DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

6 Temmuz 2019 Cumartesi

BAZI ALINTILAR: İKİ ANLAMLI SÖZCÜKLERİN TEHLİKESİNDE



Maurice Olender, Cennetin Dilleri Tanrısal Bir Çift: Ariler ve Samiler, (Çev. Nevzat Yılmaz), Dost, Ankara 1998, künyeli eserin "İki Anlamlı Sözcüklerin Tehlikesinde" bölümünden yapılan alıntıları içermektedir. Kitaptan yapılan tüm alıntılara https://yasinetin.blogspot.com/2019/06/cennetin-dilleri-kitabindan-alintilar.html linkinden ulaşılabilir.
Cennetin Dilleri

5.      İKİ ANLAMLI SÖZCÜKLERİN TEHLİKESİNDE -F. MAX MÜLLER- (s. 104-116)

·         1849’da Volney ödülünü alan Müller, Renan gibi, pek çok kimsenin övgüsünü kazanan kitapların yazarı oldu. Bir çeyrek yüzyıldan daha fazla sure boyunca bu iki bilgin, okuyucularını bir tur ihtiyata çağırmadan önce, Ari ırk ve Sami ırk kavramlarını işlediler. 1870 olaylarından sonradır ki, her ikisi de birden bire gelişmesine o kadar katkıda bulundukları moda olan bir bilimin, karşılaştırmalı filolojinin, ırkbilimsel kullanımlarının neden olabileceği öngörülemeyen sonuçlarını ölçerler. [1]
·         Bununla birlikte, bu iki yazar, bir gün, bilimin, ırk düşüncesinin daha iyi kurulmasına elverişli olacak biçimde ilerlemeler kaydedeceğini ümit ediyorlardı.[2]
·         Renan, tektanrıcılığm icadının İbranilerin hesabına yazılmasını kabul edemezdi. Tektanrıcılık kavramı ne bir çabanın, ne de dinsel bir düşüncenin sonucu olabileceği için, Renan onu, dilin oluşumuna egemen olan içgüdünün benzeri bir dinsel içgüdüye bağlar.[3]
·         Dinin tarihi, bir anlamda, bir dil yetisi tarihidir.[4] F. Max Müller
·         Eos doğan günün tanrıçası olmadan önce şafağın adıydı. Tanrıların efendisini belirten Zeus, Iupiter ya da Sanskritçe Dyaus eskiden parlak gökyüzünü işaret eden cins isimlerdiler.[5]
·         “Herhangi bir sözcük, once eğretilemeli olarak kullanıldıktan sonra, kökensel anlamından eğretilemeli anlamına geçişini sağlayan derecelerin, acık bir anlamın dışında kullanıldığı her defasında, mitoloji tehlikesi vardır: Bu dereceler unutulduğunda ve yerine yapay dereceler konduğunda bir mitolojiye sahip oluruz, ya da şöyle ifade edebilirsem, bir dil yetisi hastalığına sahip oluruz [...] .”[6] F. Max Müller
·         Kendi “dil yetisi bilimini” “din bilimiyle” birleştirerek, araştırmasını sürdürür.[7]
·         Mit, varlığını iki anlamlı bir sözcük topluluğundan, imgeleri oluşturmakta olan bir dil yetisinden aldığına göre, Ariler, uzun sure mitolojiye, “gerçekte bir dil yetisi hastalığı olan, Antikçağın bu felaketine” boyun eğdiler. [8]
·         Araştırmasını yapmak için Max Müller’in sözcükler yolunu izlediğini gördük. “İnsan dil yetisinin kökenlerine” erişme arzusu onun için öylesine önemlidir ki, “bütün dinlerin temel ögelerinin” bulunduğu yer gene orasıdır. Gerçekten, onun için dil yetisinin gelişmesi “sezgisel tanrı düşüncesinin” görünümlerine sıkı sıkıya bağlanmıştır. Bir kimsenin kendine özgü dini ile “ana dili” arasında benzer bir ilgi kabul ettiğinde, Max Müller, dil yetisi ve dinsel inanış arasındaki bu ayrıcalıklı bağı da aynı şekilde doğrulayabildiğini zanneder. [9]
·         “karşılaştırmalı filoloji” adı altında daha iyi tanınan bu bilimin yönteminin, botaniğin, jeolojinin ya da anatominin büyük başarılarla uyguladıkları yöntemle aynı olması gerektiğini hatırlatma fırsatıdır. Bu disiplinlerde sınıflandırma ve karşılaştırma sayısız ilerlemeyi mümkün kılarak, kanıtlarını daha once sergilemişlerdir.[10]
·         Devrim halindeki bilimleri örnek alan Max Müller, botaniğin, jeolojinin, anatominin ve pek çok doğa incelemelerinin yanında, yeni kesinlikleri olan bir disiplini, karşılaştırmalı filolojiyi bulamamaktan doğan şaşkınlığını söyler.[11]
F. MAX MÜLLER

·         Doğa bilimleri ve tarihsel bilimler, birinciler Tanrı’nın yapıtlarını, ikinciler ise insanın yapıtlarını inceler. [12] F. Max Müller
·         Klasik ya da doğuya ait dilleri ve edebiyatları incelediğinde, bu yaşlı filoloji, kuşkusuz tarih sel bilimlerin bir parçası olur. [13]
·         Karşılaştırmalı filoloji ve mitoloji, zamanların kökeninden beri doğada yazılı olan bu mukadder düzeni, dinlerin ve mitolojilerin anlamı içerisinde keşfetmeye katkıda bulunmak zorundadır. [14]
·         Şunu göstermek arzusundadır: Bütün dinlerde, insanlığın sayısız dillerinde ifadesini bulan, aynı tanrısal gerçektir, aynı vahiydir. [15]
·         Kör doğmuş insana acınır, ona öfkelenilmez [...] dinimizin tek gerçek olduğunu ispat etmek için, bütün öteki inanç biçimlerinin yanlışlarla dokunmuş olduğunu savunmak kesinlikle gerekmez.[16] (F. M. Muller, Essais sur l’histoire des religions, a.g.y., s. 80.)
·         “Şimdilerde Hıristiyanlık denen şey insan türünün başlangıcından beri vardı; o denli eskiydi, ancak İsa ete büründüğünde, hakiki dm haline geldi ve bu Hıristiyanlık diye anılmaya başladı." [17] F. Max Müller



[1] Cennetin Dilleri, s. 105.
[2] Cennetin Dilleri, s. 105.
[3] Cennetin Dilleri, s. 105.
[4] Cennetin Dilleri, s. 106.
[5] Cennetin Dilleri, s. 108.
[6] Cennetin Dilleri, s. 108.
[7] Cennetin Dilleri, s. 109.
[8] Cennetin Dilleri, s. 110.
[9] Cennetin Dilleri, s. 111.
[10] Cennetin Dilleri, s. 112.
[11] Cennetin Dilleri, s. 112.
[12] Cennetin Dilleri, s. 113.
[13] Cennetin Dilleri, s. 113.
[14] Cennetin Dilleri, s. 114.
[15] Cennetin Dilleri, s. 114.
[16] Cennetin Dilleri, s. 115.
[17] Cennetin Dilleri, s. 116.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder