Akad Dönemi Silindir Mühür, M.Ö. 2334-2154 |
Akad kralı Sargon’un “Doğum Efsanesi” olarak söylenen metinde, Sargon annesini entum yani önemli bir kült görevinde gösterir. Ayrıca 'İştar’ın âşık olduğu' söylenmesi, hükümdar olması ile ilişkili olmalı, şayet Uruk’un tanrıçası olan İştar ile Uruk hükümdarları “kutsal evlilik töreni” dedikleri törende, temsili olarak kral ile İştar’ın eşi olduğunu gösterirlerdi. Sargon’a İştar’ın âşık olması da bu bağlamda okunmalıdır. Hem entumluk görevinde bir annesi olması hem de İştar’ın ona âşık olması, hükümdarlığının dinsel meşruiyeti ile ilgili olmalıdır:
“Sargon, kudretli kral, Akkad kralı, bu benim;Annem bir entum idi (çok yüksek statüde kült görevlisi), babamı tanımadım;Babamın kardeş(ler)inin (mekânı?) dağlarda;Kentim Azupiranu, Fırat'ın kıyılarında;Annem, entum, bana gebe kalmış, beni gizlice doğurmuş;Beni kamış bir sepete koymuş, "kapımı" (yani kapağı) ziftle yapıştırmış;Suları yükselmeyen ırmağa bırakmış;Irmak yardım etti bana, su çekici Akki'ye götürdü.Su çekici Akki ibriğini daldırırken çıkardı beni sudan;Su çekici Akki oğlu bildi beni, büyüttü;Su çekici Akki bahçesine bahçıvan yaptı beni.Bahçıvanken İştar bana aşık oldu;[56] yıl krallık yaptım.”
İştar |
Akad hükümdarı Naram-Sin’in Elam’a ve diğer topraklara yaptığı seferler sırasında, İnanna’nın Naram-Sin’in karşısına rakip çıkartmadığı işlenir. Naram-Sin’in dünyada yaptığı askeri faaliyetler, bu şekilde dinsel olarak meşrulaştırılır. Şayet tanrıça İnanna ona yardımcı olmuştur:
“Akkad kralı Naram-Sin, Barahşi'ye kadar Elam'ın bütün topraklarına ve Sedir Ormanı'na kadar Subartu (kuzey) topraklarına[...] daha da ileriye, Talhatum'a gittiğinde o yol krallar arasında hiçbir kral tarafından izlenmemişti: Naram-Sin, Akkad kralı, o yolu gitti, İnanna karşısına rakip çıkarmadı. Subartu valileri ve yüksek ülkelerin reisleri ona saygılarını sundular.”
Akad Devleti’nin hükümdarı Büyük (I.) Sargon zamanında yazılmış, Sargon’un kızı Enheduanna’ya atfedilen “İnanna’nın Ebih Karşısında Kazandığı Zafer” ismi verilen metinde, tanrıça İnanna ana karakterdir. Bu mitte, Akad Devleti’nin hükümdarı I. Sargon’un askeri zaferinin, tanrısal meşruiyeti için yazılmıştır. Metnin başında İnanna, savaş tanrıçası olarak övülür, ürkütücü iktidara sahiptir ve dehşet saçmaktadır. Kibirli hükümdar olarak anılan İnanna, kasırgalar ve fırtınalar yaratır. Savaş başlatmakta uzmandır ve ülkeleri fetih edendir. O, muharebelerin kraliçesi ve Sin’in büyük kızıdır. İnanna’a övüldükten sonra konuya girilir, İnanna, Ebih’e gitmiştir ki bu olay yeryüzündeki bir seferin gökler âlemindeki açıklaması olmalıdır. İnanna metinde Ebih’in ona saygı göstermemesinden şikâyetçidir. Bunun için Ebih’i cezalandıracağını, ayaklarının altına alacağını söyleyecektir. İnanna, “savaş getireceğim oraya, çarpışmalar olacak,” der, bu da Sargon’un seferini, İnanna’ya saygısızlık olarak yorumlamasından başka bir şey değildir. İnanna’a şehri darmaduman edeceğini, uzun uzun anlattıktan sonra, Ebih kentinin, İnanna’a yani kendisi geldiğinde saygı göstermesini istemektedir. Bu kısım, Büyük Sargon’un tehdidinin yansıması olmalı, Sargon’un ordusunun İnanna ile beraber ilerlediğini söylemenin bir yansımasıdır. İnanna, Ebih’e sefere çıkmadan önce An’ı ziyaret eder, bu ziyaret, Büyük Sargon’un bir An tapınağını ziyaretinin yansıması olabilir. İnanna, tanrı An’ı “babam selamlarım seni” diyerek selamlayacak, An’ın sayesinde İnanna’dan bütün tanrıların korktuğunu söyler. Bu kısım da Akad Devleti’nin hükümdarı Sargon’un diğer kentleri faaliyetleri ile korku içinde bıraktığı ideolojisinin yansıması olmalıdır. Sümer geleneğinde her kentin bir koruyucu ve kurucu tanrısı olduğu düşünüldüğünde, diğer kentlerin Sargon’un askeri faaliyetlerinden korktuğu söylemek yanlış olmayacaktır. Savaşçı bir hükümdar olan Sargon’un İnanna’yı yani savaş tanrıçasını ön plana çıkarması şaşırtıcı değildir, savaşçı tanrıça sayesinde askeri seferlerini yaptığı iddiasındadır. İnanna, kralım An dediği tanrının ona savaş için bahşettiklerini saydıktan sonra, An’ın bizzat kendisinin, “bu ülkeyi yıkacak orduların reisinin” yanına koyduğunu söyler. Burada Sargon’un ülkeyi ele geçirme girişimi, An’ın onayını da içerir. İnanna’yı bizzat onun yanına yerleştiren, tanrı An’dır. Ebih, İnanna’ya hürmet etmediği için, Ebih’e giden ordunun orayı yıkmasını ve yakmasını ister. Oraya nasıl savaş getireceğini bir bir anlatır. Enlil’in ismi geçmekle beraber, tanrıların kralının hala An olduğu kabul edilmektedir. Tanrıların kralı An, kızına Ebih’i neden yıkmak istediğini sorar ve oranın güzelliklerini anlatır. Fakat Ebih’in övülmesi, İnanna’nın hoşuna gitmedi ve hazırlıklarını yaparak saldırıya geçti. İnanna’nın saldırı hazırlıkları,
“[An] bunları deyince, Hierodule sinirlendi, deliye döndü, silah deposunun kilidini açtı. Parıldayan kapısını itti! Kibirli Muharebe'yi çıkardı. Yere bıraktı koskoca [Kasırga'yı)! Hanım hazırladı (?) yüce oklarını, sadağını kavradı! Ebih 'in üzerine Tufan saldı Ve karşı konulmaz Kötü Rüzgar'ı gönderdi! Hanım sonra da ülkeye saldırdı”
şeklinde tasvir edilir. Metnin devamında ise şehri nasıl yakıp yıktığı anlatılmaktadır. İnanna, şiddet dolu bir yolla, kendini kabul ettirdi. Babası Enlil’in kendisinden korkulduğunu her yana yaydığını söyler. Askeri ve idari yetenekler için Enlil’in alametler verdiğini söyler. Bu da ele geçirdiği yerin kendisine verildiği anlamına geliyor olmalı. Burada yaptığı tapınak ve diğer faaliyetlerden bahsettikten sonra, metin İnanna’nın Ebih yok etmesine ve Nisaba’ya şükür etmesiyle biter.
Bu metin dünyada olan bir olayın tanrıların müdahalesi ışığında açıklanması için hazırlanmıştır. Akad Devleti’nin hükümdarı I. Sargon, Ebih’e sefer yapmış, bu seferin tanrısal irade ile olduğunu göstermek içinde yukarıdaki mit ortaya çıkmıştır. Bir bölgeye verilen isim ve bölgenin tanrısı olan Ebih’e karşı İnanna harekete geçmiştir. Çünkü bölge İnanna’nın temsilinde olan Akad gücünün himayesini kabul etmemişti. Metnin bu kısmı İnanna’ya karşı yapılan saygısızlık ve hürmetsizlik olarak lanse edilmiştir. İnanna’nın Akade(Akad) kentinin koruyucu tanrıçası olduğu bilinmektedir. Burada, Mezopotamya’da oluşmaya başlanan din birliğinin bir yandan kabulüne işaret eden noktalar vardır, Enlil ve An’ın isimleri anılır. Ama daha çok eski geleneğe uygun olarak bir kentin ve bir kentin oluşturduğu siyasal yapılanmanın tanrısının önemini gösterecek kadar İnanna ön plandadır. Zaten An’ın söylediklerini de dinlememiştir. Akad’ın tanrıçası olan İnanna nezdinde, Akad Devleti’nin başarılı bir seferinin anılması, bu seferin meşruiyetinin sağlanması ve düşmanların gözünün korkutulması amaçlanmıştı. Metnin sonunda Ebih’e tapınak yapılması ve diğer faaliyetler, İnanna’nın kültür taşıyıcılığına işaret eder. Elbette İnanna, büyük bir şiddet ile Ebih bölgesini ve Ebih tanrısını yenilgiye uğratmıştır. Fakat savaşın sonunda bölgeye “uygarlık” götürdüğüne vurgu yapılması, Akad Devleti’nin sadece şiddet dolu ve savaşçı olmadığını, aynı zamanda himayesi altında olan yerleri ihya ettiği ideolojisi yayılmak istenmiştir.
Akad Dönemi Silindir Mühür, M.Ö. 2300 |
M.Ö. 3. binin sonuna gelirken, İtiti adında birinin seferinden söz edilir. Bahsedilen seferde kazandığı ganimetleri Asur’daki İştar’a adadığına dair bir yazıt bırakmıştır.
Babil şehrinde tanrıça İştar’a önem verildiğini gösteren bazı önemli unsurlar vardır. Bunlardan bir tanesi Babil şehrinin iç duvar kapılardan birisinin isminin "İştar" olmasıdır. Ayrıca İştar Kapısı’na “İştar saldırganları alt eder” deniyordu.
Eski Babil Dönemi hükümdarı olan Hammurabi(M.Ö 1792-1750) zamanında yazılmış olan “Aguşa’ya’nın Şiiri” metni, tanrıça İştar’ın aşırılıklarını ve Ea’nın onu dizginlemek için ne yaptığını konu edinir. Bu mitte, tanrıça İştar Ningal’in kızı olarak verilmektedir. Metnin başlangıcında tanrıça İştar, “tanrıların pek yücesini, en cesurunu” gibi tanımlamalarla övülür. Başarılı olarak tanımlanan tanrıça İştar’ın kurduğu tezgâhların esrarlı olduğu söylenir. Tanrıça İştar’ın savaşçı kimliği ön plana çıkarılır. Metinde savaşçı yönünü göstermek için, “hep savaşa tutuşur, şaşkına çevirir yaptıklarıyla” denilmektedir. Metnin başlangıcından sonra kırk kadar dize eksiktir. Metin yeniden okunmaya başlandığında, “İştar’ı öven şarkılar söylüyorum” denilerek devam eder. Metne göre tanrıça İştar, “tanrıçaların en yücesi”dir. Bütün güçleri ellinde bulunduran tanrıça İştar, bu güçleri gönlünce dağıtandır. Tanrıça İştar, halkların dizginlerini elinde tutandır. Tanrıçalar onun sözünü dinler, tanrıça İştar’ın kendi meclislerinde, tek bir tanrı bile ona karşı koymaya cüret edemez. Yine metinde otuz beş dize eksiktir ve tanrıça İştar’ın övgülerle tanıtılmaya devam edildiği tahmin edilmektedir. Şiirin üçüncü kıtasına gelindiğinde, İştar’ın savaşçı yönü iyice vurgulanmaktadır. O, kahramanlığın eşlik ettiğidir. Ölçünün ne olduğunu bilmez, hep savaşmak ister. Metinde İştar için savaşın ne anlama geldiği, “İştar için bayram demek, savaşmak demektir” şeklinde ortaya konur. O, savaşanları çarpıştırır, zabitleri kızıştırır. Tanrıça İştar’ın savaşma hırsı ve çarpışma coşkusu vardır. Gerçek doğasını böylece ortaya serer. Metnin okunamaz durumda olan yirmi dört satırından sonra, tanrıça İştar’ın ayrıcalıklarını suiistimali ve savaşçı tarafı ile korku salması şikâyet edilir. Tanrıça İştar’ın ayrıcalıkları, “kral asası, taht, taç verildi ona: bütün evren verildi” denilerek gösterilir ve devam eder. Erkek cesareti, başarı ve dinçlik, şimşek ve parıltı verilenler arasında sayılır. Bunca şeyi kuşanması arkasından, sadece savaşmayı düşünmesi eleştirilir. Metin durumu ileri taşır ve tanrı Ea’nın ilk kez ismi geçer. Tanrıça İştar’ın Ea’ya karşı durumu, “Ea’nın önünde bile korku salacaksın denilmiştir” denilerek gözler önüne serilir. Bilge olarak tanımlanan Ea bu durumdan memnun değildi ve tanrıça İştar’ın bu durumuna kızmıştı.
Dördüncü sütunun büyük bir kısmı ve beşinci sütunun başı eksiktir. Bu bölümlerde tanrı Ea’nın düşündüğü çare işlenmiş olmalıdır. Bu çözüm, İştar’ın karşısına bir tanrıça yaratmaktı. Bu tanrıçanın ismi Kavga Hanım anlamına gelen Şaltu’dur. Tanrıça Şaltu, güçlü, göz korkutucu, korku salan, güçlü tuzaklar kuran, bağırmaktan yorulmayan, sürekli öfkeli bir tanrıça olacaktır. Bu tasarıyı tanrılar Ea’ya götürürler ve tanrı Ea’nın elinden çıkmasını isterler. Burada tanrı Ea’nın teknik işlerle ilgili özelliği ortaya çıkarılmıştır. Tanrı Ea’da Şaltu’yu tüm sayılan özellikleriyle imal etti. Şiirin dördüncü kıtası burada bitmektedir ve beşinci kıta tanrı Ea’nın hiç durmadan, tanrıça İştar’ın karşısına çıkması için Şaltu’yu imal etmesiyle başlar. Daha önce saydığımız bazı özellikleri tekrarlanmaktadır Şaltu’nun ve ardından etinde ve saçında savaşmak olduğu söylenir. Altıncı sütunun başı kayıptır ama Şaltu’nun savaşçı özellikleri sayıldığı kesindir. Metnin okunan kısmı güçlü, ürkütücü kasları ile sağlam oluğunu belirtilerek başlar. Tanrı Ea imal ettiği Şaltu’ya yani Kavga Hanım’a emirler verdi. Metin tanrı Ea’nın ağzından İştar’ın aşırılıklarını sıralar. Tanrıça İştar, cesur, muazzam başarılı, teçhizat konusunda uzman olarak “hanımların hanımı,” Ningal’in becerikli kızı olarak tanıtılır. Ardından tanrı Ea, Şaltu’yu neden yarattığını ve tanrıça İştar’a haddini bildirmesini söyler.
Altıncı kıtanın başında tanrı Ea’nın Şaltu’ya verdiği güçler sıralanmaktadır. Kraliçe İştar’a verilen özel alamet onunla da paylaşıldı. Tanrıça Şaltu, bütün tanrıçaların en güçlüsü olacaktır; yüce görevlerin tanrıçası ve kimsenin karşısına çıkamayacağı hanım olmuştur. Sekizinci sütundan altıncı kıta devam eder. Burada tanrı Ea, tanrıça Şulta’yı uyarmak için tanrıça İştar’ın özelliklerini abartılı bir şekilde anlatır. Tanrıça İştar, kurnaz, yiğit, öfkeli olarak tasvir edilir. Tanrıça Şulta bu duruma öfkelenir. Dikkat kesilerek gücünü toplar. Altıncı kıta bir iki eksik satırdan sonra sona erer. Yedinci kıtanın başında ise eksikler vardır. Tanrıça İştar, tanrıça Şaltu’nun varlığını öğrenir ve bilgi toplaması için uşağı Ninşubur’u görevlendirir. Ninşubur ise tanrıça Şaltu hakkında bilgi toplamak için yola koyulur. Tanrıça Şaltu hakkında verdiği bilgiler, işini kurnazca yapması, kendine güvenen, pervasız, parıltıyla bezenmiş gibi maddelerle sıralanır. Ninşubur, tanrıça Şaltu’dan korkarak sağ salim dönebilmek için ayrılmıştır. Nedenini ise tanrıça Şaltu’nun kaba, asabi, cani, insanlar üzerinde iktidarının tam olması, yarattığı patırtının korkunç olması olarak sıraladıktan sonra, tanrıça Şaltu’nun alametlerinin bunlar olduğunu söyler. Buradan sonra eksik bölüm olduğu için İştar’ın cevabı tam kestirilememektedir. Fakat tanrıça İştar, tanrıça Şaltu’nun karşısına çıkmaya karar vermiştir. Tanrıça Şaltu’nun tanrıça İştar’a karşı savaşa giriştiği anlaşılmaktadır. Bunun üzerine, “tanrıların en bilgesi, en güçlüsü” olarak tanımlanan tanrıça İştar da, “canla başla ve dikkatle” savaşa girişti. Tanrıça İştar’ın “tek adım geri atmadan, bütün tanrıları alt eden, savaş adamına dönüştüğü” söylenir. Tanrıça Şaltu ile tanrıça İştar arasında yaşananlar, metin eksik olduğu için bilinememektedir. Metin okunmaya başladığında, tanrıça İştar, tanrıça Şaltu’yu yaratan Ea’ya sitem eder. Tanrıça İştar Ea’ya, “şu ‘Kavga’ denileni yaratmak da neyin nesi” der. Devamında Ea’ya sitem eder ve tanrıça Şaltu’nun ortadan kaldırılmasını ister. Tanrı Ea ise, tanrıça Şaltu’yu yok edeceğini, tanrıça İştar’ın bunu istemekle kendisini sevindirdiğini söyler. Ardından tanrıça Şaltu’nun neden yaratıldığının anılması için her yıl şenlik düzenlenmesini söyler. Metnin bu kısmında Ea’nın ağzından Babil hükümdarı Hammurabi için, “bizden yiğitliğin kanıtlarını öğrenen kral Hammurabi ilelebet payidar kalsın, seni[tanrıça İştar’ı] öven, bu şarkı onun saltanatında düzenlendi” denilir. Yedinci sütunun son kısmı tamamen eksiktir. Metnin sonunda, tanrıça Şaltu ile karşılaştıktan sonra olduğu gibi Aguşaya olarak anılır. Metnin sonu ise şöyledir:
“Evet! İştar'ın şanını övüyorumTanrıçaların kraliçesinin!Aguşaya'nın ve kudretinin şarkısınıSöylüyorum:Pek mahirdir çünkü!"Kavga ", [ ... ]Prens(?)-Ea yaratmıştı onuAguşaya yüzündenBöylece öğretmiş oldu herkeseKudretinin emarelerini,Ve yüceliğini arttırdı böylece!(Ea) en yüce mertebeyiYine ona verdiğindenDişi aslan İştar'ın ruhu da yatıştı!”
Uruk Vazosu, 3200-3000 |
Eski Babil Dönemi’nden kalma “İştar Ölüler Diyarına İniyor” metni, Sümer edebiyatında çok iyi bilinen, “İnanna Ölüler Diyarına İniyor” metinlerinin bir uyarlamasıdır. Tanrıça İştar, bu metinde tanrı Sin’in kızıdır. Tanrıça İştar, “Geri-Gelinmeyen-Ülke”ye yani tanrıça Ereşkigal’in mülküne gitmeye karar verir. Burası için ayrıca, “Gidişi Var Dönüşü Yok Yolu,” denir. Buraya giren asla çıkamaz, gidenler ışıktan yoksun kalır, sadece humusla beslenir, toprak yiyerek yaşarlar. Tanrıça Ereşkigal için, “Uçsuz-Bucaksız-Yer’in” hükümdarı denir, tanrıçanın evinin ismi ise “İrkalla”dır. Tanrıça İştar, işte buraya gitmeye karar verir. Tanrıça İştar kapısına dayanır, “Geri-Gelinmeyen-Ülke”nin ve muhafızları tehdit eder. Muhafızlar tanrıça İştar’ın geldiğini haber verir tanrıça Ereşkigal’e ve tanrıça Ereşkigal bu duruma öfkelenir. Metin Ereşkigal’in tepkisini,
“Ereşkigal verilen haberi işittiğinde, yüzü ılgından kopartılmış dal gibi sarardı, Kamışın (?) parıltısı gibi karardı dudakları! "Ne istiyor benden? Yine ne tezgâhladı? 'Annunaki'lerle birlikte ziyafet masasına bizzat kurulmak istiyorum (demek zorunda kaldı kendi kendine); Onlar gibi toprakla beslenmek ve bulanık sudan içmek istiyorum; kadınların yanından kaldırılan genç erkeklerin, kocalarından kopartılan genç kadınların ve vakitleri gelmeden gönderilen çocukların kaderine ağlamak istiyorum!' Git de kapıyı aç, muhafız, ama ona Ölüler Diyarı'nın kadim yasalarına göre davran!”
şeklinde verir. Tanrıça Ereşkigal, muhafızlara İnanna’yı tüm güçlerinden arındırıp, Ölüler Diyarına almasını emreder. Tanrıça İştar’ın üzerindeki kıyafetlerin birer birer alınması, tanrıça İştar’ın güçlerinin alınmasını simgelemektedir. Tanrıça İştar, tanrıça Ereşkigal ile karşılaşınca atladı onun üzerine, tanrıça Ereşkigal ise karşılık verdi. Tanrıça Ereşkigal’in verdiği karşılık,
“Ereşkigal açtı ağzını, söz aldı ve vekili Namtar'a şöyle dedi: ‘Haydi Namtar [ . . .}! Altmış [ . . .] hastalığı sal onun üzerine: gözlerine göz hastalıklarını! Kollarına kol hastalıklarını! Ayaklarına ayak hastalıklarını! Bağırsaklarına bağırsak hastalıklarını! Başına baş hastalıklarını! [Sal(?)] hepsini onun bedenine!”
şeklinde tasvir edilir. Tanrıça İştar’ın ölümü ile simgelediği bereket dünyada yok olmuştur. Hayvanları üremesi durduğu gibi insanların çoğalması da durur. Büyük tanrıların vekili olarak anılan Papsukkal, tanrıça İştar’ı kurtarmak için tanrı Sin’den yardım istedi. Ondan yardım edeceği yanıtını alamayınca tanrı Ea’ya gitti. Tanrı Ea’ya, tanrıça İştar’ın Ölüler Diyarı’nda olmasının yarattıklarını,
“İştar (diyordu) Ölüler Diyarı'na indi, ama çıkmadı oradan! Ve de gittiğinden beri, Geri-Dönülmeyen-Ülke'ye Tek bir boğa bile binmedi ineğe, hiçbir damızlık eşek döllemedi dişisini, hiçbir erkek gebe bırakmadı gönlünce hiçbir kadını: herkes tek başına yatıyor odasında, herkes ayrı yatıyor yatağında!”
şeklinde anlattı. Derin zekası olan tanrı Ea’nın aklına bir fikir geldi, bunun için yarattı Aşu-şu-namir’i ve tanrıça Ereşkigal’in yanına gönderdi. Tanrıça Ereşkigal’i kandırıp ağzından yemin alacaktı, bu yemin sayesinde tanrıça Ereşkigal’e ne isterse yapmayı başaracaktı ve tanrı Ea’nın planladığı gibi de oldu. Aşu-şu-namir, tanrıça Ereşkigal’i kandırdığı için onun tarafından lanetlendi. Tanrıça İştar’ın başına yaşam suyu dökülerek canlandırıldı ama Ölüler Diyarı’ndan çıkması için bir şart vardı. Kimsenin çıkamadığı bu yerden ancak bir kişiyi yerine koyması ile çıkabilecekti. Tanrı Tammuz’u nasıl seçtiği metinde anlatılmamakla beraber, Tammuz’un seçildiğine gönderme vardır. Ayrıca yeryüzüne belli zamanlarda çıkması kararının nasıl alındığı da anlatılmamakla beraber, geri çıkacağına gönderme vardır. İnanna’nın veya İştar’ın Ölüler Diyarı’na inişi ile ilgili mitlerin, bereket, bitkinlerin yetişmesi ve ölmesi gibi konuları işleyen metinlerden olduğu bilinmektedir. Bunun yanında bir politik anlamı olabilir. İki karşıt ülkenin, biri tanrıça İştar ile sembol edilen, diğeri ise tanrıça Ereşkigal ile sembol edilen bu ülkelerin mücadelesinin yansıması olarak da okunabilir. Hem bereketi hem de savaşı anlatan metinlerden birisi olabilir. Tanrıça İştar’ın hem üreme ile ilgili yönüne hem de savaşçı yönüne gönderme yapıldığı akla uygundur.
Orta Asur döneminde İştar’ın kabul gördüğünü gösteren belgelerden birisi, I. Adad-nirari’nin Mitanni’ye karşı yürüttüğü faaliyetleri anlatan metindir. Tanrıça İştar metinde, tanrı Asur, An, Enlil, Ea, Sin, Şamaş, Adad ve Nergal’e beraber, I. Adad-nirari’ye yardım eden tanrılar arasında sayılmaktadır. Bu tanrıların hepsinin Babil ismi olduğunu düşünülürse, Babil panteonunun Asur Devleti tarafından kabul gördüğü anlaşılmaktadır. Tanrı Asur ile beraber, Babil tanrıları da I. Adad-nirari destekleyen tanrılardır. Tanrıça İştar’ın içinde yer aldığı metnin ilgili bölümü şöyledir:
“Efendim, tanrı Assur'un güçlü silahlarıyla ve tanrılar An, Enlil ve Ea ile tanrılar arasında en kudretliler olan, korkunç tanrılar, efendilerim Sin, Şamaş, Adad, İştar ve Nergal'ın yardımıyla onun büyük kraliyet şehri Taidu şehrini, Amasaku, Kahat, Şuru, Nabula, Hurra, Şuduhu ve Vaşşukannu şehirlerini fethederek ele geçirdim."
Yeni Asur Dönemi Asur hükümdarı Assurbanipal’in yıllıklarından birinde Elam’a karşı saldırısını anlatır. Bu saldırı şiddet dolu bir saldırı olmuştur. Elam’ın tanrı tanrıçalarını güçsüz kıldığı iddiasındadır. Metin bağlamında tanrıça İştar ve tanrı Asur’un Elam’dan kormadığı, ama atalarını korkuttuğunu söylediği Elam’ın mezarlarını dağıtmış ve açığa çıkarmıştır. Ardından da bu kemikleri Asur’a getirmiştir. Metin savaşla ilgili olduğu için savaş tanrıçası olan İştar’ın ismi de Asur ile anılmış olabilir. Asur’da tanrıça İştar ayrı bir öneme sahip olduğu anlaşılmaktadır. Tanrıça İştar metin bağlamında şöyle geçmektedir:
“Efendilerim Assur ile İştar'ı korkutmayan (ve) kral atalarımı titreten önceki (ve) sonraki krallarının mezarlarını talan ettim, dağıttım (ve) güneşe açtım; kemiklerini Assur'a getirdim. Tanrı Assur' un düşmanlarını tamamen egemenliğim altına aldıktan sonra tanrıçam Assurlu İştar'ın harap olmuş tapınağını, tanrı Amurru tapınağını, tanrı Bel-lapira tapınağını, On Tanrı tapınağını, şehrim Assur'un tanrılarının tapınaklarını yeniden inşa ettim (ve) tamamladım.”
Palmyra, Hellenistik Dönem |
Yeni Asur Dönemi Asur hükümdarı Esarhaddon’a, tanrıça İştar ağzından destek veren bir metin vardır. Bu metinde Esarhaddon’a karşı olanlara karşı tanrıça İştar’ın hükümdara yardımcı olduğu anlatılmaktadır. Tanrıça İştar kendini ‘büyük tanrıça’ olarak tanımlamaktadır. Erbilli olduğunu belirten İştar, düşmanlarını ayaklarının önüne attığını, sözünün güvenilir olduğunu teyit etmek istemektedir. Düşmanlarını ayağına getireceğini, hükümdarın önünde yürüyeceğini belirterek, korkmaması gerektiğini tembihler. Bu metin savaş öncesinde tanrıça İştar’ın hükümdarın ve ordusunun yanında olduğunu, onun sayesinde düşmanı yeneceklerini anlatmak için ordu önünde okunmuş olmalıdır.
“Ülkelerin kralı Esarhaddon, korkma!Sana karşı esen hangi rüzgârın kanatlarını kırmadım ben?Düşmanların olgun elmalar misali ayaklarının önünde yuvarlanıyor.Ben, büyük tanrıça!Düşmanlarını ayaklarının önüne atan Erbilli İştar!Sana söylediği sözlerden hangisine güvenemedin şimdiye kadar?Ben Erbilli İştar!Düşmanlarının derisini yüzer, sana getiririm.Ben Erbilli İştar'ım!Senin önünde, ardında ben yürürüm.Korkma!Sen acı çektiğindeBen de acıyla kıvranırım.Kalkar-( yanına) otururum!Erbilli kadın İştar-la-taşiat'ın dudaklarından dökülen sözler”
Yeni Assur hükümdarı Assurbanipal’in Elam seferinden önce İştar ile Assurbanipal’in durumu anlatılır. Tanrıça İştar, endişe ile iç çeken krala "korkma! " der. Kendisine güvenmesini tembihler. Savaş tanrıçası olan İştar, Assurbanipal’e “dua ederken ellerini yukarıya kaldırman ve gözlerinin yaşlarla dolması merhametimi uyandırdı” der. Metin arkasında rüya gören bir kült görevlisinin Assurbanipal’e anlattıklarını işler. Mezopotamya’da rüya tanrılardan gelen bir mesaj olarak görülebiliyordu. Rüyanın başını,
"Erbil'de oturan İştar geldi. Sağı da solu da titriyordu, elinde bir yay ile kınından çıkmış keskin bir kılıç tutuyordu, savaşa hazırdı. Sen (yani Assurbanipal) onun huzurunda dururken, o gerçek bir anne gibi konuşuyordu seninle. Tanrıların en yücesi İştar sana seslenerek talimat veriyordu: ‘Dövüşe hazırsın. Her nereye istersem, oraya doğru yola çıkarım.’"
Burada da açıkça Asur hükümdarının gerçekleştireceği bir faaliyette, tanrıça İştar’ın yanında olduğunu göstermek istediği anlaşılmaktadır. Tanrıça İştar’a Assurbanipal rüyada, onun nereye isterse gideceğini ve onun da oraya geleceğini söyler. Eğer bu metin ordunun önünde okunduysa, yarattığı manevi duygu gerçekten yüksek olmalıdır. Bir hükümdarı savaşı tanrıça İştar’ın desteklediği düşüncesi, orduda gerçekten moralleri yükseltiyor olmalı. Metnin devamı İştar’ın Assurbanipal’den savaş gitmemesini istemesini anlattıktan sonra, kendisinin Elam hükümdarı Teumman’ın üzerine yürümesini anlatmaktadır.
Herhalde Assurbanipal’in ordunun başında olmaması, hoşnutsuzluk yaratıyor olabilirdi. Ama tanrıça İştar ancak bu yolla yardım edeceğini söylemesi, ordunun şevkini geri getirmiş olabilir. Hemen başka bir metinde İştar’ın Elam hükümdarı Teumman’ın kesik başını Assurbanipal’e verdiğini anlatır. Elam hükümdarının başı Asur şehirlerinde dolaştırılmış gibi gözükmektedir.
Yeni Asur Dönemi, Asur hükümdarı Esarhaddon’un döneminden kalma metinde, Esarhaddon’un müthiş olduğunu iddia ettiği bir saldırı anlatmaktadır. Hükümdar kendisinin rahip olduğunu ve rahipliğinden tanrıça İştar’ın memnun olduğunu belirtir. Tanrıça İştar hükümdardan memnun olduğu için savaşta onun tarafında yer almaktaydı. Düşmanın savaş düzenini bozduğu ve onun sayesinde mücadeleyi kazandığını ortaya koyar. Bu metinde anlatılan olay bir iç savaş gibi görünmektedir ve Esarhaddon’a karşı savaşan Asurlular yenilerek, hükümdara sadakat yemini etmişlerdir. Bu savaşta hem İştar’ın hem de ismi verilmeyen tanrıların etkin olduğu iddia edilmektedir. Hükümdarların savaşları ile ilgili metinlerde genelde tanrıça İştar’ın yer aldığı görülmektedir.
“Zorluklara rağmen Ninova'ya giden yolda hızla ilerledim, ama Hanigalbat'ın ülkesinde (Yukarı Mezopotamya) bütün deneyimli askerleri bilenmiş silahlarıyla önüme çıktı. Fakat büyük tanrıların saldığı korku hızlarını kesti, müthiş saldırımı görünce akılları baslarından gitti. Rahipliğimden memnun olan savaş tanrıçası İştar benim tarafımdaydı, onların yaylarını ve savaş düzenlerini kırdı. Sonra ordularında bir haykırıştır koptu: ‘Bu bizim kralımız!’Onların (yani tanrıların) komutuyla hepsi yanıma gelip arkama geçtiler, kuzular gibi toplanarak bana, efendilerine yalvardılar. Büyük tanrılar sayesinde bana sadakat yemini etmiş olan Assurlular yaklaşıp ayaklarımı öptüler.”
M.Ö. 19-18. yy, |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder