DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

19 Kasım 2019 Salı

DENİZLİ TARİHİ


DENİZLİ TARİHİ


1. DENİZLİ COĞRAFYASI

Türkiye’nin Ege Bölgesi’nde yer alır. Yüzölçümü 11.874 km2 olan Denizli ili kuzeyde Uşak, doğuda Afyonkarahisar ve Burdur, güney ve güneybatıda Muğla, Batı’da Aydın, Kuzeybatıda da Manisa illeriyle çevrilidir. Güney ve güneydoğu kesimleri Akdeniz Bölgesi’nin sınırları içinde kalır.[1] Hafif meyilli bir arazi üzerinde olup deniz seviyesinden 400 metre yüksekliktedir. Cenup tarafı 3000 metreyi geçen dağlarla çevrilmiş olup şimal cihetinde garbe doğru genişleyen bir ova uzanır.[2] Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgeleri arasında bir geçit görevi üstlenir. Bu yönüyle de güneybatı Anadolu bölgesinde kavşak bölge durumundadır.[3] 
Antik coğrafyacı Strabon Bölgeyi “Colossai’nin üst kısmında Cadmos dağı bulunur ve orada Lycos nehri ile dağın ismini taşıyan bir nehir akar. Fakat Lycos birçok yerde yer altından akar ve sonra yüzeye çıkınca diğer nehirlerle birleşir. Bu husus ülkenin depremlere neden olan boşluklarla dolu olduğunu gösterir.”[4] 

2. DENİZLİ ADI

Bir rivayete göre Denizli’nin suyu boldur. Yer yer pek çok güzel gölcükler görülür. Suları deniz suyuna benzediği için bu ile Denizli denilmiştir. Diğer bir rivayete göre Denizli’yi Türkmen Boylarından Tonguzlu Beyi bir Türk şehri haline getirmiştir. Tonguzlu zamanla Dengiz, bilahare Denizli olmuştur.[5] Tonguzlu adı yanında Laodekeia kentinden gelen Ladik ismi de kayıtlarda kullanılmıştır. İbn Bibi 1277 yılı olayında Ladik ismini zikreder. Baybars Mansuri de 1255 ve 1262 tarihlerinde Tonguzlu ve Tonuzlu isimlerini vermektedir. Selçuklu kayıtlarında Tonuzlu ve Ladik isimleri verilmektedir. 16. Yy. kadar Ladik ve Lazikiyye isimleri devam etmiştir. İbn Battuta, 1333 yılında ziyaret ettiği Ladik şehrine aynı zamanda Donguzlu denildiğini söylemektedir. Timur’un resmi tarihçileri, Donguzluğ ve Tenguzluğ diye kaydetmişlerdir. 15 ve 16. Yüzyıllarda kullanılan Tonuzlu veya Tunuzlu imlası 16. Yüzyılda şüphesiz birden olmadan Denizli imlasına geçmektedir. Cihannumada suların çokluğu ve gürlüğü ile bu ismi aldığı şeklinde izah etmiş bu izah umumiyetle kabul görmüştür. Ancak İbn Batuta doğru olarak bunun “domuzlar şehri” manasına geldiğini kaydetmiştir. Bu da Denizli Hristiyanları elinde iken ahalisi çok domuz beslediklerinden Türkler “Tonuzlu” diye ad koymuşlardı şeklinde izah edilmiştir. Fakat Denizli, Türkler zamanında inşa edilmiş bulunuyordu. Diğer taraftan, 16. yüzyılda mevcud olduğuna kaydedilen “Tonuzlu Pınarı” yöreye ve üzerinde kurulan şehre ismini vermiş olabilir.[6] 

3. DENİZLİ TARİHİ

3.1. Eskiçağ Tarihi

M.Ö. 2500 yılında Luviler’in istilasına uğrayan Denizli, daha sonra Hitit İmparatorluğu toprağı olmuştur. Hititlerin yıkılışından sonra Frigya, sonra da Lidyalılarca ele geçirilmiştir. M.Ö. 6. asırda Persler işgal etmiş, M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Anadolu ve İran’ı istila edince, Makedonya İmparatorluğuna dâhil olmuştur. İskender’in ölümü ile imparatorluk parçalanmış, bu bölge Asya İmparatorluğu kısmında kalmıştır. Roma İmparatorluğu M. S. 395’te ikiye bölününce, bu bölge Doğu Roma(Bizans)nın payına düşmüştür.[7] M.S. 7. Yüzyıldan sonra bölge önemini kaybetmiştir.[8] 
Denizli’de ilk yerleşim bugünkü şehir merkezinin yaklaşık 6 km kadar kuzeyinde, Eskihisar civarında Diospolis adını taşıyan bir yerde başlamış.[9] Diğer önemli kentlerden Hierapolis ve Laodekia ayrı başlıklar ile ele alınmıştır. 

3.1.1. Hierapolis

İyonların kaplıca şehri olan Hierapolis, M.Ö. 1900 yılında depremde yıkılınca Bergama Kralı Eumenes yeniden inşa ettirmiştir. Bölgeye Türkler Pamukkale adını vermişlerdir. Sıcak ve kireçli suyun akması sırasında oluşturduğu, basamak basamak donmuş çanaklar gibi görünen tranvertenler alanı vardır.[10] M.S. II ve III. yüzyılarda Roma devrinde en parlak dönemini yaşamıştır. Bizans döneminde metropol olarak görülmektedir. M.S. 1354’te olan depreme de terk edilene kadar yaşam vardı.[11] 
Seleocidler tarafından kurulmuş ve bölge 'daha sonra M.Ö. 190 yılında Ättalld'ler tarafından ele geçirilmiştir, 'Kutsal Şehir" anlamına gelen Hierapolis, M.Ô. 129 yılında Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Antik şehir merkezinde günümüzde görülen kalıntıların çoğu Roma, dönemindeki yapılaşmaya aittir1 (Bean, 1971). Şehir1 MS. 12. yy’ da şimdiki sahibi Türklerin eline geçmeden önce Bizans, Arap, Türkmen ve Selçuklu hâkimiyetinde kalmış ve muhtemelen M.S. 12. yy' dan dan sonra çevre şehirlerdeki insanların Denizli'ye göç etmeleri sonucu, Hierapolis'te terk edilmiştir.[12]

3.1.2. Laodikeia

Türklerin “Ladik” dedikleri bu şehir, Diopolis ve Rhoas şehirlerinin harabeleri üzerine kurulmuştur. Şehir daire şeklinde bir kale içindedir. Üç giriş kapısı vardır. M.Ö. 3. asırda kurulmuştur.[13] Denizli’nin günümüzdeki yerinden 6 km kuzeyde bulunur. Bölgenin merkezi durumundadır. Güneyden, kuzeyden, batıdan ve doğudan gelen yolların kesiştiği düğüm noktasıdır. Şehir Selexukos Kralı Antiokhos tarafından inşa ettirmiştir ve şehre karısı Laodikeia’nın adı verilmiştir. M.S. 60 yılındaki büyük depremde bölgedeki kentlerin hepsi yıkıldı ve tekrar imar edildi. Laodikiea, Roma İmparatorluğu’ndan yardım almadan kendi kendini imar etmiştir. M.Ö. I. Asırda Romalıların eline geçmiş ve Hristiyanlık burada yayılmaya başlamıştır. Roma devrinde Laodikiea’nın da üzerinde bulunduğu, bir taraftan Efesos’a diğer taraftan da kuzey Suriye’ye kadar uzanan yolun gelişmesi, şehrin bu devirde en parlak dönemini yaşamasına imkan hazırlamıştır. Roma idaresi altında, Phrygia’nın en önemli merkezlerinden birisi haline gelmiştir. Bizans’ın hâkimiyetinden sonra 1094’de Selçukluların eline geçmiştir.[14] Bugünkü Denizli’ye 7. yüzyıldan itibaren taşınmaya başlamıştır.[15] 

3.2. Ortaçağ Tarihi

3.2.1. Denizli’nin Türklerin Eline Geçmesi

Denizli'de Türkler ilk defa 1070 yılında görüldüler. Afşin Bey hem bir takip görevini yerine getirmek hem de Anadolu içlerinin durumunu anlamak amacıyla yaptığı akınlarla Honaz'a kadar gelmiş ve burayı almışsa da bu hâkimiyet geçici olmuştur.[16] XII. yüzyılda Denizli Bizans ile Türkler arasında sürekli el değiştirmiştir. 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra tamamen Türk topraklarına girmiştir).1096 haçlı seferi sonrasında şehir tekrar Bizans'ın eline geçti, fakat az sonra yeniden Türklere intikal etti. 1119 yılında Bizans imparatoru Ioannis Komnenos Selçuklu kumandanı Alp Kara'nın üzerine yürüdü. Alp kara düşmanı durduramayınca Bizans Denizli'yi ele geçirmiştir. Sonraki yıllarda Türkler güneyden ve doğudan Laodeikia üzerine sık sık akınlar düzenlediler. 1176'da Bizans imparatoru Manuel Komnenos Selçuklulara saldırmış ve yenilmiştir. Sonraki yıllarda Türkler daha batıya akınlar düzenlemeye başladılar. 1190'da Haçlılar Denizli'den geçerken Türkmenlerin saldırısına uğradılar. Denizli yöresi kesin olarak XII. yüzyıl sonlarında meydana gelen olaylar sonucu Türklerin eline geçer ve bu fetihler halk arasında efsane ve rivayetlere konu olmuştur. Denizli yöresinin Türklerin eline geçmesiyle ilgili olarak Bizans ve Selçuklu kaynakları farklı bilgiler vermektedir. Genel olarak kaynaklar Denizli ve Honaz'ın fethini 1206 olarak betimlemektedirler. Bizans kaynaklarında ise bu fetih 1196 olarak görünmektedir. Zamanla doğudan gelen Türkmenler batıya ilerlemedikleri için Tavas yöresi içinde yayıldılar ve çoğaldılar. Selçuklular devrinde evvelce Anadolu'nun güneyden kuzeye uzanan ticaret yolları inkişaf yüz tutmuştu. XIII. yüzyıl başlarında Denizli bölgesi Türklerin eline geçtiğinde yörenin en önemli merkezi Honaz idi. Bu tarihlerde Denizli'deki iskan da gelişmeye başlamıştı.[17]
XIII. yüzyıl ortalarında ise Denizli şehri büyük ölçüde imara sahne olmuş, birçok medrese, han, mescid ve binalarla süslenmiştir. Zamanla Denizli'de Selçuklu gücünün gerilemesi üzerine Türkmenler 1291'de yeniden ayaklandılar. Bu sırada İlhanlı tahtında da çekişmeler başlamıştı. Yöreye XIII. yüzyıl sonlarından itibaren İlhanlılar'ın daha önem verdikleri görülmektedir. Denizli beyleri Germiyan, Hamid, Menteşe ve Aydınoğulları'na karşı çok dikkatli bir siyaset takip etmekteydiler.[18] Bu sırada Germiyan ile Aydınoğulları arasında iyi münasebetler mevcuttu. Buna karşılık Hamid ile Germiyan beyi arasında büyük bir çekişme vardı. Germiyanlılar nüfuslarını gün geçtikçe güneye doğru yamaktaydılar.[19]
Bu yıllarda Denizli beyleriyle batıdaki Aydınoğulları arasında da yakın ilişkiler kurulmuş olup Denizli batıdaki Ayasuluk ve İzmir limanları yoluyla dış ticarete iştirak etmekteydiler. Anadolu'da bu şekilde bağımsız beyliklerin oluşması İlhanlılar tarafından hoş karşılanmadı. Nitekim Anadolu İlhanlı valisi Çoban Bey gibi oğlu Timurtaş Bey de başkaldıran Anadolu beylerinden Eşref ve Hamidoğulları üzerine sefer açtı. Bu sefer sırasında Denizli'ye uğrayan Timurtaş Bey'in gelişiyle ilgili olarak Aydınoğlu Umur Bey'e ait bir farsça kitabe mevcuttur. Timurtaş Bey'in Mısır'a kaçmak zorunda kalışı Denizli yöresinde Germiyanoğulları'nın etkisinin artmasına yol açmıştır. Ancak İnanç Mehmed Bey nispeten küçülen topraklarında İlhanlılar'a karşı yarı bağımsız durumunu devam ettirmiştir. İnanç Mehmed Bey'den sonra oğlu Murad Arslan Bey beyliğin başına geçmiştir. İnançoğulları bu devirde hem kültür hayatı hem de iktisadi yönden hayli ileri gitmiştir. Buna bağlı olarak Kur'an'ın bir Türkçe tercümesi yapıldığı gibi yine bu bey ve ondan sonra yerine geçen İshak Bey zamanında Denizli'de sikke kestirilmiştir. 1365'lere gelindiğinde Germiyanlılar'ın hâkimiyetlerini Denizli şehrine de yaydıkları anlaşılmaktadır.[20] XIII. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren, burası bir Selçuklu vilayeti, ''Ladik Serlerkeşliği'', haline girmiş ve lakabı da ''Dar üs-sagr'' olmuştur. XIV. yüzyılın ilk yarısında, şimdi Denizli vilayeti üzerinde yaşayan Türkmenleri akraba oluşuna rağmen, birlikden uzak, hayali parçalanmış bir durum arz etmektedir. Bu sahadaki beylikler ve kapladıkları alanlar şöyledir;
1-İnançoğulları Beyliği ki bu beylik sadece Denizli'nin kurulduğu düzlüğü ihtiva etmektedir.[21]
2-Germiyanoğulları, Honaz'dan itibaren Buldan taraflarına kadar uzanan sahaya hâkimdirler. 1370'lerden sonra Babadağ-Honaz dağı hattının kuzeyi de kesin olarak Germiyan hâkimiyetine girmiştir.[22]
3-Hamidoğullarıda Yörendağı-Bozdağ'ın doğusundaki sahaya Karaağaç mıntıkasına sahiptirler.
4-Tavas Beyliği de, Babadağ'ın güneyindeki araziyi, şimdiki Tavas ve Kale kazalarının sahalarını kaplamaktadır. Burası sonradan Menteşoğullarının hâkimiyetine girmiştir.[23]

3.2.2. Osmanlı Hâkimiyetine Girmesi

İnançoğullarının 1277 yılında Sebahattinoğulları’nın yönetimine girmesi ile beraber yöre 1390 yılında Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı Devleti topraklarına katıldı. Bayezid’in Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesi ile beraber 1411 yılında Germiyanoğulları’na bağlı kaldı. Germiyanoğulları’nın kısa süreli yönetiminin ardından 1429 da kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı.[24]
Mevcut kaynaklara göre İnançoğulları’nın hangi tarih Germiyanoğulları idaresine girdikleri kesin olarak tespit edilmemekle beraber, Denizli Ulu Camiinin tamirine dair bir kitabe konuyu önemli ölçüde aydınlatmaktadır. Buna göre Denizli ve civarında 1366 yılında meydana gelen deprem ile beraber harap olan camii 1368-69 yılları arasında Germiyanoğlu Süleyman Şah tarafından onarılmıştır. Buda gayet açık bir şekilde Denizli’nin Germiyanoğulları’na geçtiğini göstermektedir. İnançoğullarının ilhakıyla topraklarını önemli ölçüde genişletmiş olan Süleyman Şah, bir taraftan Karahanlılar bir taraftan sürekli genişleyen Osmanlılara karşı ayakta kalabilmek için çareler aramaya başlamış ve kızı Devlet Hatun’u I. Murad’ın oğlu Yıldırım Bayezid’e gelin etmek suretiyle Osmanlılar ile akrabalık tesis etmiştir. Bu evlilik ile birlikte Süleyman Şah Germiyan İlinin önemli bir kısmını Devlet Hatun’a haciz olarak vermesiyle beraber beyliğin bir bölümü Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.
1381 yılında bu gelişme üzerine Şehzade Bayezid buraya tayin olunmuştur. I. Murad’ın ölümü üzerine tahta geçen Bayezid ilk iş olarak kardeşi Yakub’u katletmesini bahane ederek ittifak kurmuş olan başta Hamid, Saruhan, Menteşe ve Germiyanoğullarının söz konusu ittifakını bertaraf etmek oldu. Nitekim Yıldırım başta Rumeli tarafını güvence altlına alarak bu ittifakı bertaraf etmiş söz konusu beylikler Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Denizli’de böylelikle Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. 
Ancak 1402 yapılan Ankara Savaşı sırasında İpsala Kalesinden kaçan Germiyanoğlu Yakub Bey ile birlikte toprakları daha önce Osmanlılar tarafından ilhak edilmiş olan diğer Anadolu Beyleri Timur’un yanında yer almış ve Timur’un savaşı kazanmasıyla topraklarını geri almışlardır. Böylece Denizli’de 1390 dan beri devam eden Osmanlı hakimiyeti son bulmuştur. Savaştan sonra Timur 1402 Temmuz ayında Denizli’ye gelerek burada bir müddet konaklamıştır.
Denizli’nin Germiyanoğulları ile birlikte Osmanlı idaresi dışında kaldığı bu dönem yaklaşık 26 yıl sürmüştür. Kaynaklardaki bilgilere göre Germiyanoğlu Yakub Bey bu ara zaman zaman Osmanlılara karşı Karamanoğulları ile birlikte hareket etse de II. Murad’ın kendisine gösterdiği yakınlığın etkisi ile 1427-1428 de Edirne’de kendisini ziyaret ederek topraklarını vasiyet etmiş ve bağlılığını bildirmiştir. Kütahya’ya döndükten bir yıl sonra vefat ettiğinde Germiyan ili vasiyeti gereği Osmanlı idaresine geçti.[25] Fatih zamanında Kütahya Sancağı içinde yer alan kaza olarak görülmektedir.[26] Yavuz döneminde de Kütahya Sancağı Kanunnamesinde kaza olarak ismi geçmektedir.[27]
Son olarak Osmanlılar döneminde Denizli ile ilgili olarak Tanzimat döneminde Aydın vilayeti Aydın sancağına bağlı olan Denizli 1883’te sancak yapılmıştır. Sancak merkezinin belediyesi 1876 yılında kuruldu. Kurtuluş Savaş’ında Kuvayy-ı Milliye örgütlenmesinde de önemli rol oynamıştır.[28]

4. CUMHURİYET DÖNEMİNDE DENİZLİ

Denizli`de ilk Belediye teşkilatı 1876`da kurulmuştur. Bu tarihlerde Denizli, mülki bölünmede Aydın Livasına bağlı bir kaza merkezidir. 1883’te Sarayköy, Buldan ve Tavas İlçelerinin bağlanmasıyla "Sancak" haline getirilen Denizli, 1884’te Acıpayam ilçelerinin katılımıyla Aydın`a bağlı mutasarrıflık, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuyla da il olmuştur.1927`de yapılan ilk nüfus sayımına göre, il merkezinde 15.704 kişi sayılmıştır. Cumhuriyetten önce bir köy karakteri gösteren Denizli, dar sokakları, çamurlu ve ışıksız yolları, çoğu çıkmaz sokaklarda yer alan bahçeler arasındaki tek katlı evleri ve "Kale içi" civarındaki iş yerleri ile henüz gelişimini başlatamamış bir kentti. Zengin evleri ve konakları bile iki kattan fazla değildi. Nitekim 4 Şubat 1931`de Denizli`ye gelerek bugün Etnografya Müzesi olarak kullanılan binada bir gece kalan Atatürk, o günkü Denizli`yle ilgili olarak "Büyükçe bir köy" ifadesini kullanmakla Denizli`nin mahrumiyetini vurgulamıştır. Şehirde belediye hizmetleri çok yetersizdi, Yolun olmadığı yerde en iyi araç at ve eşekle bunların çektiği çardaklı araba ve faytonlardı. Denizli, bu kendine özgü ticari, kültürel ve toplumsal yapısıyla bir kapalı ekonomi gösteriyor, atılım ve gelişimin başlayabilmesi.için 1950`li yılların gelmesi gerekiyordu.Yeni yeni okulların açılmasıyla gelişen kültür hayatının yanında fabrikaların açılması ve duyulan işçi ihtiyacı ile il merkezi, özellikle 1950 yılından sonra hızlı bir tempo ile büyümeye başlamıştır. Bu hızlı gelişmenin ortaya çıkardığı yeni yeni sorunlara karşı hazırlıksız olunması, hizmetlere ulaşabilmede güçlükler yaratmıştır. İmarlı gelişme, altyapı ve benzeri hizmetler bunların başında gelmektedir. Bugün Denizli`nin gelişimi, teknolojik ilerlemelerden de yararlanılarak daha planlı ve programlı bir imarlaşma yoluna girmiş bulunuyor. 1976 yılında meydana gelen deprem, birçok binayı oturulamaz hale getirince ya da yıkınca, bu afetin ardından geniş yollar açılmış, hızlı bir yapılaşma başlamış ve bugün Denizli, Ege Bölgesinde İzmir`den sonra ikinci büyük kent konumuna gelmiştir. Bugün Denizli, eğitim kurumlarıyla, sanayi, tarım, turizm gibi iş kollarındaki örnek ilerlemeleriyle ve modernleşerek büyüyen yerleşim alanlarıyla Atatürk`ün görmeyi arzuladığı şehir kimliğine kavuşmuştur.[29] 




[1] AnaBritannica, (Editör Bşk. Dale H. Hoiberg), c. 7, İstanbul 2004, s. 150; Tuğberk Seçkin, Gülsüm Çıracı vd., Denizli İşgücü Piyasası Analiz Çalışması, İstanbul 2012, s. 3.
[2] Hayat Ansiklopedisi, c. 3, İstanbul 1932, s. 69; N. Orhan Baykan, “Denizli İlinde Kuraklık ve Babadağ’ın Durumu”, I. Babadağ Sempozyumu Tarihte ve Günümüzde Babadağ, Denizli 1999, s. 84-85.
[3] Mustafa Arslan, “Geçmişten Günümüze Denizli Folkloru”, Denizli Tanrıların Kutsadığı Vadi, (Haz. Filiz Özdem), s. 306; Turan Gökçe, XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Lazıkkıyye(Denizli) Kazası, Ankara 2000, s. 15-20.
[4] Celal Şimşek, “Antik Dönemde Babadağ Çevresi”, I. Babadağ Sempozyumu Tarihte ve Günümüzde Babadağ, Denizli 1999, s. 322.
[5] Berikan Tarih Ansiklopedisi, (Derleyen: Yusuf Karaca), c. III, Ankara 2002, s. 218.
[6] Tuncer Baykara, Denizli Tarihi(1078-1459), İstanbul 1969, s. 43-45; Gökçe, age., s. 15-20.
[7] Berikan Tarih Ansiklopedisi, s. 218; Denizli-Pamukkale Turistik Yerleşme Düzeni, (Haz. Güray Açıl, Vahide A., vd.), Denizli 1966, s. 24.
[8] Şimşek, agm., s. 324.
[9] Sehan Oksay, “Tanrıların Kutsadığı Vadi”, Denizli Tanrıların Kutsadığı Vadi, (Haz. Filiz Özdem), s. 420.
[10] Türk Ansiklopedisi, c. XIII, Ankara 1966, s. 73.
[11] Berikan Tarih Ansiklopedisi, s. 220; Şimşek, agm., s. 323; Gökçe, age, s. 24
[12] Erhan A. Unal, “Pamukkale(Hierapolis) de Arkeologlar Tarafından Yanlış Yorumlanan Jeolojik Yapılar”, Jeoloji Mühendisliği, sy. 49, Kasım 1996,  s. 35
[13] Berikan Tarih Ansiklopedisi, s. 220.
[14] Denizli-Pamukkale Turistik Yerleşme Düzeni, s. 24; kentin imarı için bkz. Şimşek, agm., s. 322-323; Gökçe, age., s. 25-26.
[15] Necati İnceoğlu, “Denizli’de Sivil Mimari”, Denizli Tanrıların Kutsadığı Vadi, (Haz. Filiz Özdem), s. 249.
[16] Gökçe, age., s.26; Baykara, age., s. 13.
[17] Gökçe, age., s. 27-33; Baykara, age., s. 14-23.
[18] Gökçe, age., s.
[19] Baykara, age., s. 36-38. Gökçe, age, 34-35.
[20] Ali Sevim, Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, Ankara 1989, s. 287-288.
[21] Gökçe, age., s. 38; Sevim, Yücel, age., s. 205.
[22] Gökçe, age., s. 34. Sevim, Yücel, age., s. 288.
[23] Baykara, age, s. 54-56.
[24] Ana Britanica, agm., s.152
[25] Turan Gökçe, age., s. 34-36.
[26] Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuk Tahlili, c. 1, İstanbul 1990, s. 626.
[27] Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuk Tahlili, c. 3, İstanbul 1990, s. 177.
[28] Ana Britanica, s. 152


5. DENİZLİ SOYSO-EKONOMİK TARİHİ

Dericilik sanatı çok eskiden beri sürmektedir. Ayakkabıcılık, saraçlık, kitap cildi, hayvan koşumları, silah aksesuarları gibi ürünler ile değişik renk ve kalitede deri üretilmekteydi. Dericilik sanatı, Ahilik kurumunun devamı şeklinde yapılanmasını sürdürmüş köklü bir geleneğe sahip olmuştu. Yörede devam eden köklü sanatlardan biride demircilik sanatıdır. Demirciler tarım, ev ve savaş aletleri yapımından el sanatı ürünlerine kadar çok çeşitli üretim yapılmaktadır.[1] Çok eski dönemlere dayanan Denizli dokumacılığı bugünde sürmektedir. Pamuklu kumaş ve iplik üretimi yapılır. Bunun yanında her sokakta birkaç kadının urgan büktüğünü görmek mümkündür. Geçmişten günümüze dayanan bir başka meslekte urgancılıktır. Topraktan imal yapan testiciler, camız ve koçboynuzundan tarakçı mesleği görülür. Gümüş ve simli tellerin tül yada tülbende işlenme sanatı olan Tel Kırma vardır.[2] 
Denizli ekonomisinin, genelde imparatorluk merkezi Roma için üretilen maddeler hem pahalı hem de az üretilen lüks özelliktedir. Deri, tekstil ve kozmetik ürünler dönemin kaynaklarında geçiyor. 13. Yüzyılda Bizans ve Selçuklu sikkelerinin beraber kullanıldığı kaydedilmiştir. Beylikler Dönemi’nde de canlı ticari hayatın devam ettiği görülüyor. İbn Battuta, 1332’de Denizli’yi mamur kentler arasında sayıyor. Ahilik kurumu sonrasında Dokumacılık, bıçakçılık dericilik gelişiyor. Çeşitli pazarlara, han ve kervansaraylara rastlanmaktadır. Kapitülasyonlar sonucu Denizli dokumacılığı ortadan kaldırma noktasına getirmiştir.[3] 
Şarap imalatının Antik Dönem’e dek uzandığı görülür. İdeal bir üzüm yetiştirme bölgeleri çevrede vardır. Türkiye’nin en ideal şarap üretim bölgeleri olduğu söylenir.[4] Antik dönemden ev dokuma üretiminden söz edilir. Evliya çelebi seyahatnamesinin 9. Cildinde dokuma özelliğini anlatır.[5] Bıçakçılıkta görülen meslekler arasında sadece bir kasabasında zamanında 270 atölye olduğu söyleniyor. Osmanlı’nın her türlü kılıç, hançer ve palasını üreten yer.[6] Bakır atölyeleri ve bakır çarşıları için ürün üretiliyordu.[7]
Denizli’de Mevlevilik ile ilişki görülmektedir. 1319’da Ulu Arif beyin Denizli merkez ile ilişkisinden anlaşılmaktadır.[8] Denizli'nin Türkleşmesi devirlerinin fikri ve içtimai hayatını aydınlatacak malumatımız azdır. Ancak ahilik, mevlevilik ve bektaşilik münasebet ve mücadelelerini kısmen görebiliyoruz. Denizli çevresinde bektaşiliğin yayıldığını, bunun daha çok Karaağaç ve Tavas yöresinde olduğunu tahmin ediyoruz. Ahilerin ictimai hayatına sahip olduğu Denizli’de Beyler ve yüksek tabaka mevlevi idiler. Karaağaç yöresinde de ahilerin bulunduğunu biliyoruz. İnançoğulları Mevleviliğin başlıca sahipleri ve koruyucuları olmuşlardır.[9] Ulu Arif’i büyük bir hürmet ile karşılamışlardır. Denizli’de iki büyük Yörük gözükmektedir. Kayı ve Çoban Yörükleridir.[10] 
1909 yılında Hülasa gazetesi, 1910’da Kahraman gazetesi, 1914’de Sanihat gazetesi çıkarılmıştır. Vifad ve Pehlivan oğlu adında gazeteler yayınlandığı hakkında bilgiler vardır. 1914’de çıkarılan bir başka gazete Şafak gazetesidir. Vicdan ve Kasatura ardından çıkarılmıştır. 1918’de şafak gazetesi tekrar çıkarılmıştır. Denizli Basın Tarihinin başlangıcı bu şekilde takip edilmektedir.[11]
5.1. Osmanlılar Döneminde Denizli’de Sağlık Hizmetleri
Denizli iline ait Şeriye (Kadı) Sicillerinin incelenmiş, sağlık uygulamalarına ait olunan belgeler Türkçeye çevrilerek değerlendirilmiştir. Hekimler görev yapabilmek için mutlaka hekim başının onayını almak zorundaydılar.
1848 tarihli belgeye göre Denizli halkı toplumunda sıtma, çocuklarında çiçek salgını olması üzerine bir doktor bulamadıkları şikâyetiyle başkentten bir doktor talep etmişlerdir. Denizli ve çevresini tanıyan hekim Ligor Denizli’de aylık 2.000 kuruş ücret ile çalışmak için dilekçe vermiştir.
Tanzimat’tan sonra iki türlü Osmanlı vatandaşı hekim tipi orta çıkmıştır. Bunlardan birincisi Batı’daki tıp fakültelerinde eğitim görmüş gayrı Müslimlerin oluşturduğu grup ikincisi de Tıbbıye-i Şahaneden mezun olan Müslüman ve gayrı Müslüm doktorlardır. Batı’da eğitim gören doktorların mesleklerini daha rahat icra ettiğini görmekteyiz.[12]
Günümüzde zaman zaman yaşanan sahte doktor problemi o dönemde de yaşanmıştır. Denizli’den on Müslüman on Hristiyan vatandaş tarafından gönderilen 21 Ağustos 1866 tarihli dilekçede aşağıdaki hususlara değinilmiştir.
Yunan vatandaşı olup üç seneden beri Denizli’de ikamet ederek icray-ı tababet eden ve elinde diploma bulunmayan Perikli adlı kişinin muayene ve tedavi ettiği hastaların telef olduğu, kurtulanlarında hastalıklı kaldığı belirtilerek bu kişinin Denizli’den uzaklaştırılması istenmiştir.
Buna karşılık olarak Denizli ve Sarayköy’de 1911 tarihinde ortaya çıkan Hindistan menşeli kolera salgınında hükümet hekimi Hüseyin Bey ve belediye hekimi Kostaki Efendi dinlenmeden hastaların tedavilerine koşturmuşlardı.[13]

5.2. Denizli’ de Turizm

Anadolu Yarımadasının güneybatı, Ege Bölgesinin doğusunda yer alan Denizli, muhteşem bir coğrafyaya sahiptir. Ege, İç Anadolu ve Akdeniz Bölgeleri arasında bir geçit konumundadır. Denizli, antik dönemde bir geçiş ve kavşak noktası, ticaret ve haberleşme merkezi iken günümüzde de aynı özelliğini koruyan nadir İllerden biridir. Antik dönemin önemli yerleşim bölgesi olan Lycos Vadisi içinde yer alan İlimiz, verimli toprakları, tarihi, arkeolojik ve doğal güzellikleri yönünden zengin bir yapıya sahiptir. Tekstil, ticaret, sanayi ve tarım sektörlerindeki hamlelerin yanında son yıllarda özellikle doğa harikası Pamukkale ve diğer kültür-turizm değerleri sayesinde turizm sektöründe Ülkemizin önde gelen destinasyon İllerinin başında gelmektedir.

5.2.1. Doğanın Düşsel Mucizesi Pamukkale

Türkiye’nin favori destinasyonu, Denizli turizmindeki baş aktör olan Pamukkale; günümüzde Hierapolis Antik Kentiyle buluşmuş, UNESCO Dünya Kültür Mirasına dâhil olarak, dünyanın sayılı turizm cazibe merkezi unvanını almıştır. Pamukkale de turizm gelişimi 1960’ lı yıllarda başlamış, çevre kirliliğinin ve tahribatların en aza indirgenmesi, Koruma-Kullanma dengesinin sağlanabilmesi ve bölge turizminin geliştirilmesi amacıyla 1991 yılında Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı uygulanmaya başlamıştır. 1957 de bu alana yıllık ziyaretçi sayısı yaklaşık olarak 10.000 kişi iken, halkın ilgisinin artması ve Türkiye’nin bir turizm merkezi haline gelmesiyle birlikte Pamukkale ülkemizin önde gelen destinasyonu olmuş ve günümüzde gelen ziyaretçi sayısı 2,5 milyonu bulmuştur.
Pamukkale’yi İlk gördüğünüzde pamuğa ya da buluta benzetmeniz doğaldır. Yakınlaştığınızda ise şifalı termal suların sanatçı kimliğine bürünerek binlerce yıllık uğraşısı ile oluşturduğu travertenler ve bulutların üzerine kurulmuş gibi görünen Hierapolis Antik Kenti ile karşılaşırsınız. En az 10 bin yıllık bir yerleşkeye sahip bölgenin yazılı tarihi M.Ö. 190 olarak kayıtlıdır. Şehrin bu bölgeye kurulmasının sebebi de şifalı termal sudur. Pamukkale travertenlerinin uzaktan görünümü, binlerce metre yükseklikteki bulutların size yakınlaşması ya da bembeyaz kar kristallerinin kapladığı ışıldayan katmanlı tarlalar gibidir. Mesafe yakınlaştıkça bulutsu karların üstünden berrak suların aktığını görürsünüz. Teninizle hissettiğinizde ise bunun bambaşka bir doğa dokusu olduğunu ve benzersiz bir deneyim yaşadığınızı anlarsınız. Böylesi orijinal doğa güzelliği ile buluşmanızı sağlayan Pamukkale’ nin travertenleri bu büyünün asıl sahibidir. Pamukkale termal kaynağı antik dönemlerden itibaren kullanılmaktadır. Yüzlerce yıldır insanlığa şifa sunmuştur. Her ne kadar Denizli Pamukkale ile anılsa da İlin, diğer turizm türleri de fazlasıyla yer bulur. Denizli Kalkolitik Çağdan Bronz Çağına, Bizans İmparatorluğu, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarına kadar uzanan geniş bir sekans içinde yerleşime konu olması, şehir merkezinde ve ilçelerde mevcut örneklerin çeşitliliği, yerel halkın gelenek ve görenekleri, yaşam tarzı ayrıca bir turistik çekim oluşturur.

5.2.3. Dünyaca Bilinen İnanç Turizm Şehri

İnanç Turizmi açısından da önemli bir potansiyele sahip olan Denizli’de St. Phillip Martyriumu ve Mezarı Hierapolis’te, Anadolu’da kurulan 7 kiliseden birisi Laodikya’ dadır. Ayrıca Tripolis (Buldan), Herakleia Salbace (Tavas), Attuda (Hisarköy) ve Colossae gibi çok sayıdaki antik kentlerde bulunan eski dini merkezler sayesinde önemli bir İNANÇ TURİZMİ potansiyeli arz etmektedir. Aynı zamanda ilde bulunan tarihi cami ve Türk-İslam büyüklerine ait türbeler de çok sayıda ziyaretçi akınına uğramaktadır.

5.2.4. Binlerce Yıllık Birikimi İle Tekstilin Başkenti

Denizli’ de dokumacılığın kökeni antik dönemlere kadar dayanır. Antik dünyanın en değerli dokumaları burada dokunmuş ve buradan dünyaya pazarlanmıştır. Bu özelliğini yüzyıllardır koruyan Denizli, halen kaliteli tekstili ve üretimi sayesinde bu alanda yerini sağlamlaştırmıştır. Denizli merkezi dışında, Buldan, Sarayköy, Babadağ, Tavas, Kızılcabölük ve Kale İlçelerinde köklü, gelişmiş bir dokumacılık endüstrisi bulunmakta olup, el dokumaları, otantik tekstil ürünleri ile dünyaca meşhurdur. Amerika’dan Japonya’ ya, Avrupa’ ya dünyanın tüm ülkelerine Denizli’ den tekstil ve konfeksiyon ihracatı yapılmaktadır.

5.2.5. Asırlardan Günümüze Cam Sanatı….

1935 yılında Atatürk’ün direktifiyle Türkiye’ de kurulan Paşabahçe, geçmişten aldığı Türk camcılık geleneğinin yaşatılması misyonunu bugün Denizli Cam ile sürdürmektedir. Firma, Denizli markası ile yaptığı “el imalatı cam ev eşyası” üretiminde Türkiye’ de lider durumunda, dünyada ise aranılan bir konumdadır. El imalatı tarzında üretim yapan Denizli Cam’ da 5000 yıllık camcılık geleneği sürdürülmektedir.

5.2.6. Dionysos’ tan Günümüze Bağ ve Şarapçılık Kenti….

Halen Anadolu’nun en önemli bağ ve şarapçılık merkezlerinden olan Denizli’nin içinde bulunduğu Antik Phrygia Bölgesi, Anadolu tarihi coğrafyası içinde ele alındığında, antik dönemin en önemli liman kentlerini Anadolu’nun içlerine bağlayan geçiş yolları üzerinde bulunmaktadır. Bereketli tarım arazilerinde yetiştirilen üzüm, yün, keten ve ipekli kumaşlardan elde edilen tekstil ürünleri ve şaraplar tüm dünyaya buradan pazarlanmış ve bu konuda ün yapmıştır.Halen Türkiye’nin en önemli bağ ve şarapçılık merkezlerinden olan Denizli, Anadolu’nun en bilinen eski üzümlerinden Çalkarası’nın anavatanıdır. Bekilli, Güney ve Çal İlçeleri ve çevresinde son yıllarda şarap üzümcülüğü gelişmiş ve aile işletmelerinde yapılan şarapçılık büyük kapasiteli bir sektör haline gelmiştir.

5.2.7. Kahramanlığın Öyküsü Denizli Zeybeği

Efe denildiği zaman akla gelen ilk oyun “zeybek” tir. Dilden dile, kuşaktan kuşağa geçen bir direniş, haksızlığa karşı çıkan, efelerin öyküsüdür Denizli Zeybeği. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzün önerisi ile UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Ulusal Envanteri’ ne 13 Mart 2013 tarihinde kayıt edilen, Denizli’ nin farklı yörelerinde yaşatılmaya devam eden, adı ile özdeşleşen bu halk oyunu Denizli’ de Tavas Zeybeği olarak bilinmektedir. Kendine has ezgisi, kıyafetleri ve ağır figürleri ile kökeninde efelerin kahramanlığını anlatır. Efenin heybeti, asaleti, gururu ve mertliği, Denizli Zeybeği’ nde yapılan her figürde yeniden hayat bulur. Asil duruş Denizli Zeybeği’nin etkileyici hikâyesiyle bütünleşince seyrine doyum olmaz bir oyun ortaya çıkar.


[1] Arslan, agm., s. 338.
[2] Arslan, agm., s. 339-342.
[3] Kenan Mortan, Osman S. Arolat, “Tarihi Kökleriyle Denizli Ekonomisi”, Denizli Tanrıların Kutsadığı Vadi, (Haz. Filiz Özdem), s. 393-400; Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Konya 1981, s. 105.
[4] Mortan, Arolat, agm., s. 405.
[5] Mortan, Arolat, agm., s. 407;Evliya Çelebi, Seyahatname, (Haz. Yücel Dağlı, vd.), 9. Kitap, İstanbul 2005, s. 31, 84.
[6] Morton, Arolat, agm., s. 412..
[7] Gabor Agoston, Barut, Top ve Tüfek, (çev. Tanju Akad), İstanbul 2006, s. 226.
[8] Feridun Emecen, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikleri, İstanbul 2008, s. 137.
[9] Cahen Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu, İstanbul 2000, s. 118.
[10] Emecen, age., 181.
[11] Ercan Haytoğlu, Denizli Basın Tarihi(1909-2009), Denizli 2012, s. 40-45.
[12] Bilal Yıldız, “Osmanlı Döneminde Denizli Sancağında Gayrı Müslim Doktor ve Sağlık Görevlileri Araştırma makalesi”, Pamukkale Tıp Dergisi, 2014;7(1):1-17, s. 3-6.
[13] Bilal Yıldız, agm., s. 14.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder