DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

14 Kasım 2019 Perşembe

HÜSREV İLE ŞİRİN BİR DE FERHAD


II. Hüsrev'in Şirin'i ilk görüşü. Bu Fars edebiyatında ünlü bir andır.
II. Hüsrev'in Şirin'i ilk görüşü. Bu Fars edebiyatında ünlü bir andır.

Bir tarafta Sasani Devleti’nin hükümdarı II. Hüsrev, diğer tarafta Hristiyan bir prenses olan Şirin ve iki kişinin aşkı. II. Hüsrev Perviz(M.S. 579-590), IV. Hürmüz’ün evladı ve varisidir. Hem fiziksel güzelliğiyle insanları kendine hayran bırakır hem de zekâsıyla herkesi şaşkına çevirirdi. Hüsrev kuvvetli olduğu gibi hünerliydi.
Bir gece uykusuna, ansızın dedesi Anurşivan yani I. Hürmüz giriverir. Oğul oğul, üç vakte kadar hayatının aşkı karşına çıkacak, der ve ekler, bir at bulacaksın, adı Şebdiz, krallık tahtına oturacaksın ve Berbad isimli bir ozana sahip olacaksın.
Hazar Denizi kıyılarında bir krallık vardır, Hazar Denizi’nin güneybatısında olan krallığı Mahin Banu yönetmektedir. Mahin Banu’nun dünyalar güzeli bir kızı vardır, adı da Şirin. Hüsrev, arkadaşı Şapur’dan Şirin’in güzelliğini duyar ve duyar duymaz da âşık olur, ilk duyuşta aşk, büyülü bir şekilde gerçek oluvermiştir. Şapur, Şirin’in olduğu diyarlara gittiği vakit, Hüsrev’in resmini Şirin’e gösterir. Sanki resim büyülüdür, Şirin Hüsrev’in resmini görür görmez âşık olur. Şapur, Hüsrev’in emaneti olan yüzüğü Şirin’e verir ve Tizpon denilen diyara, Hüsrev’le buluşmak için at sürmesini, söyler. Şirin sabah ava çıkma numarası yapmak suretiyle, Şebdiz isimli atı alarak yollara düşer. Deri tepe düz gittikten sonra, hem at yorulur hem de Şirin yorulur; bir nehir kenarında mola verirler. Güzeller güzeli Şirin nehirde yıkanmaya niyetlidir.
Yukarıda anlatılanların gerçekleştiği zamanın paralelinde, Hüsrev’in babası Hürmüz’ün eline, Hüsrev adına basılmış paralar geçmiş ve isyan hareketi olan bu davranıştan dolayı Hürmüz öfkeyle harekete geçmiştir. Hürmüz düşmanların bu oyununu akıl edemez. Durumdan haberdar olan Hüsrev bulunduğu kentten bir süre uzaklaşmaktan başka çare bulamamış, saraya Şirin’in geldiği vakit misafir edilmesini emir verdikten sonra, şehirden uzaklaşmaya koyulmuştur.
Hüsrev tebdil-i kıyafet epeyce yol aldıktan sonra, bir nehir kenarında durur, güzeller güzeli bir at görür. Bu at Şebdiz’den başkası değildir. Bir süre sonra Hüsrev Şirin’i, Şirin’de Hüsrev’i görür. Şirin, duygu dolu hislerle gördüğü kişinin Hüsrev olabileceğini düşünmüşse de bu fikri zihninden uzaklaştırır, şayet Hüsrev’in devletin varisi olarak bu kıyafetlerle dolaşması akla hiç uygun değildir. Hüsrev’in tebdil-i kıyafet olmasını da anlayacak malumata sahip olmadığından, Şebdiz ile nehirden bir an önce uzaklaşır.
Tizbon’a varan Şirin’in güzelliği ne kadar kıskançlık yaratsa da emre uymak suretiyle misafir edilir. Şirin, Hüsrev’in başına gelenleri öğrenir öğrenmez, nehirde karşılaştığı adamın Hüsrev’den başkası olamayacağını idrak eder. Hüsrev ise Şirin’in yaşadığı diyara vararak, Manu Baba’nın konuğu olur. Şirin’i görmeyi uman Hüsrev, nehirde Şirin’i gördüğünün farkında olmadan, Şirin’in yokluğundan kendini şaraba verir.
Gel zaman git zaman bir haber gelir, haberde, Hürmüz’ün vefat ettiği, Hüsrev’in ülkeye dönerek, babasından miras olan tahta gelip oturması gerektiği söylenmektedir. Hüsrev yola koyulmuş ve Tizpon’a varmıştır ama Şirin çoktan gitmiştir. Hüsrev bu duruma şaşakalmıştır. Şirin’i çekemeyenler ve kıskananlar Hüsrev’e yalan söylerler, Şirin’in Hüsrev’i bulmak umuduyla yola düştüğünü söylemek yerine, Şirin’in dağdaki bir saraya gittiği söylenir.
Hürmüz’ün ölümünden sonra ülkenin içi kaynamaktadır. Hüsrev adına para bastırıp, babası Hürmüz’ü kandıran rakipleri onun Tizpon’dan uzaklaşması için hamle yaparlar ve başarılı olurlar. Hüsrev ise Şirin’in diyarına gider ve Şirin’in kendisi ile gelmesini ister. Hüsrev’e olan tüm arzusuna rağmen Şirin, anne sözü dinleyerek Hüsrev’i geri çevirir. Şirin, Hüsrev’in yasal eşi olmak istemektedir ama doğrudan derdini anlatmadığı için Hüsrev durumu yanlış anlar. Şirin’in onu istemediğini düşünür ve İstanbul’a doğru yola koyulur. Şirin’den umudu kesen Hüsrev, Bizans prensesi olan Meryem ile evlenir. Bizans ordularının yardımı ile rakiplerini bastırmayı başarır. Rakipleri Çin’e kaçmaktan başka çare bulamazlar.
Hüsrev, tahtını rakiplerinden almış, sarayında Şirin’i düşünmemek için uğraşır, ozanı Berbad’ın şarkılarıyla Şirin’i unutmayı umar. Bu sırada ise Şirin’in babası ölür ve tahtını kızı Şirin’e bırakır. Bir duvar ustasına ihtiyaç vardır, imkânsız duvarlar inşa etmesi ile meşhur Ferhad, Şirin’e takdim edilir. Şirin’in güzelliği karşısında Ferhad’ın âşık olmaması mümkün değildir.
Ferhad’ın Şirin’e karşı beslediği duygular, Hüsrev’in kulağına gelir. Şirin’i unutmaya çalışan Hüsrev, unutmamakla kalmaz, Ferhad’ın Şirin’den vazgeçmesi için harekete geçer; Şirin’den vazgeçmesi için Ferhad’a altın teklif eder ama Ferhad’ın aşkı satılık değildir. Hüsrev, Ferhad’ı Şirin’den uzak tutmak için kara kara düşünür. Hüsrev’in aklına Ferhad’a imkânsız bir iş vermekten başka bir şey gelmez. Meşhur Bisitun dağına, ticari kafileler için bir geçit yapma işini verir. Ferhad bu işi, Hüsrev’in Şirin üzerindeki isteğinden vazgeçmesi şartıyla kabul eder.
Ferhad’ı Bîsütun dağını delerken gösteren bir minyatür (Servet Ukkâşe, et-Tasvîrü’l-Fârisî ve’t-Türkî, Beyrut 1983, s. 193)
Ferhad’ı Bîsütun dağını delerken gösteren bir minyatür
Ferhad dağdaki geçit için çalışırken, Şirin ona süt getirir, aralarındaki durumu ve inşaatın bitmek üzere olduğunu duyan Hüsrev, bir plan yapar; Ferhad’a Şirin’in öldüğü haberini yollar. Ulaktan haberi alan Ferhad, bu acıya dayanamayarak kendini Bihistun kayalıklarından atar. Tesadüfler dünyası ya, Hüsrev’in eşi, Bizans presesi de bu sıralar hayatını kaybeder.
 Hüsrev bu olaylardan sonra İsfahan’a bir yolculuğa çıkar. Burada Şeker isimli bir kızla tanışır, Şeker’in hoş samimiyeti hoşuna gittiği için onunla evlenir. Lakin güzeller güzeli Şirin’i hala arzulamaktadır. Bu arzuları ile Şirin’e mektup gönderir, bu bir süre mektuplaşmalarının başlangıcı olur. Şirin’in ozanı ile Hüsrev’in ozanının aracılığıyla iki âşık barışırlar ve evlilik hazırlıklarına girişirler. Olanlar düğünde olur, Hüsrev ve Meryem’den dünyaya gelmiş olan, Hüsrev’in oğlu Şuriye, Şirin’i görür görmez âşık olur. Hüsrev ile Şirin beraber uyurken, Şuriye Şirin’e duyduğu arzu ile babasını öldürür. Hüsrev’in cenazesinde, Şuriye’nin ummadığı bir şey olacaktır. Şirin, Hüsrev’e duyduğu aşkla kendini Hüsrev’in mezarına kapatacaktır. Geriye ne Şirin, ne Hüsrev ne de Ferhad kalır; isimleri ise sonsuza kadar yaşayacaktır.          

Not: Bu yazı, Vesta Sarkhosh Curtis'in "İran Mitleri" kitabının 101-108 sayfalarında bulunan Hüsrev ile Şirin efsanesi için anlatılan bilgilerden uyarlanmıştır. Efsanenin yazarları hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler Vesta Sarkosh'in eserine bakabilir. Bkz. Vesta Sarkhosh Curtis, İran Mitleri, Çev. Fatma Esra Aslan, Phoenix, s. 101-108. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder