızdır. İnsanlar ve kurumlar hata yaparlar; buna Hristiyanlar ve Hristiyan kiliseleri de dahildir. İnsanların dünya algısını değiştiren önemli, yeni bir fikir ortaya atıldığı zaman her bir eski fikrin, eskiden güvenirliğinden şüphe duyulmayan her bir hususun saldırıya uğrayıp bu yeni fikre karşı bir savaş verdiğini hissetmemek mümkün değildir. Kilise aynı hatayı Galileo'nun astronomisinde yapmış ve daha sonra hatasını 2anlamıştır. Kiliseye mensup birtakım kişiler aynı hatayı 1860'larda Charles Darwin'in doğal seçilim teorisine karşı yaptılar. Bu nedenle -o günden bu yana- Darwin'in dini düşünce sistemi üzerindeki etkilerini bir kez daha gözden geçirmek çok önemlidir. Bunu yapmak için de, 1809'da doğmuş Darwin'in 200. yaş günü çok uygun bir tarihtir.
Teoriler, Ahlaki Soruları Doğurdu!
Darwin'in düşüncelerini zamanında dini savunulardan korumak gerektiği gibi, şimdi de bazı savunucularından korumak gerekebilir. Bir bilim insanı, hakikate karşı sorumludur; ondan beklenen, dünyanın işleyişi hakkında korkusuzca keşifler yapmasıdır. Fakat bilimsel bir teorinin nasıl kullanıldığı ve siyasi ve ideolojik alanlara nasıl sokulduğu, tanımlaması daha zor bir kitle tarafından belirlenir. Darwinizm, Darwin'in kendi teorilerinden daha büyük bir şeye dönüşerek, beraberinde maneviyatla ilgili birçok soruyu da getirmiştir. Bu durum, kilisenin 1860 yılında Darwin'e saldırmasını haklı çıkarmaz elbette; ancak sorunun, Oxford Piskoposu Samuel Wilberforce ile Darwin'in destekçisi Thomas Huxley arasındaki tarihi tartışmada kimden yana olacağınızdan daha büyük olduğunu gözler önüne serer.
Bilimsel Yöntemdeki Hiç Bir Şey Hristiyan Öğretileriyle Çelişmez!
Darwin, birçok açıdan, bilimsel metodun nasıl yapılması gerektiğinin güzel bir örneğiydi. Çevresini saran dünyayı gözlemledi, gördüklerini açıklayıp ya teorisini destekleyecek ya da teorisiyle ters düşüp bunu düzeltmesine neden olacak delilleri topladığı uzun ve sancılı bir dönemden geçti. Sonuç olarak bizim dünyayı algılama açımız genişledi; ama bilimsel süreç hala devam etmekte. Bilimsel hipotezlerin sürekli denenmesi gerekir. Sonraki nesiller, Darwin'in çalışmaları üzerine yeni bilgiler eklediler; ancak doğal seçilim teorisinin temellerini dikkate değer miktarda baltalayamadılar.
Burada, Hristiyan öğretileriyle çelişen hiç bir şey yoktur. İsa'nın kendisi, Tanrı'nın doğasını anlamaları için insanların çevrelerini saran dünyayı gözlemleyip gördüklerini muhakeme etmelerini istemiştir (Matthew 6: 25-33). Hristiyan teologlar yüzyıllar boyunca Tanrı ve dünya hakkındaki bilgi edinmeye çalışmışlardır. Thomas Aquinas içinse bilimle dinin çelişmesi diye bir şey söz konusu değildi; her ikisi de aynı şekilde, aynı yerde yer alırdı; bu da Tanrı'nın yüceliğinden gelirdi. Hristiyanlar günahlarımızdan korunmak için bilmemiz gereken her şeyin İncil'de olduğuna inandıkları halde, İncil'in tüm bilgilerin toplandığı bir yer olduğunu iddia etmezler. İsa'nın bizzat kendisi havarilerini uyarmış ve onlara anlatabileceğinden çok daha fazlasının olduğunu ve gerçeğin Ruh'unun onları hakikate götüreceğini bildirmiştir (John 16: 12-13). İsa'nın, diğerlerini olduğu kadar, bilimsel çalışmaları da kullanarak hala insanları gerçeğe yönlendirmesinde şüphe duyulacak bir şey yoktur ve bilim insanlarının çoğu çalışmalarında yaratılmış olan dünyadan ilham alırlar.
Yine de vakti geldiğinde bilimsel teorilerin kalıcı vasıflara sahip oldukları kanıtlanmış olan eski fikirler tarafından alaşağı edilebileceklerini de unutmamakta fayda var. Çoğumuz bir çeşit Newton fiziğiyle idare edip, azıcık Kuantum Teorisi biliriz. Newton'un düşünceleri günlük hayatımızın çoğu ihtiyacını karşılar; fakat yeterince açıklanmamış daha bir çok düşüncesi olduğu için de artık bunları bir kenara itemeyiz.
Tepkilerin Yanlış Yönlendirildiğini Şimdi Anlıyoruz!
Sorun, Darwin'in kanıta dayalı araştırma prensiplerini titizlikle uygulaması değildi. Onun teorisi tepki çekti; çünkü o, Tanrı'nın insanoğlunu tüm hayvanlar aleminden apayrı bir canlı türü olarak yarattığı görüşüne meydan okumuştu.
Fakat evrimsel düşüncenin o dönemde neden tepkilere yol açtığını anlamak gayet kolayken, şimdi düşünülecek olursa, bunun o kadar da "hayat karartıcı" bir fikir olmadığı görülebilir.
Evet, Hristiyanlar Tanrı'nın bir insan olarak İsa'nın bedeninde dünyaya geldiğine ve bunun da Tanrı'nın eşsiz insan sevgisini gösterdiğine inanıyorlar. Peki bu özel ilişki, sırf biz insanın varoluşu ile alakalı farklı bir fikir geliştirdik diye, neden sarsılsın ki?
Darwin, maymunlardan insanlara uzanan soydan bahsettiği zaman ona gösterilen tepkilerin büyük çoğunlukla bizim "iğrenme faktörü" (zihinsel değil de, duygusal tepki) dediğimiz noktaya dayandığı fikrini de unutmak mümkün değil. Şu anda tüm bu tepkiler bize hatalı gelse de, Wilberforce ve diğerlerinin endişesinin basitçe Darwin'in teorilerinin nasıl kötüye ve zarar verme amaçlı kullanılabileceğine yönelik olduğu da görülebilir.
Onların geleceği görmesi mümkün olmasa da, Darwin'in kendi başarılarının değil ama, Darwin'in mirasının karanlık bir tarafı olduğu da bilinmelidir.
Darwin'i Topluma Yanlış Şekilde Uygulamak...
Evrim hala devam ediyorsa ve bildiğimiz şekliyle insanlık da bu sürecin en mükemmel son noktası değilse, bu durumda insan ırkının zaman içinde sürekli daha da iyiye evrildiğini düşünen daha iyimser bir düşünceye kaymak pek de zor olmaz. Engin teknolojik bilgilerimize rağmen insanlık tarihi hakkında yapılan üstünkörü bir değerlendirme bile, ahlaki anlamda sürekli olarak geliştiğimiz fikrinin yanlışlığını görmemizi sağlar. Çoğu insan, insanlığın teknik güç ve başarılarının, bizi kendi yüklerimizden kurtarmaya yetmediğinde hemfikirdir. Hristiyanlar, hepimizin günahlarımızın esiri olduğumuza, yalnızca ölüm ve İsa'nın yeniden dirilişi ile bizi tutsak eden ne varsa kurtulup daha tatmin edici, daha insani bir yaşam biçimine kavuşabileceğimize inanırlar. Fakat evrimin "manevi gelişim" manasına geldiğinden şüphe duyanlar yalnızca Hristiyanlar değildir.
Binlerce yıl süren fiziksel evrim sürecini doğal seleksiyon şeklinde algılamak gayet mantıklıdır. Ama bunu, evrimin yarım yamalak anlaşılmasından doğan "en güçlünün hayatta kalması" kavramına indirgeyip, bunu gün be gün işleyen bir süreç olarak yorumladığınızda bu kavram, sosyal olarak en zayıfların yok olacağına yönelik bir sosyal teoriye dönüşebilir - ki bu, Magnificat'taki (Luke 1:46-55) Hristiyanlık görüşünün tam tersidir. Güçlünün serpilip, zayıfın yok olup gittiği bu 'Sosyal Darwinizm' aslında Darwin'in bizzat kendisinin insan ilişkileri konusunda inandığı ne varsa ters düşer.
Darwin'in teorilerinin sosyal bakımdan yanlış yorumlanması arkalarında sözde bilimsel "gerçekler" olan sinsi ırkçılık şekilleri ile çok daha korkunç ayrımcılık türlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Darwin'in çevremizi saran dünyaya farklı bir açıdan bakmamızı sağlayan açıklamalar getirmesi muazzam bir başarıydı. Fakat bunu her şeyi içine alan bir teori olarak görmek, Darwin'in çalışmalarına hakaret olur.
Zorluk şu: Doğal seçilim teorisi bilim camiasında öyle etkili oldu ve herkes tarafından öyle kolayca anlaşıldı ki, her şeyin teorisi gözüyle görülmeye başlandı. Bu, yalnızca hatalı değildir; aynı zamanda tehlikelidir de...
Sevme Kapasitemiz, Darwin ile Uyumludur!
Hristiyanlar kendini feda etmek ve başkalarının çıkarlarını en az kendi çıkarları kadar gözetmek felsefelerinden ziyade insanın insanın sevme becerisinin altını çizmek isterler. Bu noktada prensipte Darwin'in teorisi ile çelişen bir şey yoktur.
İnsanlık, bilinene bakarak, henüz bilinmeyen hakkında sonuçlar çıkarma, ifade etme ve hayal kurma kabiliyetlerini kazanmıştır. Bu özellik bazı hayvanlarda çok ilkel bir şekilde de olsa vardır; fakat insanın kapasitesi öyle geniştir ki, bu açıdan eşi benzeri yoktur. Bizi hepsinden ayıran özellik, diğer insanları bedenen değil, kişi bazında tahayyül edebilme becerimizdir. Bu da, insan zihni ve iradesinin çok daha fazlasını gerçekleştirmesine olanak sağlamıştır.
Ve bu beceri -ki bunu "sevme becerisi" olarak niteleyebiliriz- Darwin'in doğal seleksiyon düşüncesiyle tutarlı olup, tür bazında kendi şahsi tercihlerimizin dışında gibi görünen şekillerde davranarak, paradoksal bir biçimde çevremize ve şartlara "uyum"sağlamamıza imkan tanımıştır. Dolayısıyla bencilliği yüceltip bunu bir fazilet olarak gören, güç ve baskınlığı destekleyen sahte Darwinci indirgemecilik yalnızca Darwin'in yanlış anlaşılması demek değildir; bu aynı zamanda bizlere doğal bir avantaj sağlayan insan olmaya dair özellikleri yok ederek insanlığın çöküşüne de sebep olabilir.
Tüm insan davranışlarını nesiller boyu genetik avantajı en üst seviyeye çıkarmak ve baskın olmak için verilen bir savaş olarak yorumlayan "Sosyal Darwinizm"in daha sofistike anlatımlarının bile bizi sanki hakim olamayacağımız şekillerde programlandığımız bir tür evrimsel zorunluluğun kölesi gibi gösterme tehlikesi vardır.
Halbuki tam anlamıyla bir insan olarak, doğal seçilim açısından uyum başarımızı gösterebiliriz. Ve tam anlamıyla insan olmak, bencil olmayarak ya da sevgiyle hareket etme yeteneğimizden vazgeçmeden, kendi fiziksel çıkarlarımız hususunda "rasyonel olmaya" uygun zayıf rasyonellik kavramlarına meydan okumak demektir.
Darwin'in teorilerini güvenilir bilimden ziyade, insanın hayal gücü ve ön görülemezliğini kontrol altına almayla fazla ilgilenen siyasi ve ideolojik gündemlerden kurtarmak çok önemlidir.
Kültürün Hristiyanlığı Nerede Tehdit Ettiğini Sezmek
Şu ana kadar anlattıklarımın hepsi bazı çevrelerde tartışma konusu olmaya devam edecek. Birtakım Hristiyanlık akımları, evrimsel teorilere karşı olmayı hala inanç konusunda bir turnusol testi olarak kullanırken, bir yandan pek çok Hristiyan akımı Darwin'in teorilerinin dini inançlara çok fazla zarar verdiğine inanıp, birinin diğeriyle uyumlu olamayacağını savunur. Neden böyle olmalı ki?
1860 yılında İngiliz Kilisesi'nin eski üstünlüğü çoktan sorgulanmaya başlamıştı bile... Özgür düşünme ve toplum kurallarına uymayan Hristiyanlık, resmi olarak tanınmış olan kilisenin gücüyle zıtlaşıyordu. Tam da bu noktada Darwin geldi.
Anglikanlar için gergin zamanlardı ve ne zaman ki dünyevi güç tanrı vergisi bir hak olarak görülmeye başlandı, bu güce yönelik tehditler de tanrıya karşı bir saldırı olarak kabul edildi. 1860 yılında Anglikanlar için geçerli olan düşünce tarzı, bugünkü Hristiyanlar için de geçerlidir. Sadece, Dünya'nın neresinde olduğunuza bağlı olarak tehlikenin radikal İslam, sekülerizm, tüketimcilik ya da ateizmden kaynaklandığı düşünüyor olabilirsiniz.
Hristiyanların sadık kalmaya çalıştıkları kültürlerin çoğunda, en azından bazı yönlerden düşmanlığa çokça rastlanırken, havarilik de bir yerde bir takım sosyal akımlara karşı koyma olur. Tüm Hristiyanlar için mesele, onları saran kültürün nerede hakikaten bir tehdit, nerede Tanrı anlayışımızla uyumlu olduğunu anlamaktır. Çünkü "bilim", her şey hakkında topyekun bir teori ileri sürüyormuş gibi kabul edilmiştir; çünkü bazı bilim insanları bu iddiayı desteklemiştir; belki de zar zor anladığımız ve cehaletimizden ötürü bizi geren bilimsel düşüncelere ne denli itimat ettiğimizi bildiğimizden; ve belki de kiliselerin insanları Tanrı'yı modern çağda iş başında görmeleri için desteklememesi yüzünden - bütün bunlar ve başka nedenler yüzünden bu bilim komedisi belli toplumsal huzursuzlukların odağı haline gelmiştir.
Bilimin uygulanışında kibirli bir taraf olduğu sürece, bilimin cevaplaması gereken sorular da olacaktır. "Sosyal Darwinizm", bizlerin insan olma ve ilişkilerde bulunma duygularını azalttığı için, bahsedilmesi gereken daha ciddi sorunlar vardır.
Ama öncelikle kilisenin bazı kesimlerindeki ateşli evrim karşıtlarının diğer içerikler için bir vekalet sorunu yaratabileceğinin de farkında olmak mühimdir; ve belki de Tanrı'nın hem İncil hem de Darwin kalibresindeki bilim insanlarının çalışmaları vasıtasıyla gözler önüne serdiği şekliyle, dünyanın özü olan bir inanışla kiliselerin kendi hikayelerini yani İsa'nın hikayesini anlatmadaki başarısızlığını görmek hepsinden önemlidir.
Darwin ve Hristiyanlık İnancı Arasındaki Yakınlaşma
Kansas'taki üniversitelerin birinde bir biyoloji profesörüne evrimin sapkınlık olduğunu anlatan kiliselere giden ve okullarında yaratılışçılık dersleri gören öğrencilere, Darwin'i nasıl anlattığını sordum. "Kolay oldu." dedi, "Çocuklar iyi bir işe girmek istiyorlarsa, üniversiteye gitmeleri gerektiğini ve üniversiteye gitmek istiyorlarsa, evrim teorisini çalışmaları gerektiğini biliyorlar. Yaratılışçılık kiliseyi ilgilendirir, onlar da bunun farkında. Baksana, hepsi Darwinci."
Belki fazla kinayeliydi. Fakat bütünlük içinde yaşanamayacak genç hayatlara işaret ediyordu - Hristiyanların yaşaması gereken hayatın tam zıttına... Darwin'in düşüncelerini toptan reddetmenin ya da insanlığı, kendi evrimsel dürtülerimizin bir toplamına indirgeyen bir çeşit büyük teoriye yüceltmenin bütünlüğe sahip olmakla alakası yoktur. İnsanın bütünlüğü adına - ve elbette uygun bir Hristiyan hayatı sürmek adına- Darwin ve Hristiyanlık inancı arasında bir takım yakınlaşmalar olması zaruridir.
Charles Darwin: Doğumunun 200. yılında, İngiltere Kilisesi seni yanlış anlamış olmaktan ve yanlış bir ilk tepki vermiş olmaktan ötürü sana bir özür borçludur. Bu hatamızın, günümüzde halen seni yanlış anlamayı sürdüren insanların varlığını desteklediğini düşünüyoruz. Bizler, 'inanç anlamayı gerektirir' sözünün erdemine inanıyoruz ve bu özrümüzün bazı şeyleri tamir edeceğini umuyoruz. Ancak saygınlığın için verilen mücadele henüz sonlanmamıştır ve düşmanların, sadece dindar rakiplerin değil, aynı zamanda şahsi çıkarları için seni savunanlardır. İyi bir din, iyi bilim ile yapıcı bir şekilde çalışmalıdır ve tam tersinin de doğru olduğunu iddia etme cüretini göstermekteyim.
Not: Mektubu Evrim Ağacı sayfasından aldık. Evrim Ağacın'nın, "İyi Din, İyi Bilime Muhtaçtır": İngiltere Kilisesi, 149 Yıl Sonra Charles Darwin'den Özür Diledi! yazısını okumanızı tavsiye ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder