DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

16 Mayıs 2017 Salı

YUNAN HARFLİ TÜRKÇE MEKTUP: BABAMIN BİR MEKTUBU

Bu mektup 1914 Tarihli Nevşehir Salnamesinde yer almaktadır:

“Ürgüp 22 Iulios 1910

Sevgili oğlum,

Gönderdiğin gazeteleri bir gözden geçirip, Pashal Daskalosa veriyorum. O da okuduktan sonra Kuryaki ve yorularda eve geliyor ve bir birimize politikadan bahs ediyoruz. Bilirsin ki bu genci pek severim. Hem akıllı, hem namuslu hem de öğretmenler arasında en gayretlisidir.

Söyleyeceğim o değil.

Önceki gün[...] Öğretmen eve geldi ve şurdan burdan konuşurken okudun mu, dedi, sizinkiler sınavlardan sonra Romanya’ya gezi yapacaklar imiş.

-Bizimkiler kimler?

-İstanbul Üniversitesi’ndekiler

-Ben gazetede öyle bir şey görmedim.

-Nasıl canım okumadın mı? Hukuk mektebi öğrencileri Romanya’ya gidecekler imişler, elbet
onlarla senin oğlunda gidecek.

Oğlum, bilmem şu Romanya’ya gezmek için gidecekler arasında sen de var mısın? Bilmem bu kararınız havi midir? Yoksa bizim genç Kaymakam beyin ikide birde verdiği kararlar gibi bugün verilip yarın bozulanlarda mıdır?

Her ne ise! Allah bu olayı gazeteye yazana ve okuyan öğretmene uzun ömürler versin. Çünkü bunlar olmasa idi ben o olaydan haberdar olamayacaktım ve sana şu mektubu yazmak için böyle güzel bir vesileyi elden kaçıracaktım.

Oğlum, gençsin ve korkarım başka gençler gibi sen de zan idersin ki biz ihtiyarlar ilerlemeden, yenilikden hoşlanmayız. Europa ve diğer medeni memleketlere seyahatden bir şey anlamayız. Belki bize yeni fikirlerin düşmanı diye, eski kafa demekten lezzet duyarsınız. Zararı yok, daha genç ve tecrübesizsin. Yarın sende yaşın yetdikçe dünyayı anlar ve baban için taşıdığın bu fikrin ne kadar haksız olduğunu takdir eder ve pişman olursun. İşte biz ihtiyarlar bunu bildiğimiz için sizin kusurlarınızı af etmekten başka bir şey düşünmeyiz.

Bunları söylemekten maksadım senin Romanya’ya gitmeni benim de arzu ettiğimi bildirmektir. Hatta yalnız Romanya’ya değil, hepsinden evvel Ellada’ya ve sonra elinden gelirse sıra ile diğer Balkan devletlerine ve daha sonra Avrupa’ya gitmelisin. Bu senin için bir vazifedir.

Lakin, oğlum her şeyin bir sırası var. Sırasız iş görmek sana bir örnek getireyim, bizim Ellinika öğretmenin, Rumca konuşma bilmeyen çocuklara, Omıros okutmaya kalkışmasına benzer. Atalarımızın ‘ Kaıros Panti Pragmati ’(Her şey için zaman) demekle ne arzu eylediklerini sen benden daha iyi bilirsin.

Romanya’ya gittiğinde elbette pek çok şeyler görecek ve öğreneceksin. Romanyalıların Osmanlılardan ayrıldıkları zamandan beri çalıştıklarını ve ileri gittiklerini ve nasıl az bir zaman zarfında büyük devlet olduklarını anlayacaksın ve tabii uzun uzun düşüneceksin…

Şimdi bu düşünmeden kendine ve milletine faydalı dersler çıkartabilmek ve sonrada kati kararlar alabilmek için, başka bir şeye daha ihtiyacın vardır ki; İşte ben sana bunu tavsiye edeceğim:

Oğlum! Sana her şeyden önce kendi memleketini, vatanını bilmek, hem de iyi bilmek lazımdır.

Eğer Romanya’ya gidecek arkadaşlarınla ben bu noktada seyahat edecek olsa idim, eminim yüzde yüz hepsi de vatanlarını iyice bilmediklerini bana eksoemologısı( ?) edeceklerdi. Sen de emin olasın ki vatanın için şimdiye kadar edinebildiğin bilgi pek gevşek, pek azdır.

Zaten bu memleketini bilmemek ve tanımak istememek kusuru, hastalığı yalnız sizin gibi, daha okul sıralarını terk etmemiş gençler arasında değil, daha sizden pek büyük adamlarımız arasında da görülüyor.

Ben bizim bu taraflardan yetişmiş ve İstanbul’da, Atina’da, Paris ve Berlin’de eğitim görmüş nice hepsi demiyorum hekimler, avukatlar ve öğretmenler bilirim ki bunlar İstanbul ve İzmir gibi yakın şehirlerde oturdukları halde, memleketlerine ayak basmazlar… Ne fena hastalık! Ahlak hastalığı.

Allah bilir! Eğer o, vatanını anasından ve babasından ziyade seven büyük Sokrates, şimdi dirilse ve aramıza gelse idi, bizim hiç olmazsa beş senede bir defa memleketine gelen bakkal tezgahdarı Gianni ile kahveci çırağı Kosta’yı ve peynirci ustası Nikola’yı bu sözüm yabana mektepli doktor ve avukatları kat kat tercih edecek idi.

Bunlara oğlum, sakın kızmayasın böyledir.

Ne olurdu bu doktor ve avukat ve öğretmenler, bulundukları şehirlerde senede bir defa olsun, hepsi bir yere toplansalar ve memleketlerinin halini düzeltmek için dört, beş saat istişare etseler idi. Elbette bizim buralar elli, altmış sene evvelki halde kalmazdı.

Ne olurdu bu mektepli beyler ve mösyolarımız, beş senede bir hepsi birlikte vatanlarını ziyaret etmeyi bir vazife bir proskunima( tapınma, ibadet. Kutsal yer. Kutsal toprakların ziyaret edilmesi, hacca gitme) ad etseler idi. Elbette 20 sene içinde bizim burada başka bir şen, başka bir can görülecek idi.

Oğlum siz yeni yetişen mektepli gençler, sakın bunlara benzemeyesiniz. İyice bilesiniz ki bir milletin ilerlemesi için mekteplilerin paitaht ve büyük şehirlerde toplanıp, orada kendi işlerine bakmaları kafi değildir. Nasıl bizim despot efendinin, metropole çekilip oturmasından kırsal(eparhia) hiçbir fayda görmüyor ise, böylece büyük şehirlerden taşraya çıkmayan mekteplilerden de millet büyük şeyler bekleyemez. Okumuşlar, milletin çoğunluğunu barındıran taşra ahalisini sizin bulunduğunuz medeniyetin, o yüksek kademelerine kadar yükseltmek isterseniz, evvela siz onun bulunduğu aşağı tabakalara inmeye mecbursunuz ve böyle yapmadığınız halde ciddi bir şeye muvaffak olamazsınız.

Şu yazdıklarımdan amacımı iyice anladın zann iderim.

Sevgili oğlum! Romanya’ya yapacağınız seyahati iki, üç sene sonraya bırak ve bu sene yaz aylarını memleketinde geçirmeye karar ver. Sonra göreceksin ki böylece Romanya seyahatinden daha ziyade istida edeceksin.

Şimendifer seni Küçük Asya’nın tam ortasından geçirecek. İsmid’den EskiŞehir’e kadar olan hattın iki tarafındaki göreceğin o zengin yeşillikler, Bursa kırsalının(eparhiası) ne büyük cennet olduğuna dair önemli bir fikir verecekler. Daha sonra Konia ovasına yaklaştıkça, o bitmez tükenmez arazinin ne kadar büyük bir servet olduğunu takdir edeceksin. Sonra İstanbul ve İzmir’de Romanya ve Rusya’ya buğday ve unun tüketildiği hatırına gelecek ve için sızlıyacak.

Zavallı vatandaşlarının böyle zengin yerlerde ne için daima fakir ve sefil kaldıklarına hayret edeceksin, acınacaksın, düşüneceksin. Daha öyle şeyler göreceksin ki, onları okuduğun kitaplarda bulamayacaksın ve bunun ile beraber hiçbir defa hatırından çıkarmayacaksın.Zaten benimde arzum budur.

Gel oğlum gel. Sabah ilk defa güneşin ışığını gösteren vatanı gör, haline bak ve gözyaşlarını tutabilirsen ağlama. Hayatının en güzel ve en tatlı zamanını geçirdiğin evimizi gör.

Birinci defa olarak sana alfabetayı öğreten okulumuzu ziyaret et. Bak ne haldedir. Çocuklar bir şey öğrenebiliyorlar mı? Düşün niçin bu zavallılar beş altı sene içinde lisanları olan Rumcayı öğrenemiyorlar ve hala Türkçe konuşuyorlar. Niçin Proti Takisde(?) gördüğümüz 100-200 çocuklardan etkide yalnız 15-20 kişi kalıyor. Bunun sebeplerini ara ve vazifendir elinden geleni yap. Ailesini besleyemeyen ve çorbacı ve despot efendilerimizin elinde oyuncak kesilen öğretmenlerin halini gör ve biraz düşün.

Gel! Seni kiliseye götüreyim. Hatırlar mısın küçük idin, beş yaşını doldurmamış idin. Kuruyaki günleri iyi elbiseni giyer, elime yapışırdın ve kiliseye giderdik. İki antidoron(Kutsal ekmek ve şarap) alayım diye koşar dururdun ve bunların birini evde yemeğimizi pişiren yayana getirirdin. Daha sonra hatırlar mısın artik büyümüş idin, kilisede okunan evdekilere ve akşam iskemlenin etrafında toplanan komşulara tercüme eder idin. Anlatır idin. Hatırlar mısın bunların Rumcayı bilmediklerine ne kadar acınırdın.

Oğlum! Gel yine böyle yap. Ahaliyi başına topla ve din ve milletimize dair ders ver. Yine kiliseye git ve İncil’i(Evaggelon) Türkçe okumaya mecbur olan bu zavallı Hıristiyanların haline ağla. O saatlerce bir şey anlamadığı halde kilisede ayak üstünde Allah korkusu ile duran ve dua iden Rumların ruhlarını teselli et. Papazlarımızı gör. Zavallılar çoğu cahildirler, vazifeleri Hıristiyanlık ve Rumluk, din ve millet bekçiliği gibi ağır olan bu ademlerin nasıl dilenmeye mecbur kaldıklarını gör.

Gel ve Hristos Efendimizin kurtlar arasına kuzu diye gönderdiği despotlarımızın nasıl çok defa kuzular arasında kurt kesildiklerini anla. Metropole çekilip hiçbir iş görmediklerine ve hatta görmekte istemediklerine emin olasın. Görüyor musun oğlum? Vatanına gelmekle ne derece mühim ve faydalı işler öğreneceksin. Gel oğlum! Her halde gel.

Seni bağlara götüreceğim, istediğin kadar üzüm ve meyve yiyeceksin. İstanbul’da bunları öyle kolay kolay bulamazsın.

Senin için cümbüşler vereceğim. Seni panayırlara ve etraftaki köylere götüreceğim. Orada ilerlemesini düşünmeye mecbur olduğun ahalimizi yakından tanıyabileceksin.

Hasılı oğlum! Gelirsen bir çok şeyler öğreneceksin.

Gezeceksin, tozacaksın, eğleneceksin, yürüyeceksin, içeceksin ve ben ihtiyar babanı bahtiyar edeceksin.

Sakın sen de büyük kardeşlerin ve kuzenlerin(Eksadelfos) gibi bana cevaben ‘Benim artık öyle şeylere vaktim yok. Yaz aylarnı orada hapiste, kafesde geçirecek kadar deli değilim’ diye yazarak dar kafalık gösterme.

Hayır oğlum! Hayır! Güzel havası, parlak güneşi, tatlı suları, zengin yeşillikleri ve has ekmeği olan vatanın kafes değildir. Dar, tıkış, havasız, güneşsiz apartmanlara benzemeyen o koca evlerimiz hapis değildir. Güneşten kaçan, rüzgardan korkan, cansız, kansız ademleri bilmeyen memleketimiz hapishane değildir.

İnşallah sen bu zevzek, hastalıklı fikirlere kapılmazsın ve bunların medeni adamın kafasında yer tutmadığını fiilen kardeş ve arkadaşlarına gösterirsin.

Oğlum! Şu güzel tavsiyemi kabul edeceğine emin olarak, mektubuma burada son veriyorum. Daha şimdiden senin için birçok hazırlıklarda bulunuyorum. Yarın hısım ve dostlarımıza da geleceğini olmuş bitmiş gibi haber vereceğim.

Göreyim seni! Beni utandırma, kendini de küçük düşürme.

Anan, halan, dayın ve cümle hısım ve akraba sana selam ve hayır dualar ederler.

Baki iki gözlerinden öper ve seni Allah’a emanet ederim.

Seni dört gözle bekleyen
Baban

İlave: Geçenlerde balcılık ve arıcılığa dair yeni bir kitap çıkarıldığını gazetede okumuş idim, gelirken benim için bundan bir tane getiresin, bakalım istifade edebilecek miyim? Bir de dost, komşu ve akraba ve okula giden bazı gayretli fukara çocuklarına hediye yapmak için ayrıca kağıt, kalem, penna, resim ve şeker getirmeyi unutma. Bunu senden ayrıca isterim.

Baban ”





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder