DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

30 Ocak 2020 Perşembe

PROF. DR. NACİ GÖRÜR: "TÜRKİYE'NİN DEPREM BÖLGELERİ VE FAYLARI"

Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu ve Prof. Dr. Sinan Akkar, Teke Tek programına konuk oldu ve fay hatları hakkında konuştular:


Prof. Dr. Naci Görür, Türkiye'nin deprem bölgeleri ve fayları hakkında, Twitter üzerinden bilgi paylaşacağını duyurdu: 
Sevgili arkadaşlar, ülkemizin her bölgesinden deprem ve faylarla ilgili sorular geliyor. Takdir edersiniz ki herkese cevap veremiyorum. Onun için tüm Türkiyenin deprem bölgeleri ve fayları hakkında derli toplu bir çalışma yapıp hepinizin anlayacağı şekilde bir tweet-Tv yayını... yapacağım. Böylece hepiniz ülkemizin ve bölgenizin deprem potansiyelini öğreneceksiniz. Bu bilgilendirme 10-15 gün sürebilir. Anlatım bittikten sonra hepinizi sınav yapacağım. Dersten çakanlar geçenlere yemek ısmarlayacak :)
İyi geceler (Naci Görür)
Prof. Dr. Naci Görür 

Prof. Dr. Naci Görür'ün bilgilendirici tweetlerine burada yer vereceğim ve bu konuda atacağı tweetler ile blogu sürekli güncelleyeceğim. Prof. Dr. Naci Görür'ün "ilk ders" olarak attığı tweetler söyledir:
Arkadaşlar ilk derse başlıyoruz. Önce genel bir giriş: dünyamızın yüzeyi levhalardan oluşur. Bu levhalar astenosfere kadar inen bir kalınlığa sahip olup üst manto ve arz kabuğunu içerirler. Kabuk bileşimine göre kıtasal ve okyanusal olabilirler. Kıtaların altında kıtasal, okyanusların altında okyanusal kabuk bulunur. Okyanusal kabuk daha ağır kayalardan, kıtasal kabuk ise daha hafif kayalardan oluşur. Levhalar arzın mantosu/astenosfer üzerinde hareketlidirler. Birbirlerine yaklaşır, uzaklaşır veya birbirleri boyunca kayarlar. Arzın yüzeyinde belirli sayıda büyük levhalar vardır. Ör: K. Amerika, G. Amerika, Afrika, Avustralya, Avrasya, Pasifik levhaları gibi. Arap ve Anadolu levhaları gibi küçük olanları da bulunur. Pasifik levhası Avrasya ve Amerika levhalarına yaklaşır ve onların altına dalar. Avrasya levhası K. Amerika levhasından, G. Amerika da Afrika levhasından uzaklaşır. Anadolu levhası Avrasya ve Afrika/Arap levhası boyunca sürtünerek hareket eder. İşte bütün bu levhaların sınırlarında depremler olur. Levha hareketlerinin motoru Manto/astenosfer içindeki konveksiyon akımlarıdır. Bu akımlar arzın içindeki sıcaklık farkından oluşur. Arz çekirdeğinde sıcaklık çok fazla, kabuk sınırında ise daha azdır. Bu nedenle manto içerisinde erimiş kaya (magma) konveksiyon akımları gelişir. Arzın manto ve çekirdeğindeki sıcaklığın nedeni bu derinliklerde kayalardaki radyoaktif bozunmadır. Arkadaşlar, lütfen bu bilgileri internetten daha da pekiştiriniz ki yarin ülkemizde neden deprem oluyoru daha iyi anlayasınız. Burada bazı şeyleri çok genelledim. Bazı şeyler çok doğru açıklanmamış olabilir ama hoş görün. İyi akşamlar. ARKASI YARIN :) (Naci Görür)


ELAZIĞ DEPREMI - PROF. DR. NACI GÖRÜR'ÜN GÖRÜŞLERI

Prof. Dr. Naci Görür, 31.01.2020 tarihli tweetleri ile "İkinci Ders" olarak adlandırdığı bilgilendirmeyi gerçekleştirdi: 
Arkadaşlar merhaba. 2. Ders başladı. Şekilde Türkiye’nin etrafındaki levhaları görüyorsunuz. Güneyde Afrika ve Arap levhaları, Kuzeyde Avrasya levhası. Afrika levhasının kuzey sınırını Helen-Kıbrıs yayı oluşturuyor. Afrika ile Arap levhaları arasındaki sınır DSF (Ölüdeniz Fayı) ile temsil ediliyor. Arap levhasının kuzey sınırını Bitlis-Zagros Kıvrım Kuşağı oluşturuyor. Anadolu levhası da Kuzey Anadolu (NAF) ve Doğu Anadolu (EAF) fayları arasında yer alıyor. Şimdi bu levhaların hareketlerini inceleyelim. Afrika/Arap levhaları Avrasya levhasına doğru hareket ettikçe Türkiye Doğu Anadolu tarafında sıkışır ve deforme olur. Anadolu levhası da sıkışmanın etkisiyle NAF ve EAF fayları boyunca Batıya doğru hareket eder. Batıya doğru hareket ettikçe saat ibresinin aksi yönünde ve Helenik Yayına doğru döner. Bu rotasyon Batı Anadolu’da Kuzey-Güney yönünde gerilmeye neden olur. Afrika levhası Helen-Kıbrıs yayı boyunca Anadolu levhasının altına dalar ve tüketilir. Şimdi bu mekanizma değişik yerlerde deprem bölgeleri oluşturur. Bu bölgeler şunlardır: Doğu Anadolu, NAF, EAF ve Batı Anadolu (Ege)... İşte ülkemizin belli başlı deprem bölgeleri buralardır. Yarinden itibaren bu bölgelerin karakteristiklerini belirli bir ayrıntıyla inceleyeceğiz. Şimdi bu anlattıklarımı iyice hazmedin. Kolay gelsin. :) (Naci Görür)
Resim
31.01.2019 tarihli tweet görseli
Prof. Dr. Naci Görür'ün 1.02.2020 tarihli, "üçüncü ders" isimli tweetleri şöyledir:
Arkadaşlar 3. ders başlıyor. Deprem bölgelerini söylemiştik. Doğu Anadolu sıkışma mekanizmasının etkin olduğu bir yer. Arap levhası Avrasya’yı sıkıştırdıkça burası sıkışıp yükseliyor. Birçok D-B yönlü ters ve bindirme fayları gelişiyor. Bu faylarla sınırlanan rampa havzaları oluşuyor. Ayrıca KD-GB ve KB-GD uzanımlı doğrultu atımlı faylara da rastlanıyor. Özellikle Doğu Anadolu’nun kuzey kesimlerinde bu faylar daha çok görünüyor. Bütün bu yapıları ekteki haritada görebilirsiniz. Bu bölgede olabilecek depremler kabaca anlattığım bu yapılar üzerinde meydana gelecektir ve depremin nedeni de Doğu Anadolu’nun Arap ve Avrasya levhalarının arasında sıkışması olacaktır. Evet şimdi bu bölgeyi ve daha önce burada olmuş depremleri araştırın ve düşünün bakalım. Bir de biliyorsunuz bu bölgede birçok sönmüş volkan var. Bu volkanlar da sıkışmanın etkisiyle gelişen K-G yönlü çatlaklara bağlı olarak oluşmuşlardır. (Naci Görür)
Resim
1.02.2020 tarihli tweet görseli
Resim
KAF, DAF ve diğer Anadolu faylarını gösteren harita; 02.02.2020 tarihli görsel

02.02.2020 tarihini 03.02.2020 tarihine bağlayan gece Prof. Dr. Naci Görür'ün depreme dair paylaştığı bilgiler şöyledir:
Arkadaşlar 4. derse başlıyoruz. Daha önce yazmıştık. KAF ve DAF ülkemizde deprem üreten en önemli iki fay zonudur. Bu faylar boyunca yer alan yerleşim alanları zaman zaman büyük depremlere maruz kalrlar. KAF 20. yy. çok sayıda deprem üreterek enerjisini boşaltmıştır. Bu depremler 1939 Erzincan, 1942 Niksar-Erbaa, 1943 Tosya-Ladik, 1944 Bolu-Gerede, 1957 Bolu-Abant, 1967 Adapzarı-Mudurnu, 1999 Gölcük ve Düzce depremleridir. Bu depremler ve burada saymadığım diğer bazı depremler sonucu 100 binden fazla insanımız kaybedildi maalesef. Depremlerin yerlerine dikkat ederseniz 1939-1999 deprem zinciri Doğudan başlamış Batıya kayarak İstanbul’un kapısına dayanmıştır. KAF’ın depremleri doğudan batıya taşıma alışkanlığı vardır. En son deprem Gölcük’deydi şimdi hedef Marmara Denizi. Gölcük ve Düzce depremleriyle Maramara’nın altındaki kabuk aşırı yüklendi. 1999 yılından itibaren her an olmak kaydıyla bu kabuk 30 yıl içinde kırılacak (5-10 sene önce veya sonra olabilir). İlk 20 sene içerisinde olmadığına göre son 10 yıllık peryotta deprem olma olasılığı %50’den fazlaya çıktı. Marmara’da deprem olasılıkla Kumburgaz kolunda ve minimum 7.2 büyüklüğünde olacak. Bu dersle ilgili şekilleri ayrı ayrı gönderiyorum. Sizlerden KAF boyunca olan yerleşim alanlarını dikkatlice incelemenizi rica ediyorum. İyi geceler. (Naci Görür)



Resim
03.02.2019 tarihli görsel
03.02.2020 tarihinin akşam saatlerinde Prof. Dr. Naci Görür'ün verdiği uyarı bilgisi: 
Sevgili arkadaşlar, sizleri aydınlatmak için her akşam verdiğimiz fay ve depremlerle ilgili genel bilgilerden medyamız da haber üretiyor. Ne yazık ki derslerini iyi çalışmıyorlar. Bizim Kumburgaz kolu üzerinde 7,2 büyüklüğünde deprem bekliyoruz sözümüzü Kumburgaz’da deprem olacak diye manşet atıyorlar. Yıllardır bunu zaten söylüyoruz. Kumburgaz kolu orta Marmara çukurluğu ile Çekmece lagünlari açıklarına kadar uzanan fay koludur. Haberi hiç değilse bu işten biraz anlayan insanlar yapsın lütfen, spekülasyon olmasın. (Naci Görür)
Resim
03.02.2020 tarihli görsel

03.02.2020 tarihinin yine akşam saatlerinde, Prof. Dr. Naci Görür, beşinci ders olarak adlandırdığı, bilgilendirme tweetlerini yazdı:
Arkadaşlar 5. derse başlıyoruz. Bu akşam Doğu Anadolu Fayı (DAF veya EAF) hakkında konuşacağız. Bu fay yaklaşık 600 km uzunlukta. Bingöl Karlıova’dan başlayıp Elazığ, Malatya, K. Maraş ve Antakya yakınlarından geçerek Ölüdeniz Fayı ile birleşiyor. DAF Arap Levhası ile Anadolu Levhası arasındaki sınırda yer alıyor. Bu bakımdan önemli ve ülkemizin ikinci büyük fayı. Arap Levhası D. Anadolu’yu sıkıştırdıkça Anadolu Levhası batıya doğru hareket edecek ve takılmanın olduğu yerde deprem üretecek stres birikecektir. Anadolu Levhasının bu fay üzerindeki hareketi KAF’dan daha yavaştır. DAF üzerinde olan geçen günkü Elazığ depremi yerbilimciler için çok anlamlıdır. Bu deprem fayın Pütürge/Erkenek kolu üzerinde oluşmuştur. 6,8’lik Elazığ depremi uzun zamandır sessiz olan bu fayın uyandığına işaret etmektedir. Zira KAF 20. yy.('ın) 1939-1999 tarihleri arasında çok sayıda 7’den büyük deprem üreterek enerjisini boşaltırken DAF uykudaydı. Şimdi endişemiz KAF gibi davranıp davranmayacağıdır. Çünkü 19. yy. benzer bir deprem zinciri üretmiş. Bu fay üzerinde 1822 Amanos, 1874 Palu, 1875 pütürge ve 1893 Erkenek kolları kırılarak 7 civarında deprem üreterek enerjisini boşaltmış. Bu depremlerin dışında K. Maraşın GD’da fayın Pazarcık kolu var. Bu kol üzerinde en son deprem 1513. Elazığ depremi bir başka şeyi de düşündürüyor. Bu deprem Palu ve Erkenek/Pazarcık kollarına stress transfer etmiş ve bu fay kollarını riskli hale getirmiş olabilir. Dolayısıyla özellikle Palu-Karlıova, Maraş-Türkoğlu ve Hatay civarına dikkat edilmelidir. Not: Gerekli şekilleri de göndereceğim. Dersi iyi çalışın. Medya bilgileri doğru kullansın. Kumburgaz kolu yerine Kumburgaz demesin. (Naci Görür)


Resim
03.02.2020 tarihli görsel
Resim
04.02.2020 tarihli görsel
04.02.2020 tarihli günü 05.02.2020 tarihli güne bağlayan gece, Prof. Dr. Naci Görür, "altıncı ders" olarak adlandırdığı bilgilendirmesini yaptı:
Arkadaşlar iyi geceler. 6. derse başlıyoruz. Bu derste Anadolu levhası üzerinde gelişmiş olan fay sistemlerini göreceğiz. Daha önce demiştim, levha batıya doğru giderken saat ibresinin aksi yönüne döner ve deforme olarak kendi içinde faylanır. levhanın en doğu ucunda Malatya-Ovacık FZ bulunur (MOF). Bu Fay KAF’dan ayrılır Ovacık üzerinden Malatya’ya ya gelir. Sol yönlü, doğrultu atımlı bir faydır. Kırıldığı takdirde Malatya’yı ve belli ölçüde Elazığ’ı etkiler. Son Elazığ depreminden sonra stres yüklemiş olabilirler. MOF’un batısında Erzincan havalisinden Adana-Niğde havalisine kadar KD-GB uzanımlı bir fay demeti bulunur. Bu demet içerisinde Yakapınar-Göksun (YGFZ), Kangal (KF), Merkezi Anadolu (CAFZ) fay zonları bulunur. Bunlar içerisinde en önemlisi 700 km uzunluklu CAFZ’dır. Bu zona Ecemiş fay zonu da denir. Çok kollu, sol yönlü ve doğrultu atımlıdır. KD-GB uzanımlı faylar Amasya, Çorum ve Kırıkkale yörelerine kadar devam ederler ancak buralarda sağ yönlü, doğrultu atımlı bir karakter kazanırlar. Aksaray, Kırşehir ve Yozgat çevrelerinde KD-GB yönlü sisteme tamamen ters ve KB-GD uzanımlı sağ yönlü doğrultu atımlı faylar gelişmiştir. Bu faylar Delice (DF), Akpınar (AF), Salanda (SF) ve Tuzgölü (TFZ) fay zonlarıdır. Şimdi Anadolu levhasının bu anlattığım kısımları kendi içinde daha çok doğrultu atımlı faylarla dilimlenmiş olmasına rağmen depremselliği çok fazla değildir. 1717, 1835 Ecemiş, 1914 Gemerek (5.6), 1938 Kırşehir (6.8), 1940 Erciyes (5.3) ve 1996 Mecitözü-Çorum bu fay zonlarında meydana gelmiş belli başlı depremlerdir. Not: Bu bilgileri verirken değerli dostum Prof. Dr. Erdin Bozkurt’un bir makalesinden de yararlandım. (Naci Görür)
Resim
04.02.2020 tarihli görsel
Prof. Dr. Naci Görür'ün 6 Şubat 2020 tarihli dersi(yedinci ders):

Resim
6 Şubat 2020 tarihli görsel

Arkadaşlar 7. derse başlıyoruz. Geçen ders Anadolu levhasının doğu kısmındaki faylardan bahsetmiştik. Bugün de levhanın batısından, yani Ege Bölgesinden bahsedeceğiz. Biliyorsunuz bu bölge Anadolu levhasının batıya doğru hareketi yüzünden K-G yönde geriliyor. Bunun sonucunda da Ege’de çoğunlukla D-B yönlü normal faylar gelişiyor. Bu fayların aralarındaki çöküntü alanlara da biz graben diyoruz. Ege’deki belli başlı grabenler arasında kuzeyden güneye doğru Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes ve Gökova grabenlerini sayabiliriz. Grabenlerin yüksek, faylı kenarlarına horst adı verilir. İzmir’in Doğusunda ve Manisanın güneyinde yer alan Boz Dağ esasen D-B uzanımlı bir horsttur. Bu horst Gediz grabeninin güney kenarını ve aynı zamanda Büyük Menderes grabeninin kuzey kenarını oluşturur. Aydın Dağları da bu horstun bir parçasıdır. Her iki grabenin altında bu horstun arzın derinliğine gittikçe eğimi azalan normal fay düzlemi bulunur. Bu düzlemler üzerinde yeralan, çöken bloka tavan bloku denir. Horstun kendisi ise taban blokudur. Tavan blokları fay düzlemleri boyunca kaydıkça, yani Gediz ve B. Menderes grabenleri çöktükçe, bu bölgelerde depremler olur. Tavan blokları horst fayları boyunca kaydıklarında kendi içlerinde deforme olarak ana grabenlere belirli açı yapacak şekilde tali grabenler de meydana getirirler. Örneğin, Gediz grabenine KG-GB yönünde bağlanan grabenler bu tür grabenlerdir. Bu tali grabenler normal veya doğrultu atımlı faylarla sınırlanmış olabilirler. Tavan bloklarının küçük küçük hareketleri veya yerleşmeleri bu bölgelerde sık sık depremler oluşturabilir. (Naci Görür) Ege’deki ana ve tali grabenlerin sayısının fazlalığı dikkate alınırsa neden burada çok sayıda deprem olduğu anlaşılır. Fay sistemlerinin boyutu itibariyle Ege’de depremlerin büyüklüğü çoğunlukla 6’lar mertebesinde veya daha küçüktür. Ancak Gediz veya B. Menderes grabenlerinin müşterek horstunu sınırlayan faylar üzerinde deprem boyutu 7’yi bulabilir. (Naci Görür)
Resim
6 Şubat 2020 tarihli görsel

Resim
6 Şubat 2020 tarihli görsel
Resim
6 Şubat 2020 tarihli görsel
07.02.2020 tarihli ek açıklamalar:
Arkadaşlar, konuşmalarınızı ve sorularınızı değerlendirince sizinle şöyle bir sohbet yapmak istedim: Bazı arkadaşların deprem sonuçları ile igili abartılı düşünceleri var. Bir depremi sanki herşeyin sonu gibi algılıyorlar. Durum hiç de öyle olmayabilir. Daha önce de söylemiştim Gölcük depreminde en kötü koşullarda bile ayakta kalan bina sayısı çöken binadan çok daha fazlaydı. Aynı zeminde biraz daha itina ile yapılmış binalardan insanlar yürüyerek dışarı çıktı. Bunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Diğer bir husus; tarhin ilk çağlarından beri insanlar faylar boyunca yerleşmişlerdir. Bunun en önemli nedeni fay hareketleri çekici vadi ve havzalar oluştururlar. Fay boyunca bol kaynak suları çıkar, vadilerden akarsular akar ve dolayısıyla buralar yeşillikli, güllü çiçekli cennet gibi yerler olurlar. Hayvanlar ve insanlar hep böyle yerleri tercih etmişlerdir. Gördüğünüz gibi, insanlık gelişerek bugüne kadar gelmiştir. Önemli olan bu doğa olayını iyi anlamak ve ondan nasıl korunacağını bilmektir. Fay deprem yaratır. Deprem de yeryüzünde aşırı sarsıntı, yer değiştirme, kütle hareketleri ve tsunami gibi olaylara neden olur. Bu olaylara karşı da zarar azaltıcı önlemler vardır. Bunun en önemlisi de yerleşim alanlarınızı ve evlerinizi sarsıntıya karşı dayanıklı yapacaksınız ve buralarda plansız programsız genişleyip nüfus ve bina yoğunluğunu artırmayacaksınız. Kanaatime göre biz bugün depremden değil daha önce yapmış olduğumuz hataların büyüklüğünden korkuyoruz. Onun için arkadaşlar çağdaş bir kafayla, bilimin ışığında depreme bakalım. Devlet-millet el ele verir, deprem kuşaklarındaki insanları biliçlendirir, karakterli, ekonomik ama depreme dayanıklı yerleşim alanları inşa edersek biz bu korkuyu üzerimizden atarız. Unutmayın, biz 1-2 sene içerisinde binlerce konut üretebilecek güce ve teknolojiye sahibiz. Korkuya, endişeye mahal yok. Sevgiyle kalın. (Naci Görür)
Prof. Dr. Naci Görür'ün 08.02.2020 tarihli, Manisa-Akhisar depremi ile ilgili bilgilendirmesi:
Arkadaşlar, Manisa-Akhisar depremi ile ilgili çok soru geliyor. Bu pazartesi Celal Bayar Üniv. konuşacağım. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim: Manisa, Akhisar, Kırkağaç gibi yerleşim alanları Gediz grabeninin ana sıyrılma fayı olan Manisa fay zonunun tavan bloku üzerinde yeralmaktadırlar (bu fay Aydın-Bozdağ horstunun kuzey sınırını oluşturur, 7. derse bknz). Bu blok sözlonusu fay düzlemi üzerinde yavaş yavaş kuzeye doğru kaydıkça kendi içinde gelişmiş olan normal veya doğrultu atımlı faylar üzerinde küçük küçük depremler olacaktır. Kanaatime göre daha büyük deprem olasılığı son derece azdır. (Naci Görür)
Prof. Dr. Naci Görür 08.02.2020 tarihli bilgilendirme yazısında ayakta kalması gereken kurumları ele alıyor:
Değerli arkadaşlar, daha sonra ülkemizdeki diri faylar ve deprem potansiyelleri ile ilgili konuşacağız ama bu akşam deprem sonrasında ayakta kalması hayati önem arz eden kurumlar hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Bu kurumların başlıcaları şunlardır: tüm devlet kurumları afet koordinasyon merkezleri, afet-yönetim-müdahale-kurtarma birimleri; hastaneler, itfaiye birimler, telekominikasyon şirketleri, bankalar, emniyet birimleri, sular idaresi ve gaz dağıtım şirketleri. Bunlardan biri veya birkaçı deprem esnasında işlevsiz kalırsa afetle başetmek zorlaşır. Hele bunlardan sular idaresi çökerse deprem zararları katlanır. Özellikle İstanbul gibi mega kentlerde bu çok önemlidir. İSKİ’nin ciddi bir süre yeterli ve yaygın hizmet verememesi veya barajların bir veya bir kaçının elden çıkması salgın hastalıklara davetiye çıkartır. O zaman da toplumda piskolojik çöküntü başlar ve can kaybı artar. Ümit ediyorum ki hükümet ve IBB deprem seferberliğinde bu stratejik kurumların depremde ayakta kalabilmeleri için gerekeni yapacaklardır. Sevinerek söylemeliyim ki İSKİ bir müddettir kendi “kırılganlık analizini” yapma, “sismik programını” hazırlama ve depremde olası zararları azaltma çalışmalarına ciddiyetle devam etmektedir. Bu çalışmalara karınca kaderince katkıda bulunma fırsatını bulduğum için şahsım ve İstanbullular için ayrıca mutluyum. İyi akşamlar. (Naci Görür)
Resim
Prof. Dr. Naci Görür Sefer Selvi, Leman dergisi
Prof. Dr. Naci Görür, 11.02.2020 tarihinde TUBİTAK'ın kendisi hakkında açıklamalarını şöyle eleştirdi: 
Arkadaşlar Demin TÜBİTAK’ın bir açıklamasını gördüm güya yürütücü veya araştırmacı olarak 1992-2012 tarihleri arasında bu kuruma 17 proje sunmuşum, bunun 13 tanesi destekşenmiş ve bunun içinde 1,2 milyon destek verilmiş deniyor. Bu açıklamalar doğru değildir. Ben 1992 1999 arasında bu kurumda yer ve deniz araştırmalar grubunda görev aldım ve deniz araştırmaları koordinatörlüğü yaptım. Bunun için de DPT TÜBİTAK’a belirli bir bütçe verdi ve biz de üniversitelerden gelen projeleri destekledik. Ben TÜBİTAK adına bu projeleri koordine ettim. Bunların Hemen hemen hiçbirinde kendim görev ve destek almadım. Elbetteki her kes gibi TüBİTAK’tan destek aldığım belirli sayıda projeler de olmuştur. 1999-2003 TÜBİTAK MAM başkanıyken bu kurumdan proje zaten almadım. 2003’de MAM’dan istifa edince yine proje almam sözkonusu olmadı. Deniz araştırmaları koordinatörü olarak değişik araştırıcılara verilen desteği bana verilmiş gibi yazılmasını doğru bulmuyor, kınıyorum.(Naci Görür)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder