Yunan harfli Türkçe olarak yayınlanan Angeliaforos isimli süreli yayının 27 Ocak 1880 tarihli sayısında "Kürtler ve Kürdistan" başlıklı bir yazı yayınlanmıştır. Bu blogda söz konusu yazının çeviriyazımını sizlere sunuyoruz. İlk paragrafta yazının dayandığı metnin Gaziantep'te yazıldığını, mektup olarak 18 Aralık günü London Times'a gönderildiğini okuruz. Mektubun yayınlanma tarihi verilmemiş olsa da 1879 tarihinde yayınlanmış olması muhtemeldir. İkinci paragrafta, Kürdistan ve Kürtler hakkında bilgi edinilmesinin önemine, Kürdistan'ın ıslahatı meselesinin ehemmiyetine vurgu yapılır; 1880 tarihindeki durumlarını anlamak için geçmişlerine bir göz atmak gerektiğinin lazım olduğu söylenir. Üçüncü paragrafta, Kürdistan coğrafyası hakkında bilgi verilir. Dağların yüksekliğinden bahsedilir. Sir Henry Layard’ın yüksek dağlarda kar gördüğüne değinilir. Havasından, coğrafyanın kışının şiddetli geçmesinden bahsedilir. “Bir memleketin coğrafya ve ikliminin, o memleketin insanlarının akıl ve zihin dünyalarını etkiledikleri şüphe götürmez”(aslı için metne bkz.) Kürtlerin bu coğrafyada en az 2000 yıldır sâkin oldukları, Ksenophon’un “Karduhoi” olarak bahsettiği halkın Kürtlerin atası olduğu söylenir(bildiğim kadarıyla tartışmalı bir konu). O günkü Kürtlerin yayıldıkları topraklar hakkında bilgi içerir. Metinde iki defa geçen nimbarbar/nim barbar(yarı barbar) ifadesi ilk defa “nimbarbar haydutlarla doludur” şeklinde geçer, Erzurum yollarının yarı barbar haydutlarla dolu olduğu ifade edilir. Dördüncü paragrafta Kürtlerin 2500 senedir hallerinin değişmediği, onların Kuzey Amerika “yabinilerine” benzedikleri söylenilerek aralarında karşılaştırma yapılır. Kürtlerin fiziksel özellikleri ve nasıl giyindiklerine değinilir. Osmanlı Türkleri ile ahlaki yönden karşılaştırılırlar. Eğitimde geri kaldıkları vurgulanır. Dinleri ve dine karşı tavırları üzerinde durulur. Cesaret yönlerine ve Ermeni-Nesturi Hristiyanlarla ilişkilerine gönderme yapılır. Kürtler sebep gösterilerek toprakların işlenemediği, yollar ve köylerde emniyet olmadığı söylenir. Osmanlı hükûmetinin neden müdahale etmediği sorusuna yer verilir, dağları iyi bildikleri için gelen askerlere mukavemet gösterebildikleri üzerinde durulur. Beşinci paragrafta Kürt beylerinin etkisinden bahsedilir. Beylerin geçmişinden, Kürtlerin beylerine bağlılığından, hükûmetin belirli konularda doğrudan beylerle görüştüğünden-asker talebi gibi- bahseder; buradan direk Kürtlerden askere gidenlerin muharebe alanındaki davranışlarından bahsetmeye geçilir. Altıncı paragrafta ise Hükûmet askerlerinin Kürtler üzerine gönderilmesinden neden sonuç alınamadığı üzerinde durulur. Yedinci paragrafta Kürdistan dağlarının stratejik öneminden bahsedilir. Bu dağlar İsviçre Alp Dağları ile karşılaştırılır. Dağlar ele geçirilmedikçe burada etkili olunamayacağı vurgulanır.
Burada yazının içeriğinin değerlendirmesini yapmadan sizleri “Kürtler ve Kürdistan” başlıklı yazıyla baş başa bırakıyorum. Sadeleştirme yapılmadığı için sonuna metne özgü bir sözlük ekledim. Sözlük yardımı ile metni okuyabilirsiniz. Sözlüğü hazırlarken bolca Kubbealtı Lugatı’ndan yararlandım. Kelimelerin çoğuna Kubbealtı Lugatı üzerinden de bakabilirsiniz. Metne özgü sözlüğü hazırlarken kelimenin metinle alakalı anlamlarını vermekle yetinmeye çalıştım.
1880 TARİHLİ "KÜRTLER VE KÜRDİSTAN" METNİ |
ΚΟΥΡΤΛΕΡ ΒΕ ΚΟΥΡTΙΣΤΑΝ KÜRTLER VE KÜRDİSTANLondon Times[Λήντην Τάϊμζ] gazetesi Aralık[Δεκ.] 18 tarihli nüshasında Ayıntap'dan[Ἀϊνταπτὰν] yazılmış olan dikkate şâyan bir mektup neşretmiş olduğundan, mezkur mektubun bazı mühim fıkralarını tercüme ederiz.
"Kürdistan Anadolu'nun omurga kemiği makamındadır ve Kürtlerin dikkate şâyan bazı hâssiyet ve halleri olduğundan şimdiki vakitte bu kavmin ahvali ve sâkin olduğu memleket hakkında malumat-ı muhtasare îtâsı ehemmiyetten hali değildir. Hususa ıslahat-ı dahiliye icrâsı hususunda Bâbıâlîyi [Πάπη ἀλιγὶ] tereddüde dûçar eden meselelerin biri dahi Kürdistan'ın ıslâhı meselesi olduğu nazarıdikkate alındıkta(n sonra) mezkur ehemmiyet daha ziyâde artar. Kürtlerin ahval-i hazıresine layığı veçh üzre anlatmak için onların geçmiş tarihini muhtasaran zikretmek lazımdır.
Kürdistan yüksek ve sarp dağlar ile ihâte olunmuş bir büyük yayladır. Kürt kavminin ekseriyet üzre sâkin olduğu memleketin şimali ucunda vâki olan Van denizinin sathı Bahr-i sefid sathından takriben 5000 kadem yüksektir. Sir Henry Layard[Σὴρ Χένρι Λέγιαρτ] birçok seneler evvel Ağustos ayında Musul'dan Van'a geldiği vakit sath-ı bahrdan 10000 kademden ziyade yüksek olan dağ geçitlerinin çoklarında kar görmüştür. Kürdistan'ın havası gayet latif ve sağlamdır. Bazı yerlerinde kış pek şedit olup, birçok mahalleri senede beş ay kar ile örtülü kalır. Türkia'nın bu kısmının ahval-i tabiiyesini tarif etmemden maksat Kürt kavminin(hiç değil ise 2000 seneden beri) nasıl bir memlekette sâkin olduğunu beyan etmektir, zira bir memleketin ahval-i tabiiyesinin ol memlekette sâkin olan ahalinin akıl ve ahlakı üzerine büyük tesiri olduğu şüpheden müstağnidir. Kürtlerin bu kadar uzun müddetten beri mezkur memlekette sâkin oldukları milel-i kadime tevarihine vakıf olanların malumudur. Takriben 2300 sene evvel Ksenofon'un taht-ı kumandasında olarak Musul tarafından Karadeniz'e doğru giden on bin nefer Yunanilere şecaatle mukavemet eden "Karduhoi" şimdiki Kürtlerin ecdadı idiler. Lakin şimdiki Kürtler eski müverrihlerin beyanınca ol vaktin Kürtlerinden daha ziyade yerlere yayılmıştırlar. Şimdi Eufrates nehrinin garp tarafında ve Dersim dağlarında ve Dersim'in cenubinde Adıyaman'da binlerce Kürtler vardır ve Erzurum tarikleri çok defa bu nimbarbar haydutlarla doludur.
Eski müverrihlerin beyanına nazaran bu kavm akli ve ahlaki cihetle şimdi dahi 2500 sene bulunduğu ahvaldedir. Onların yaşamlarının sûreti dahi değişmemiştir. Kürtler şimalî Amerika yabanilerine çok benzerler fakat onlardan biraz ziyade terbiyeli olup onlardan iyi giyinirler ve ol yabaniler gibi kulübelerde değil, ancak biçimsiz evlerde sâkin olurlar. Hususa Kürt karıları yabani Amerikalıların karılarına çok benzerler. Bunun sebebi ne olduğunu bilmem, ancak şunu derim ki eğer yirmi nefer yabani Amerikalı karıları bir nev elbise giyinmiş olarak bir odaya konulsalar, Kürt karılarını yabani karılardan tefrik etmek saiki gayri mümkün olacaktır. Kürtler ahlak ve adetleri cihetiyle dahi yabani Amerikalılara benzerler. Çalışmayı sevmezler, gaddar ve haindirler, yabaniler gibi serseri gezmeyi severler ve muntazam bir hükümet kavânin ve nizâmatına güç alışırlar. Kürtler orta boylu, siyah gözlü ve siyah saçlı olup, enli elbise giyerler ve başlarına ancak Kürtlere mahsus uzun bir külah koyarlar. Ahlak cihetiyle Kürtler dûçar-ı fesat olmuş olan Osmanlı Türklerden daha iyidirler, lakin talim ve terbiyede pek geri kalmışlardır. İhtimaldir ki on bin Kürt'ten ancak biri biraz okumak bilsin. Kürtlerin ne kitapları ne de mektepleri vardır ve bu şeyler için çok kayıt ve vazife etmezler. İsmen Müslümandırlar, lakin din-i İslam'ın evâmir ve tenbîhatını tutmazlar ve hususa Müslüman Türklere çok düşmandırlar. Kürtler çok cesur ve şecî değildirler, lakin kuvvette kendilerden aşağı olanlar hakkında pek zalim ve gaddardırlar. Kendi komşuları olan Ermeni ve Nesturi Hristiyanlara buğz ve adâvet ederler ve onlar hakkında ekseriya muamele-i vahşiyanede bulunurlar. Bu esnada Kürdistan'da mukim Hristiyanlar kendi Kürt komşuları yüzünden daima teaddî, gasp ve garat ve katl ve idam olunmak havf ve tehlikesindedirler. Kürtlerin yüzünden topraklar hâlî kalıp işlenilmiyor, kervanlar soyuluyorlar, köylerde emniyet ve rahat yoktur; velhasıl bütün memleket bir halet-i mevtte gibidir. Hükümet-i seniyye Kürtleri niçin zapt ve terbiye etmiyor diye sual edilirse, bu [ὀιαλὲ] Kürtlerin terbiyesi kolay bir maslahat değildir diye cevap verilebilir. Kürtler sâkin oldukları dağların her tarafını iyi bildiklerinden süvari asker ve top yanaşamaz olan mahallere kolayca çekilirler ve orada kayaların arkasından ve yüksek tepeler üzerinden muallem asâkire mukavemet ederler.
Kürdistan'da en ziyade nüfus ve tesirleri olan ademler Kürt beyleridirler. Kürdistan Türk ve Acem hükümetleri taht-ı tebaiyetine girmezden evvel beyler ol memleketin derebeyleri yahut hükümdarları idiler. Bunların hükümeti bazen ecdattan mevrus, bazen dahi şahsi nüfus ve tesirle kazanılmış olan bir nev' hükümet idi. Kürtler kendi beylerinin emirlerine ihtiyaren amma kâmilen itaat ederler idi. Kürdistan Osmanlı ve İran hükümetleri tarafından zapt olunduktan sonra dahi beyler hala çok yerlerde eski nüfuslarına mâliktirler. Kırım muharebesinde olduğu gibi muharebe-i ahire esnasında dahi hükûmet-i seniyye Kürtlerden asâkir-i muavine almak için Kürt beyleri ile doğrudan doğruya mukâlemata girişti. Lakin Kürtlerden ibaret olan asâkir-i muavineye çok emniyet edilemez olduğu tecrübe ile görüldü. Kürtler muharebenin neticesi hakkında asla kayıt etmeyerek ancak yağmacılığa bakarlar idi ve çabucak havf ve dehşete dûçar oldular ise de yine teslimiyete nişan olmak üzre silahlarını yere atmış olan bîçâre harp esirleri üzerine ateş ederek milel-i mütemeddine tarafından alelumum kabul olunmuş olan kavânin-i harbiyeyi nakz ve pâyimal ederler idi.
Hükümetin Kürtler aleyhine sevk eylediği kuvve-i askeriyeden ekseriya çok semere husule gelmediği tecrübeler ile tasdik olunmuştur. Kürdistan'da vasâit-i nakliye sâiki yoktur ve bu ecilden asker ve mühimmat naklinde çok müşkilât görülür. Yaz mevsimi kısa, kış ise hem uzun hem şedittir.
Kürdistan dağları Arami nehreynin büyük vadisinin şarki ucunda vakidirler ve mezkûr vadinin şimali ucu içinden geçerler. Bu dağlara kamilen ve daimi surette hüküm etmek Tigris ve Eufrates nehirleri menbalarından İran körfezine kadar imtidad eden vâsi ovaya hüküm etmek demektir ve bu dağlar zapt edilmedikçe Türkia'nın içerlerine zapt ve teshir etmek mümkün değildir. Kadim Madilerin[Ματιλερὶν] ve Farsilerin [Φαρσιλερὶν], Yunanilerin[Γιουνανιλερὶν] ve Romalıların[Ρωμαληλαρὴν], Arapların [Ἀραπλαρὴν] ve Türklerin[Τουρκλερὶν] askerleri ol dağların üstünden ve yanlarından geçip gitmişler ise de İsviçrelilerin Alp dağlarına sarılıp kaldıkları gibi Kürtler dahi kendi dağlarına yapışıp kalmışlardır. Eğer nim barbar bir kavim bu dağlara istinat ederek yirmi beş asır dayanıp durabilmiş ise ya bu dağlar mühendislerin hüner ve marifetiyle tahkim edilseler, ne azîm ehemmiyet-i harbiye kesp edebilirler! Vak'a Kürdistan dağları deniz sevâhilinden uzaktırlar ve şark ile garp arasındaki ticaret tariki üzerinde vaki değildirler, lakin bu dağlar Ruslar Anadolu'dan cenup tarafına doğru yürümek istedikleri halde onların geçecekleri tarik üzerinde vakidirler. Rusların ol taraftan asker sevk etmeye meramları olup olmadığını bilemem, ancak benim maksadım Kürdistan'ın ahval-i tâbiiyesi üzerine nazarıdikkat celp ile Türkia'nın Asia kıtasının Kürdistan kısmına malik olan hükümetin şimalden Bahr-i siyah üzerine, garptan Anadolu üzerine, şarktan Acemistan üzerine ve Arami nehreynden cenuba doğru Bahr-ı ahmer ve İran körfezi üzerine büyük tesiri olacağını göstermektir.
***
METNE
ÖZEL SÖZLÜK
-A-
*Acemistan:
i. (Ar. ‘acem ve
Fars. yer bildiren -istān ekiyle ‘acem-istān) Acem
ülkesi, Îran. (Kubbealtı)
*Adâvet:
i. (Ar. ‘adāvet) Düşmanlık,
hasımlık, husûmet. (Kubbealtı)
*Ahali:
i. (Ar. ehl’in
çoğul şekli ehālі).
Bir memleket, şehir veya semtte oturanların, yaşayanların hepsi;
Bir yerde toplanmış olan kalabalık, halk; Cemâat (Kubbealtı)
*Ahval:
i. (Ar. ḥāl’in
çoğul şekli aḥvāl).
1. Haller;
2.
Durum, vaziyet, hal. (Kubbealtı)
-kavmin
ahvali: kavmin durumu. (Metne bkz.)
-Ahval-i
hazıresi: Şimdiki durumları. (Kubbealtı)
-Ahval-i
Tabiiye: Tabiat
Durumu.
*Alelumum:
zf. (Ar.
harf-i cer ‘alā, harf-i
târif el-
ve ‘umūm ile ‘ale’l-‘umūm).
Umûmiyet üzere, genel olarak, genellikle. (Kubbealtı).
*Asâkir-i muâvine:
Yardımcı milis askerleri. (Kubbealtı)
*Ayıntab:
Ayntab. Gaziantep.
*Azîm:
sıf. (Ar. ‘aẓāmet “büyük
ve ulu olmak”tan ‘aẓіm).
(Maddî bakımdan) Büyük; Ulu,
Haşmetli.
(Kubbealtı)
-B-
*Bâbıâlî:
i. (Ar. bāb “kapı”
ve ‘ālі “yüksek,
yüce” ile bāb-ı
‘ālі “yüce
kapı”). 1.
Osmanlı Devleti’nin İdâre merkezi; 2. teşmil. (Son iki asırda)
Osmanlı hükûmeti. (Kubbealtı)
*Bahr-i
Ahmer: Kızıldeniz. (Kubbealtı)
*Bahr-i
sefîd: Akdeniz (Kubbealtı)
*Bahr-i
siyah:
Karadeniz.
*Bîçare:
Çaresiz.
*Bu
ecilden: Bu sebepten. (Kubbealtı)
*Buğz:
i. (Ar. buġż) Kin,
nefret, düşmanlık. (Kubbealtı)
-C-
*Cenup:
Güney. (Kubbealtı)
*Cenûbî:
sıf. (Ar. cenūb “güney”
ve nispet eki -і ile cenūbі) Cenupla
ilgili, güney tarafında bulunan. (Kubbealtı)
*Cihet:
(Ar. vech “taraf”tan cihet).
Yön, taraf, istikāmet, cânip. (Kubbealtı)
-cihetle:
yönüyle. (Metne bkz.)
-D-
*Din-i
İslam: İslam Dini. (Metne bkz.)
*Dûçar:
sıf. (Fars. dūçār) Uğramış,
tutulmuş, yakalanmış.
-Dûçar
etmek: Uğratmak.
-Bâbıâlîyi
tereddüde dûçar eden meseleler. (Metne
bkz.)
-Dûçar-ı
fesat: fesata yakalanmış. (Metne bkz.)
-E-
*Ecdad:
i. (Ar. cedd’in
çoğul şekli ecdād) Atalar,
dedeler, cedler. (Kubbealtı)
*Ehemmiyet:
i. (Ar. ehemm “pek
mühim”den yapma mastar eki -iyyet ile ehemmiyyet).
Önemli,
mühim. (Kubbealtı)
-ehemmiyet-i
harbiye:
Önemli
harp. (Metne bkz).
*Ekseriya:
zf. (Ar. ekѕer ve
nispet eki -і ile ekѕerі’nin
tenvinli şekli ekѕeriyyen > ekѕeriyyā) Çok
defa, çok zaman, çoğunlukla, umûmiyetle, ekseriyetle, ekseri.
(Kubbealtı)
*Ekseriyet:
i. (Ar. ekѕer’den
yapma mastar eki -iyyet ile ekѕeriyyet).
Sayıca üstünlük, çoğunluk. (Kubbealtı)
*Eufrates:
/Euphrates: Fırat Nehri. Ayrıca
bkz. Tigris.
*Evâmir:
i. (Ar. emr “emir”in
çoğul şekli evāmir) Buyruklar,
emirler. (Kubbealtı)
-F-
Fıkra:
i. (Ar. Fiḳra).
Bir yazının ayrıca bir konu oluşturan, başından ve sonundan
ayrılabilen parçası. (Kubbealtı)
-G-
*Garat:
i. (Ar. ġāret “yağma”nın
çoğul eki -āt almış
şekli ġārāt) Yağmalar,
çapullar.
(Kubbealtı)
*Garp:
Batı. (Kubbealtı)
*Gayr-i
Mümkün: İmkânsız. (Kubbealtı)
*Gazete:
(İtal.
Gazeta)
Okuyucularına çeşitli konularda haber ve bilgi vermek için
genellikle günlük olarak çıkarılan yayın organı, cerîde.
(Kubbealtı).
-H-
*Hâlet-i
mevt: ölüm hali, ölü gibi. (Metne bkz.)
*Hâlî:
ıf. (Ar. ḫalā’ “boş
ve tenhâ olmak”tan ḫālі).
Boş. (Kubbealtı)
*Hâssiyet:
i.(Ar. ḫāṣṣ “has
olan”dan yapma mastar eki -iyyet ile ḫāṣṣiyyet).
Bir şeye has nitelik, o nesnede bulunan meziyet, kuvvet, tesir,
hassa. (Kubbealtı)
*Havf:
i. (Ar. Ḫavf).
Korku. (Kubbealtı)
*Husûle
gelmek: Olmak, meydana gelmek. (Kubbealtı)
*Husûsâ:
zf. (Ar. ḫuṣūṣ’un
tenvinli şekli ḫuṣūṣan > ḫuṣūṣā) Bilhassa,
hasseten, özellikle. (Kubbealtı)
*Hükûmet-i
seniyye: yüce hükûmet, ulu hükûmet, âlî hükumet. (Metne bkz).
-Î-
*Îtâ:
i. (Ar. ‘aṭā’ “bağış,
hibe”den i‘ṭā’).
Verme,
verilme. (Kubbealtı).
-malumat-ı muhtasare îtâsı:
Kısa ve öz bilgi verilmesi.(Metne bkz.).
-I-
*Islah:
i. (Ar. ṣalāḥ “iyi
olmak, uygun olmak”tan iṣlāḥ).
İyi duruma koyma, düzeltme, iyileştirme. (Kubbealtı)
*Islahat-ı dahiliye icrâ
: İçişlerdeki yeniliklerin uygulanması (metne bkz.; Kubbealtı)
-İ-
*İhâte:
İhâta: . (Ar. ḥavṭ
– ḥіṭa “kuşatmak”tan iḥāṭa).
Bir şeyin etrâfını çevirme, çevreleme, kuşatma, sarma.
(Kubbealtı)
*İhtiyaren:
Tercihen. (Kubbealtı)
* İmtidat
etmek: Uzamak,
uzayıp gitmek. (Kubbealtı)
*İstinat
etmek: Dayanmak,
güvenmek
(Kubbealtı)
-K-
*Kadem:
i. (Ar. Ḳadem).
Ayak;
Yardanın üçte biri kadar olan, 30, 48 santim veya 12 parmağa eşit
İngiliz uzunluk ölçüsü, ayak. (Kubbealtı)
*Kâmilen:
zf. (Ar. kāmil’in
tenvinli şekli kāmilen) Tamâmen,
tam olarak, noksansız. (Kubbealtı)
*Kavânin:
i. (Ar. ḳānūn’un
çoğul şekli ḳavānіn) Kānunlar.
(Kubbealtı)
-Kavânin-i harbiye
: Harp
Kanunları. (Metne bkz.)
*Kavm:
i. (Ar. kavm). Aynı
soydan gelen, dil, töre ve kültürleri ortak insan topluluğu,
budun. (Kubbealtı)
*Kayıt
etmemek: /kaydetmemek: Aldırış etmemek, aldırmamak. (Kubbealtı)
*Kesb
etmek: (Ar. kesb +
Türk. etmek,
eylemek) Kazanmak,
edinmek. (Kubbealtı)
*Kuvve-i
askeriye:
Askeri
kuvvetler. (Metne bkz.).
*Kürdistan:
-Kürdistan
dağları Arami nehreynin
büyük vadisinin şarki ucunda vakidirler
ve mezkûr vadinin şimali ucu
içinden geçerler.
(Metne
bkz.) -Kürdistan'ın ahval-i tâbiiyesi
üzerine nazarıdikkat celp
ile Türkia'nın Asia kıtasının Kürdistan kısmına malik olan
hükümetin şimalden Bahr-i
siyah üzerine, garptan
Anadolu üzerine, şarktan Acemistan üzerine
ve Arami nehreynden cenuba
doğru Bahr-ı
ahmer ve
İran körfezi üzerine.
(Metne bkz.)
*Kürt:
özel
i.
1. Bugün
çoğunluğu Türkiye, Îran, Irak, Sûriye ve Güney Kafkasya’da
yaşayan topluluk; 2. Bu
topluluktan olan kimse. (Kubbealtı)
-L-
*Latif:
ıf. (Ar. luṭf–
leṭāfet’ten laṭіf).
Zevk ve ruh okşayıcı ince bir güzelliğe sâhip olan, hoş,
nâzik, yumuşak. (Kubbealtı)
* Layığı
veçh üzre:
Uygun bir şekilde. (Kubbealtı)
-M-
*Mâlik:
sıf.
ve i. (Ar. melk “mâlik
olmak”tan mālik) Bir
şeye sâhip olan (kimse), sâhip. (Kubbealtı)
*Mâlûmat-ı
Muhtasare: sıf. (Ar. iḫtiṣār “fazlalıkları
atmak, sözü kısaca söylemek”ten muḫtaṣar+i. (Ar. ma‘lūm ve
çoğul eki -āt ile ma‘lūmāt).
Kısa ve öz bilgi. (Kubbealtı)
*Maslahat:
i. (Ar. ṣalāḥ “iyi,
faydalı olmak” veya ṣulḥ’tan maṣlaḥat).
İş,
husus, mesele. (Kubbealtı)
*Mektup:
i. (Ar. ketb “yazmak”tan mektūb).
Başka yerde bulunan bir kimseye haber ulaştırmak, hal hatır
sormak, istek bildirmek vb. bir maksatla elden yâhut posta aracılığı
ile gönderilen yazılı kâğıt, nâme. (Kubbealtı)
*Menba:
i. (Ar. nebe‘ān “yerden
su kaynamak”tan menba‘).
Bir suyun kaynayıp çıktığı yer, pınar, kaynak. (Kubbealtı)
*Mevrus:
ıf. (Ar. irѕ
– verāѕet “vâris
olmak”tan mevrūѕ).
(Mal, mülk, servet vb. için) Mîras kalmış, verâset yoluyle
edinilmiş. (Kubbealtı)
*Mezkûr:
sıf. (Ar. ẕikr “hatırlamak,
anmak; bildirmek”ten meẕkūr).
Az önce adı geçen, sözü edilen, yukarıda anılan,
zikrolunan [Daha çok nesirde ve resmî yazışmalarda
kullanılır]. (Kubbealtı)
-Mezkur
memleket: Adı geçen memleket. (Metne bkz.)
*Milel-i kadime:
Kadim milletler, Geçmişi eskiye dayanan milletler. (Metne bkz.)
*milel-i mütemeddin:
Medeni,
uygar uluslar. (Metne bkz).
*Mualleme
asâkire: Asâkir-i mualleme. Talimli askerler. (Kubbealtı)
*Muamele-i
vahşiyane: Vahşice muamele. (Metne bkz)
*muharebe-i ahire:
Son
muharebe. (metne bkz.)
*Muhtasar:
ıf. (Ar. iḫtiṣār “fazlalıkları
atmak, sözü kısaca söylemek”ten muḫtaṣar).
Ayrıntılı olmayan, derli toplu, kısa, öz, mücmel: (Kubbealtı)
-Muhtasaran:
zf. (muḫtaṣar’ın
tenvinli şekli). Kısaca, muhtasar olarak. Metne
bkz. onların
geçmiş tarihini muhtasaran
zikretmek lazımdır.
*Mühimmat:
i. (Ar. muhimme’nin
çoğul eki -āt almış
şekli mühimmāt).
asker. (Mühimmât-ı
harbiyye’den
kısaltma yoluyle) Savaş için gerekli olan cephâne vb. Şeyler.
(Kubbealtı)
*Mukâvemet:
. (Ar. ḳiyām “ayağa
kalkmak, dikilmek”ten muḳāvemet).
Karşı koyma, boyun eğmeme, dayanma, direnme, direniş. (Kubbealtı)
*Mukim:
sıf.
ve i. (Ar. iḳāmet “bir
yerde oturmak, durmak”tan muḳіm).
Bir yere yerleşen, bir yerde oturan, kalıcı olan, ikāmet eden
(kimse). (Kubbealtı)
*Muntazam:
sıf. (Ar. intiẓām “dizilmek,
düzgün olmak”tan muntaẓam).
Düzgün; Yerli yerinde, düzenli, tertipli, âhenkli. (Kubbealtı)
*Mühim:
sıf. (Ar. ihmām “bir
iş birini üzmek, kaygılandırmak”tan muhimm).
1. Ehemmiyetli,
önemli; 2.
Lâzım, gerekli, lüzumlu. (Kubbealtı)
*Mükâlemat:
i. (Ar.
çoğul eki -āt ile) Karşılıklı
konuşmalar, müzâkereler, mükâlemeler. (Kubbealtı)
*Müstağni:
ıf.
ve i. (Ar. istiġnā’ “zengin
olmak, yetinmek”ten mustaġnі).
İhtiyaç ve eksiklik duymayan, elinde olanla yetinen (kimse), tok,
doygun; İlgi,
alâka göstermeye tenezzül etmeyen, umursamaz, kayıtsız (kimse).
(Kubbealtı)
-...şüpheden
müstağnidir. (Metne bkz.)
*Müşkilât:
i. (Ar. muşkil ve
çoğul eki -āt ile muşkilāt).
Müşküller, zor işler veya meseleler, zorluklar, güçlükler,
engeller. (Kubbealtı)
*Müverrih:
i. (Ar. te’rіḫ > tevrіḫ “târih
atmak, târih yazmak”tan muverriḫ)
Târih
yazan kimse, târihçi. (Kubbealtı)
-N-
*Nakz:
i. (Ar. Naḳż).
Bozma, çözme; Bir sözleşmeyi yok sayma. (Kubbealtı)
*nazarıdikkat:
i. (Ar. naẓar “bakış”
ve diḳḳat ile naẓar-ı
diḳḳat)
Dikkatli bakış.
-Nazarıdikkate
almak: Önem
vermek, üzerinde dikkatle durmak. Metne
bkz. ...nazarıdikkate alındıkta mezkur ehemmşyet daha ziyade
artar.
*Nefer:
i. (Ar. Nefer).
Rütbesi olmayan asker, er; Kişi, kimse, fert, şahıs. (Kubbealtı)
*Nehreyn:
i. (Ar.
tesniye eki -eyn ile) İki
nehir [Fırat ve Dicle için
kullanılırdı]: “Mâ-beyne’n-nehreyn: İki
nehir (Fırat ve Dicle) arası.” (Kubbealtı)
-Arami nehreyn: Arami nehirleri. (Metne bkz.) Eufrates ve Tigris.
(Ayrıca bkz.)
*Neşretmek:
birl.
geçişli f. (Ar. neşr +
Türk. etmek,
eylemek).
Yayımlamak. (Kebbealtı)
*Nev’:
i. (Ar. Nev‘).
Cins, tür; Türlü. (Kubbealtı)
*Nev:
sıf. (Fars. Nev).
Yeni. (Kubbealtı)
*Nîm:
sıf. (Fars. Nіm).
Yarım; Yarı. (Kubbealtı)
-Nîmbarbar
veya nîm barbar: Yarı Barbar (Metne bkz.)
*Nişan:
i. (Fars. Nişān).
İşâret, belirti, iz, alâmet. (Kubbealtı)
*Nizâmat:
i. (Ar. niẓām ve
çoğul eki -āt ile niẓāmāt).
Nizamlar, düzenler; Kanunlar. (Kubbealtı)
*Nüsha:
(Ar. Nusḫa).
Dergi, gazete vb. süreli yayınların her bir sayısı.(Kubbealtı)
-O-
*ol:
o. (Kubbealtı)
-P-
*Pâyimal:
sıf. (Fars. pāy
> pā “ayak”
ve māl “süren,
sürülen” ile pāy-māl
– pā-māl) Ayaklar
altına alınmış, çiğnenmiş, hakir duruma düşürülmüş,
perîşan edilmiş. (Kubbealtı)
-S-
*Sâkin
olmak: sıf. (Ar. sukūn “hareketsiz
olmak”tan sākin).
(Bir
yerde) Oturmak, ikāmet etmek.(Kubbealtı)
-Sâkin
olduğu memleket: yaşadıkları memleket. (Metne bkz.)
*Sath:
/Satıh: i. (Ar. Saṭḥ).
Bir şeyin dışta olan, dıştan görünen tarafı, yüzü.
(Kubbealtı) -...Van
denizinin sathı
Bahr-i sefid sathından... -...Van'a
geldiği vakit sath-ı bahrdan...
(Metne bkz.)
*Semere:
i. (Ar. Ѕemere):
mec. Beklenen
sonuç, netîce. (Kubbealtı)
*Sevâhil:
i. (Ar. sāḥil’in
çoğul şekli sevāḥil) Kıyılar,
sâhiller. (Kubbealtı)
-Ş-
*Şark:
Doğu. (Kubbealtı)
*Şarkî:
sıf. (Ar. şarḳ “doğu”
ve nispet eki -і ile şarḳі) Doğuyle
ilgili, doğu tarafında bulunan. (Kubbealtı)
*Şâyan:
sıf. (Fars. ṣāyesten “lâyık
olmak”tan şāyān) Lâyık,
değer, yakışır. (Kubbealtı)
-Dikkate
şâyan: Dikkate değer (metne bkz.).
*Şecâat:
i. (Ar. şecā‘at) Yiğitlik,
yüreklilik, cesâret. (Kubbealtı)
*Şecî:
sıf. (Ar. şecā‘at “cesur
olmak”tan şecі‘) Cesur,
yürekli, yiğit. (Kubbealtı)
*Şedit:
sıf. (Ar. şiddet “sert,
güçlü olmak”tan şedіd).
Şiddetli. (Kubbealtı)
*Şimal:
i. (Ar. Şimāl).
Dört ana yönden biri, yüzünü doğuya dönen kimsenin sol
tarafına düşen cihet, kuzey. (Kubbealtı)
*Şimâlî:
sıf. (Ar. şimāl “kuzey”
ve nispet eki -і ile şimālі). Şimalle,
kuzeyle ilgili, kuzeye âit, kuzeye mensup.
*Sual:
i. (Ar. Su’āl).
Soru. (Kubbealtı)
*Sûret:
i. (Ar. Ṣūret).
Gözün ilk bakışta gördüğü şey, dış görünüş, şekil,
biçim. (Kubbealtı)
-T-
*Taht-ı tebaiyet
:
emir
ve hakimiyet altına girmek. (Metne bkz.)
*Tahkim
etmek: Kuvvetlendirmek,
sağlamlaştırmak. (Kubbealtı)
*Takrîben:
(Ar. taḳrіb’in
tenvinli şekli taḳrіben) Yaklaşık
olarak, aşağı yukarı, tahmînen. (Kubbealtı).
*taht-ı
kumandası:
kumandası altında. (Metne bkz.)
*Tarik:
i. (Ar. Ṭarіḳ).
Yol. (Kubbealtı)
*Tasdik:
i. (Ar. ṣidḳ “gerçeği
söylemek, gerçek olmak, doğru kabul etmek”ten taṣdіḳ).
Doğru ve yerinde bularak kabul etme, onaylama, onama, tasvip etme.
(Kubbealtı)
*Teaddî:
i. (Ar. ‘adv
– ‘udvān “zulmetmek,
haddi aşmak”tan te‘addі).
Birinin hakkına tecavüz etme, saldırma; Zulmetme, hak ve insaf
sınırını aşma. (Kubbealtı)
*Tefrik:
. (Ar. farḳ “ayırmak”tan tefrіḳ).
Ayırma, ayrılma; Ayırt etme, ayırt edilme, farklı tutma.
(Kubbealtı).
*Tenbîhat:
Tembihler. (Kubbealtı)
*Tercüme
Etmek: (Ar.i. terceme
+ Türk. Etmek, eylemek): Bir dilden başka bir dile çevirmek.
(Kubbealtı)
*Teshir:
i. (Ar. suḫriyy “zorla
yaptırmak”tan tesḫіr) Ele
geçirme, emri altına alma, kendine tâbi kılma, zaptetme.
(Kubbealtı)
*Tevârih:
i. (Ar. tārіḫ’in
çoğul şekli tevārіḫ) Târihler.
(Kubbealtı).
*Tigris:
Dicle Nehri. Eufrates(Ayrıca bkz.)
-V-
*Vak’a:
i. (Ar. vaḳ‘a).
Olan, vukū bulan, ortaya çıkan her türlü durum, hâdise, olay.
(Kubbealtı)
*Vâkıf
olmak: i.
ve sıf. (Ar. vuḳūf “anlamak,
haberdar olmak”tan vāḳif
+
Tr. Olmak).
Bilmek, öğrenmek, haberdar olmak; Hakkıyle bilmek, âgâh ve
haberdar olmak. (Kubbealtı)
*
Vâki:
sıf. (Ar. vuḳū‘ “meydâna
gelmek”ten vāḳi‘). Olan,
vukū bulan.
-Vâki
olmak: Meydana gelmek, vukū bulmak. (Kubbealtı)
*Vakit:
i.
(Ar. vakt). 1. Zaman; 2. Devir. (Kubbealtı)
*Vasâit-i
nakliye: Nakliye
araçları, vasıtları. (Metne bkz.)
*Vâsi:
sıf. (Ar. vus’at “geniş
olmak”tan vāsi‘).
Geniş.
(Kubbealtı).
*Velhâsıl:
bağl. (Ar. ve, harf-i
târif el- ve ḥāṣıl’dan ve’l-ḥāṣıl) Sonuç
olarak, sözün kısası, kısacası. (Kubbealtı)
-Z-
*Ziyâde:
sıf. (Ar. Ziyāde).
1. Fazla, çok; 2. (-den) Daha
çok. (Kubbealtı)
27 Ocak 1880 sayılı Yunan harfli Türkçe Angeliaforos
Kürtler ve Kürdistan Metni
Kürtler ve Kürdistan Metninin Devamı
Târih yazan kimse, târihçi. (Kubbealtı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder