DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

19 Kasım 2019 Salı

BURSA'NIN TARİHİNE DAİR

ORHAN GAZİ
        Anadolu’nun tarihinde, M.Ö. 3. Binyılda Hatti, Hurri ve Luwi halkları görülür. M.Ö. 2. Binyılda, Anadolu’da Hitit Devleti’nin hâkimiyeti görülür. Bu dönemde Balıkesir ve Bursa’nın bir kısmını kapsayan, Eskişehir ovasındaki alanda “Wiluşa Ülkesi” yer alır. Wiluşa Ülkesi, Bursa’nın doğusunu kapsamaktadır. Hitit kralı II. Muwattalli döneminde Wiluşa, Hititlere bağlı kalmıştır. Yine Hitit kralı Şuppiluliuma zamanında Wiluşa’nın Hititlere bağlı kalmaya devam ettiği anlaşılmaktadır. IV. Yüzyıldan bir tanık bize Wiluşa kralı Walma’nın esir olduğunu göstermektedir. Fakat esir alanın kimliği net değildir.[1] Hitit kralı esir alana şöyle seslenmiştir: "Evladım, şimdi bana Walmu'yu hemen teslim et! (Keza) ben onu Wiluşa'ya yeniden kral tayin etmek istiyorum. Bırak onu da eskiden olduğu gibi Wiluşa'da kral olsun. O, biz her ikimiz için de (ortak) bir köle olsun!"[2] Bunun dışında Wiluşa hakkında bilinenler kısıtlıdır. Wiluşa’nın tanrıları arasında Appaliuna bilinmektedir.[3]


Hititlerden sonrada bölgede Lidya ve Frigya asıl güçlerdi. Bu iki güç arasında Bursa’nın da içinde olduğu bölgede çıkar ilişkileri olmuş olmalıdır. Lidya Devletini M.Ö. 6. Yüzyılın ortasında Ahameniş(Pers) İmparatorluğu yıktı. Ahameniş İmparatorluğu’nun yönetim biçimi satraplıklar halindeydi. Bu satraplıklar bir anlamda eyalet yönetimidir. Bursa toprakları Daskyleon Satraplığı’na dâhildi. M.Ö. 4. Yüzyılın yarısında Makedonya’da yeni bir güç ortaya çıktı ve Ahameniş İmparatorluğu’nu ortadan kaldırdı. Bu güç Büyük İskender tarafından yönetiliyordu. Ahameniş İmparatorluğu gibi geniş coğrafyaya yayılan Makedonya egemenliği kısa sürede, İskender’in M.Ö. 323 yılındaki ölümü ile dağıldı ve yerine Helenistik krallıklar kuruldu. Bursa yöresi tekrar uzun mücadelelere tanıklık etti. M.Ö. 2. yüzyılda Batı Anadolu’nun egemenliği için mücadeleler vardı ve bu mücadelelerden faydalanmayı bilen krallıklar oldu. Bunlar Pergamon ve Bithinya Krallıkları’dır. Bithinya Kralı I. Prusias kendi adına ithafen “Prusa” kentini kurmuştur. Asıl olarak bu tarihte Bursa’nın tarihi başlar. Kendi adına hükümdarların kent kurması geleneksel bir Makedonya âdeti haline dönüşmüştür ve Prusa yani Bursa bunlardan bir tanesi olmuştur. M.Ö 74 yılına geldiğinde Roma gücü Anadolu’da daha etkili olmaya başlamıştı. Roma’nın Anadolu’ya ilk girmesi M.Ö. 133 yılında Pergamon Krallığı’nın Attalos tarafından Roma halkına vasiyet edilmesi ile olmuştur. M.Ö. 3. Yüzyılda Helenistik Dünya içerisinde etkili olmaya başlayan Roma, Milat yılı gelmeden tüm Helenistik Dünya’ya hâkim olmuştu. Bunun bir ayağı olarak M.Ö. 74 yılında Bithinya bir Roma Eyaleti’ne dönüştü ve Prusa yani Bursa’da Roma hâkimiyetine girmiş oldu. [4]

120 Yaşındaki Anıt Ağaç, Bursa

            10-13. yüzyılda Bizans’ın önemli kentleri arasında Bursa(Prusa)’da sayılmaktadır. Bu dönemde Bursa’nın da Manastır bölgesi bulunan yerler arasında sayıldığını görürüz. 1204’deki Latin istilasından sonra, Bursa’da Frank askerlerine bırakılmıştı ama Balkanlarda bir kriz çıkması ile Frank ordusu Bursa’dan çekildi. Bizans I. Theodoros Laskaris’in(1204-1222) Bursa’daki güçleri sayesinde bu zamanlarda tutundular ve Batı Anadolu’nun egemenliğini sağladılar.[5] Bizans Döneminde Prusa yani Bursa’nın söylevcileri dikkat çeker. “Kharidemos”un yazarı Prusalı Dion buna örnektir.[6] 959 tarihinde Bizans İmparatoru Konstantinos’un Bursa kaplıcalarına şifa bulmak için geldiği bilinmektedir.[7] 1183 yılında Bizans İmparatoru Manuel’in politikaları hakkında şu benzetme yapılmıştır: "Prusa (Bursa) asmaları aşağı sarktı, ama üzümler değil, üzerlerine asılan cesetler yüzünden. Oradan indirilip gömülmelerini de yasakladı. Çünkü güneşte kurumalarını istiyordu, böylece rüzgâr estiğinde, tıpkı meyve bahçelerinde kuşları korkutan korkuluklar gibi, sağa sola sallanacaklardı."[8]
          1078 tarihinden sonra kısa bir süreliğine de olsa Anadolu Selçuklu Devleti’ni kuracak olan Süleyman Şah Bursa’nın da içinde olduğu bölgeyi ele geçirmiştir.[9] Oruç Bey, Koyunhisar Savaşı’nı şu şekilde anlatmaktadır: “Beri yandan Bursa Tekfürü, Adranos Tekfürü, Batnos Tekfürü ve Kite Tektürü ittifak ettiler ki Türk'ün üzerine yürüyeler ve aradan kaldıralar. Çok asker toplayıp Osman Gazi'nin üzerine geldiler. Osman Gazi'ye haber oldu. O dahi gazileri toplayıp Ulu Tanrı'ya tevekkül ederek Kafir askerini karşıladı. Koyunhisarı önünde karşılaştılar. Büyük bir savaş ettiler. Gazilerden ve Kafirlerden çok kimse öldü. Bu savaşta Osman Gazi'nin kardeşi oğlu Aydoğdu'yu şehit ettiler. Rahmetullah. Dinboz sınırında, Koyunhisarına giden yolda gömdüler. Ne zaman o memlekette at sancılanır olsa, getirirler, o mezarı üç defa dolaştırırlar. Hak Taala inayetiyle şifa bulur. Şimdi ona Türk Han Mezarı derler. O ülkede meşhurdur. Biz gelelim savaşa: İslam ve Kafir çerisi savaşıp Hak Taala'nın yardımıyla ve Muhammed Mustafa'nın mucizesiyle Kafir askeri yenildi. Adranos Tekfürü kaçtı. Bursa Tekfürü hisara girdi. Kestel ve Kite Tekfürleri öldü. Gaziler doyum olup gelip Ulubad'ı fethettiler. Tekfür ile barış yaptılar.”[10] Nisan 1326 tarihinde ise, Osmanlılar yedi yıl boyunca kuşatma altında tuttukları Prusa'yı (Bursa) fethederek başkentleri yaparlar. Aşıkpaşazade Bursa’nın fethini şöyle anlatır: “Orhan Gazi Mihal'i Bursa tekfuruna gönderdi ve "Hisarıver." dedi. Tekfur da, "Şimdi anlaşalım bize kimse zarar vermesin, hisarı verelim." dedi. Mihal bu haberi Orhan Gazi'ye bildirince, Orhan Gazi bu anlaşmayı kabul etti. Tekfur yeniden haber gönderip "Bana birkaç seçkin adam göndersin de hisardan çıkacak insanları Müslümanlar incitmesin." dedi. Mihal, "O insanlara emretsin de gelsinler." dedi. Tekfur, "Gördükleri işlerin karşılığını vereyim." deyince Mihal otuz bin filoriye anlaştı ve bunu Bursa tekfuru candan kabul etti. Sözün kısası hisardan çıkınca kapılar kalabalıklaştı, Müslümanlar her bir taraftan şehre girmeye başladılar.”[11] 1403 yılında Timur Bursa’ya ulaşır ve şehir talan eder. Buradan İzmir’e ilerler. Karaman Beyi, Bursa’yı ele geçirdiğinde Yıldırım Beyazıt’ın cesedini mezarından çıkarmış ve cesetten kalanları yakmıştır.[12] Timur sonrası İsa’yı kardeşi I. Mehmed Bursa’dan kovmuştur. Mehmed’in Bursa’da olmadığı 1407 yılında Süleyman Bursa’yı ele geçirir. 1409 tarihinde ise Süleyman Avrupa’ya gitmek üzere Bursa’dan ayrılır. 1412 tarihinde I. Mehmed’i Bursa’da görürüz.[13]

GAZİ ORHAN CAMİ, BURSA
          1436 ile 1438 arasında chir Filialiti, Michali Sofa ve Vasilicho, Bursa ile Konstantinopolis arasında çok çeşitli mallar ile ticaret yapmıştır. Cenova arşivlerinden bir noter belgesinde başka tür bir Osmanlı tacirine daha rastlıyoruz. Bu belgede Bursa ve Sakız Adası (Chios) gibi farklı yerlerde ortak ticaret girişimleri bulunan İalabi diye biriyle Corastefanos adlı iki kişi arasında 1443'te Pera'da yaşanan bir dizi anlaşmazlığın kaydı bulunuyor.[14] Orhan Gazi, Bursa’yı aldığı zaman Kütahya’da bulunan Ermeni Ruhani Merkezi Bursa’ya taşınmıştır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethinden sonra Bursa’da bulunan Ermeni Piskoposu Ovakim’i bir kısım Ermeni aile ile beraber İstanbul’a getirmiştir. Ovakim, Ermeni patrikliğine tayin edilmiştir.[15] 14. Yüzyılda Bursa’da ticaret hayatı, tarihi kayıtlara girecek kadar olduğu anlaşılmaktadır.[16] XIV. yüzyıldan beri, İran’ın Hazar eyaletlerinde üretilen ipek, Tebriz merkezinden kervanlarla Bursa’ya gelmekteydi: “Bursa ipek sanayii ve Avrupa ile ticâret, bu ipek kervanlarının güvenle Bursa’ya erişmesine bağlı idi. Yılda dört beş kervanın getirdiği ipekten Osmanlı hazinesi aynı zamanda büyük gelir sağlamaktaydı.”[17] 1492 tarihinde Bursa’da Yahudiler arasında kumaş ve baharat ticareti ile uğraşmak yaygındı. 15. Yüzyıl kayıtları Yahudilerin Bursa’da ipek, biber, karanfil ve biberiye ticareti yaptıklarını gösterir.[18] 15. ve 16. yüzyıl Bursa’sında, nüfusun sayıca önemli bir bölümünü, Sırbistan, Macaristan, Ukrayna ve tek tük de olsa Hindistan’dan getirilmiş köle ve azatlılar oluşturmaktadır. Bu insanlar dokumacı, tüccar yardımcısı veya ev hizmetçisi gibi mesleklerde çalıştıklarından yerli nüfus ile iç içedirler.[19]

SAAT KULESİ, BURSA


    16. Yüzyılda Bursa’da alimlerin çalışmalarını yapabileceği bir yer olarak zikredilir. Bizans döneminde zikrettiğimiz manastır, Osmanlı’nın Bursa’yı fetih ettiği zamanda medreseye çevrilmiştir. Orhan Gazi döneminde Bursa’ya Lala Şahin Medresesi yapılmıştır. I. Murat zamanında Hüdavendigar Medresesi ve Esediye Medresi yapılmıştır. Yıldırım Bayezıd zamanında Çandarlı Hayreddin Paşa’nın oğlu Ali Paşa’nın Medresesi, Ebu İshak Medresesi, I. Murad’ın hanımı tarafından yaptırılan Gülçiçek Hatun Medresesi, Molla Yeğan veya Eyne Bey Medresesi, Eyne Bey Subaşı, Ferhadiye, Molla Fenari, Yıldırım Medreseleri yapılmıştır. Çelebi Mehmed devrinde Beyazıd Paşa ve Yeşil Medresesi yapılmıştır. II.Murad devrinde de Fazlullah Paşa, Hacı İvaz Paşa, Karahasan, İsa Bey ve Muradiye Medreseleri kurulmuştur. Osmanlı’nın Bursa’yı başkent haline getirmesi ilim merkezi olarak Bursa’nın önemini artırmıştır. [20] Bursa, Orhan Gazi’nin fethinden sonra Osmanlı Devleti’nin başkenti olmuştur. Burada Osmanlı ilk sarayını inşa edecektir ve buna Bursa beylik sarayı diyebiliriz. Murad Gazi, Bilecik’te bir cuma mescidi, Bursa Hisarı’nda Saray kapısında bir cami, Kaplıca’da bir imaret yaptırmıştır. Yıldırım Bayezid Han, Bursa’da bir ulu cami, büyük bir imaret, bir hastahane yaptırmıştır. Yıldırım Bayezid Han, Bursa’da bir ulu cami, büyük bir imaret, iki medrese, bir hastahane yaptırdı. Sultan Murad Gazi, saltanat merkezi Bursa’da bir imaret ve büyük bir cami yaptı.[21]

II. Bayezid, vezirlerin desteğiyle yeniçerilerin ileri sürdükleri koşulları kabul ederek tahta oturduğunda, kardeşi Cem culûsu tanımamış, sultanlığını ilân etmiş, Bursa’da gümüş sikke bastırmıştır. II. Bayezid, taht mücadelesini kazandı. 16. Yüzyılda devşirme sistemi ile Yeniçeri ocağına girecek olan çocuklar, Bursa civar köylerinde ve İstanbul’da acemi-oğlanı kışlalarında Türk-Müslüman terbiyesi alan çocuklar, yeniçeri ocağına gelince gündelik bir maaşla geçinmek zorunda idiler. 17. Yüzyılda yapılan devşirmede, 2604 çocuk alınmış, bunlar Bursa civarında, Batı-Trakya ve Midilli’de köylere gönderilmişti. [22] Anadolu’nun en önemli kenti olan Bursa’da 1530/31 yılı vergi kayıtlarına göre 8003 kişi vergi ödemişti. Bursa’da toplam 36.000 kişilik bir nüfus vardır; 16. yüzyılın sonunda, bu sayı 70.000’lere çıkmış olmalıdır.[23]

SALTANAT KAPI, BURSA

         17. Yüzyılın ortasına gelemden önce Evliya Çelebi meşhur seyahatine çıkmıştır. Bu meşhur seyahatinden önce başka sebeplerle Bursa’ya geldiği bilinmektedir. [24] Evliya Çelebi Meşhur kitabında Bursa hakkında şu bilgileri vermiştir: “Bu şehirde 176 Müslüman, 7 Ermeni, 9 Rum, 6 Yahudi, bir Kıpti (Mısır ve Habeş'teki Hıristiyan çingeneler) ve bir de Muradiye yolu üzerinde Miskinler (cüzzamlılar) mahallesi mevcuttur. 132 Polonyalı Simeon ( 1 608), Bursa'da 300 hane Ermeni, 5 papaz ve küçük bir ahşap kilise olduğunu söyler.”[25] Evliya Çelebi Bursa’da 17. yüzyılın ortasında 75 kahvehane olduğunu yazmıştır. Buralarda hikâyeler anlatılır ve ilgi çekici gösteriler yapılırdı. Bu yüzden eğitimli ve zengin beyler de kahvehanelere gelirlerdi. Evliya Çelebi Bursa sakinlerinin boza ikram etmelerini görgü kurallarını iyi bilmelerinin bir işareti olarak anlatır. 18. yüzyılın ikinci yarısında Bursa’da parasını faizle işleten o kadar çok vakıf vardı ki, bunlar için ayrıntılı kayıtlar tutulmuştu. 18. yüzyıl başlarında Bursalı bir berberin, saç keserken müşterilerine kahve ikram ettiği biliniyor. 1863-64 ve 1879-82’de valilik yapan Ahmed Vefik Paşa (1823-1891), hâlâ Bursa’nın merkezini oluşturan çarşı yollarını yaptırmıştır.[26]

KOZA HAN MESCİDİ, BURSA

            1833 yılında Mehmet Ali Paşa’nın kuvvetleri oğlu İbrahim Paşa’nın komutasında Anadolu’ya hareketinde, Bursa’nın da ele geçirilme tehdidini doğurdu. [27] 1913 yılında Anadolu’ya gelen Bela Hortvah, Bursa’da kiliselerinde Türkçe dua eden Hristiyanların olduğunu söylemektedir. Ayrıca Bursa’nın kurşun madenlerinden 4000 ton maden çıkarabildiklerini söylerken, ilkel yöntemlerin kullandığını belirtir.[28]
GEYVE HAN, BURSA
            Venizelos’un Paris Barış Koferansı’na sunduğu nüfuslarla ilgili bir belgede Bursa’nın nüfusu hakkında bilgi vardır. Bu belgede Bursa’nın Yunan nüfusu “278. 421” gösterilirken, Türk nüfusu “1. 192. 749” olarak gösterilmiştir. Yunanların Anadolu işgali sırasında, Bursa’da en yüksek komiserlik bulunmuştur. İzmir işgali ile 56. Tümen Bursa’ya çekilerek, tümeni burada yeniden kurmuştur. Bandırma’da 61. Tümen Komutanlığı üslenmiştir. 14. Kolordu karargâhı da Bandırma’ya yerleşmiştir. Bandırma ve Bursa’da oluşacak olan Türk ulusal hareketinin oluşmasında bu birlikler önemli yer oynamıştır.[29] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta Bandırma ve Bursa havalisi hakkında şu bilgileri vermiştir: “Balıkesir ve Bursa havalisinde bulunan, 61. ve 56. Fırkalar, karargâhı Bandırma’da bulunan İstanbul’a merbût 14. Kolordu’yu teşkil ediyorlardı.[30]

İSTİKLAL SAVAŞI ŞEHİTLERİ

22 Haziran 1920’de Yunanlar Anadolu içlerine doğru harekete geçti. 30 Haziran 1920 tarihinde Yunan askerleri Balıkesir’e girdi. 61 ve 56. Türk tümenleri, Bursa’ya doğru çekilmiştir. Fakat Yunan askerleri, Türk askerleri arkasından Bursa’ya girmiştir. Türk askerleri ise Yunan askerleri önünde Eskişehir’e kadar çekilmiştir. İlerleyen tarihlerde Kuvayı Milliye kuvvetleri oluşmuştu ve Bursa’da da önemli Kuvayı Milliye birlikleri oluşmuştur. Uşak ve Bursa’daki Kuvayı Milliye kuvvetleri yenilgiye uğratılmak istenmekteydi. 22 Haziran’da Bursa, Yunan askerleri Bursa’yı ele geçirmişse de Kuvayı Milliye kuvvetleri ve Türk askerlerini yok etmeyi başaramamıştır. Türkler başarılı bir şekilde birliklerini korumayı bilmiştir.[31] Bekir Sami Bey’in Nutuk’ta yer alan Telgrafı şu şekildedir: “Makasid-i milliyeyi hayyiz-i fiile îsâl edecek vesâit-i kâfiye bulamadığımdan, fırkamı tanzim ve tensîke muvaffak olursam daha iyi hidemâtın icrasını kabil gördüğümden 21 Haziran sabahı Kula’dan Bursa istikametinde harekete mecbur oldum. Mamafih birçok mevânie rağmen hareket-i milliyenin memleketin istihlâsı için elzem olduğu fikrini her tarafa yaymaya muvaffak oldum.”[32]

ULU CAMİ, BURSA

            Bir Yunanlı olan Nikos Vasilikos 8 Temmuz 1920 tarihli günlüğünde, Yunanlıların Anadolu harekâtı için şunları yazmıştır: "Bugünkü harekâtımızın somut hedefi Bursa. Erken saatte savaş emri aldık... Çevredeki Konstantinato ve Kuvukliya ismindeki Rum köyleri ahalisi, susamış "kurtarıcılarını" sevindirmek için yol kenarına su kazanları ve bardaklarla dizilmişlerdi. Beni, Kuvukliya köyünün öğretmen ve öğrencilerinin, Yunan bayrağı ve Venizelos'un resimlerini taşıyarak, Venizelos Marşı'nı mükemmel bir şekilde söylemeleri etkiledi... Üç saatlik bir boğuşmadan sonra, topçu ateşine dayanamayarak Türkler büyük kayıplar vererek çekilmek zorunda kaldılar. 8 Temmuz (25 Haziran) saat l8:00'da bir Perşembe günü yeşil Bursa, bir hocalar heyeti tarafından şehrin batısında teslim edilmiş ve Adalar Denizi (Arhipelagos) Tümeni’nin 5. Alay'ı zaferle şehre girmiştir".[33] Bir gün sonraki gelişmeler hakkında ise şu değerlendirmeyi yapar: “... Türkler tamamen paniktedirler. Maneviyatlarını tamamen kaybettiler. Yunan askeri geçerken, ellerini göğüslerine götürerek temenna yapıyorlar. Ulusal yükselişin unutulmaz günleri. Dünkü reaya, eski sahibi ve idarecisi tarafından saygı objesi oluyor. Türkler, tamamen hayal kırıklığına uğramış görünüyorlar. Sultan Osman ve Orhan'ın kemiklerinin yattığı şehrin işgal edilmesi, Osmanlıların kaderci karakterini çok etkilemiştir. Onlar, bir zamanların parlak imparatorluğunun yok oluşuna üzülerek tanık oluyorlar. Osmanlı'nın başkentlerinden birinde (metinde Osmanlı 'nın ikinci başkenti ifadesi kullanılmaktadır) Yunan askerini görünce, gözlerini kuruluyorlar. Akşamüzeri Metropolitlik Kilisesi'nde, savaşta ölenlerin cenaze törenleri yapıldı... Kilise, kahraman delikanlıların vefatına ağlayan Rum kızları ile dopdoluydu. Hayatını kaybedenler için dökülen gözyaşlarının yerini, daha sonra kendi kurtuluşları için dökülen sevinç gözyaşları aldı. Akşam, mandolin ve gitarların eşlik ettiği, geçici bir koro kurduk”[34]

            9-10 Ocak 1921 yılında mücadele devam ederken, Ankara ile arası açılan Ethem, Bursa’daki karargâhla iletişim kurarak destek birlik istemişse de Yunan karargâhı, Ethem’in kararlarına uyması gerektiğini bildirmiştir.[35] Türk-Yunan mücadelesi açısından Bursa önemli bir yere sahiptir. Mücadelenin tümünde Yunan birliklerinin bir kısmı Bursa’dan harekete geçmiştir. Bu olayların ayrıntısına burada girmeyi gerekli görmüyoruz.[36] Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye, Milli Mücadele ile Misak-ı Milli topraklarını büyük oranda sağladı. Bugün hala Bursa, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük şehirleri arasında yer alır.


[1] Ahmet Ünal, Hititler Devrinde Anadolu II, Arkeoloji ve Sanat, İstanbul 2003, s. 4; 10; 25-26; 40-42.
[2] Ünal, a.g.e., s. 42.
[3] Sedat Alp, Hitit Çağında Anadolu, Tubitak, Ankara-2001, s. 44
[4] Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası XII-XIV, Arkeoloji ve Sanat, İstanbul 2000, s. 55-56; Josef Wiesefehöfer, Antik Pers Tarihi, Telos, İstanbul 2003, s. 19-21; Oğuz Tekin, Eski Anadolu ve Trakya, İletişim, İstanbul 2007, s. 48-147; R. Malcolm Errington, Helenistik Dünya Tarihi, Homer, İstanbul, 2017, s. 281-282.
[5] M. Murat Baskıcı, Bizans Döneminde Anadolu İktisadi ve Sosyal Yapı(900-1261), Phoenix Ankara-2009, s. 34; 165; 184
[6] Ernest Barker, Bizans Toplumsal ve Siyasal Düşüncesi, (Çev. Mete Tuncay), İmge, Ankara 1982, s. 18; 92
[7] John Julius Norwich, Bizans Yükseliş Dönemi, (Çev. Selen H. Riegel), Kabalcı, İstanbul 2013, s. 146.
[8] John Julius Norwich, Bizans Gerileme ve Çöküş Dönemi, (Çev. Selen H. Riegel), Kabalcı, İstanbul 2013, s. 142; 176
[9] Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK, Ankara 1988, s. 82
[10] Oruç Bey, Oruç Bey Tarihi, (Haz. Nihal Atsız), Tercüman, Yayın yeri ve tarih yok, s. 30
[11] Aşıkpaşazade, Osmanoğulları Tarihi,(Haz. Kemal Yavuz vd.), K Kitaplığı,  İstanbul 2003, s. 85.
[12] V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, (Çev. Azer Yaran),   Yayın yeri yok, Ankara-1988, s. 269
[13] Norwich, Çöküş, s. 244; 310; 314.
[14] Nevra Necipoğlu, “15. Yüzyılın İlk Yarısında Konstantinopolis’te Osmanlı Tacirleri”, Cogito, Bizans, sy. 17, 1999, s. 239; 241.
[15] Sami Baysal, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Anadolu’da Yaşayan Gayrimüslimler, Yayın evi yok, Konya-2009, , s. 45; Gürsoy Şahin, Osmanlı Devleti’nde Katolik Ermeniler, IQ Kültü ve Sanat, İstanbul 2008, s. 36.
[16] Gordlevski, a.g.e., s. 230.
[17] Halil İnalcık, Devlet-i Aliye VII, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014, s. 151.
[18] Mınna Rozen, İstanbul Yahudi Cemaati’nin Tarihi(1453-1566),(Çev. Serpil Çağlayan), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2010, s. 223.
[19] Suraiya Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşamı, (Çev. Elif Kılıç), Tarih Vakfı, İstanbul 2010, s. 7;
[20] Mehmet Şerif Çatakoğlu, Anadolu’da Selçuklu Dönemi İlim Faaliyetleri ve Bu Faaliyetlerin Osmanlı Kuruluş Dönemi İlmi Faaliyetlerine Etkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2002, S. 12; 58
[21] Necdet Öztürk, Osmanlı Devlet Düzeni, Hazine Yay., İstanbul 2012 s. 15; 24
[22] İnalcık, Aliye VII, s. 42; 83.
[23] Faroqhi, a.g.e., s. 46
[24] Baysal, a.g.e., s. 13.
[25] Baysal, a.g.e., s. 64
[26] Faroqhi, a.g.e., s. 140; 187-188; 216
[27] Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1789-1914, TTK, Ankara 1997, s. 204
[28] Bela Hovarth, Anadolu 1913, Tarih Vakfı, Ankara 1996, s. 73; 82.
[29] Nilüfer Erdem, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı, Derlem Yay., İstanbul 2010, s. 134; 187; 210-211.
[30] Nutuk, s. 11.
[31] Erdem, a.g.e., s. 242; 244.
[32] Nutuk, s. 22.
[33] Erdem, a.g.e., s. 248.
[34] Erdem, a.g.e., s. 248.
[35] Erdem, a.g.e., .s. 308
[36] Erdem, a.g.e., s. 345; 348;  Örnek: “Ali Fuat Paşa, garp vilâyetlerinin hemen kâffesiyle alâkadar oldu. Bizzat Eskişehir, Bilecik ve bi’l-âhire Bursa havalisinde dolaşmak ve icap edenlerle muhabere eylemek suretiyle çalışılıyordu. Balıkesir’de bulunan Miralay Kâzım Bey, (Meclis Reisi Kâzım Paşa) o havalide millî teşkilât ve askerî tertibât ile alâkadâr ve meşgul idi. Bursa’da Miralay Bekir Sami Bey, 8 Teşrinievvel’de, Ferit Paşa’nın adamı olan valiyi İstanbul’a göndererek, Kongre mukarrerâtını tatbike başlatmış ve bir heyet-i merkeziye teşkil ettirmişti.” Nutuk, s. 229.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder