DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

27 Şubat 2020 Perşembe

NİKETAS KHONİATES'DE ANTİK YUNAN TANRILARI VE MİTOLOJİ KARAKTERLERİ

Bu bolgdaki bilgiler, Fikret Işıltan tarafından çevirisi yapılan, Niketas Khoniates'in "Historia" eserinin "Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri" bölümünden alınmıştır. Historia kitabının diğer kısımlarının çevirisini, Işın Demirkent iki ayrı kitap olarak yapmıştır. Bu eserlerde de Antik Yunan tanrılarına ve mitolojik karakterlerine gönderme yapıldığı anlaşılmaktadır. İlgilenenlerin çevirilere bakmasını tavsiye ederiz.

Niketas Khoniates, M.S. 12. yüzyılın ortasında doğmuş ve 13. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra hayatını kaybetmiştir.

Kaynak, Niketas Khoniates, Historia(Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), (Çev. Fikret Işıltan), TTK, Ankara 1995.

Kitap tedariki için A. Onur Çalışır'a teşekkür ederim.

ANTİK YUNAN TANRILARI

  • İşte, kısaca tarih’in mahiyeti budur. Ancak tarih, elbette kendisine yaklaşanlara pek yüzverici değildir. Ama, kimse de, başka her hangi bir şeyi tarih’ten daha çekici saymasın. Çünkü çok yaşlı bir kim ­senin, Tithonos’dan daha uzun, bir kargadan üç misli daha çok yaşamış birisinin, kendisini dikkatle dinleyenlere anlatabileceklerini, eğer gerçekten böylebirisi olsa, belleğini yoklayıp yeniden canlandırabileceklerini, henüz çok genç de olsa bir tarihçi kolaylıkla hikâye edebilir.(Niketas Khoniates, s. 1)
  • Ordular (Haçlılar ve Bizanslılar) ıssız ve tenha araziden geçtikleri sürece iki taraf arasında bahse değer hiç bir olay çıkmadığı gibi, Philippopolis (Filibe) ’de de, oradaki başpiskopos Mikhail Italikos sayesinde her hangi bir çatışma olmadı. Mikhail Italikos çok aydın bir kişi, büyük bir hatip ve herkesi kendisine çeken parlak bir cemiyet adamıydı. Proteos gibi her kılığa giren Mikhail, Bizanslıların yararına, gerçek düşüncesini, onu göklere çıkaran yaltaklanmaları arkasında saklıyarak, Alman hükümdarını sözlerinin sihriyle öylesine büyülemişti ki, bu mağrur hükümdar bir çocuk gibi dizginlerini onun eline bırakıvermişti; başpiskoposun evine gidiyor, onunla kadeh tokuşturuyordu. Mikhail’in hatırı için kral, parasını ödemeden bir yerden ekmek alanları zalimce cezalandırıyordu.(Niketas Khoniates, s. 41-42)
  • Philippopolis’den hareket esnasında, bazı kimselere haksızlık yapılmış olduğu bahanesiyle Alman ordusunun ardçıları/ile Bizanslılar arasında kavga çıktı. Savaşçı milletin kavgaya düşkünlüğü olayı şişirdi; iki taraftan öfkeli sözler uçuştu, kızdırıcı sözler kullanıldı ve eller hemen kılıca gitti. Savaş ilâhesi Enyo derhal ortaya çıktı; mini mini yerde sürünürken dikilmeyi ve büyümeyi bekleyen bu savaş isteği az kalsın boyunu semalara kadar uzatacak (Krş. Homeros, M as 4, 442) ve Phylopis (savaş kargaşalığı) ile birleşerek büyük bir savaşa sebep olacaktı. Çünkü ordusunun önünde atla giden kral, hiddetten köpürerek kızgın bir arslan gibi geri dönmüştü. Ancak baş piskoposun mucizevî hitabeti, beklentilerin aksine, onu kandırmaya ve teskin etmeye muvaffak oldu.(Niketas Khoniates, s. 42)
  •  — İmparator bu olayları haber alınca çok üzüldü. Hali, Homeros’un, için için ne yapması gerektiğini düşünen Zeus’ine veya her zaman düşüncelere dalmış görünen, uykusuz geceler geçiren ve sebebi sorulduğunda, Militiades’in zafer işaretinin uykusunu kaçırdığı cevabını veren Neokles’in oğlu Themistokles’e benziyordu. (Niketas Khoniates, s. 52)
  • Pazar meydanının ortasında Bizanslılar ile Venediklilerin arası açıldı. Bu sadece karşılıklı iğneleyici söz atmalar ve “ birbirini davet eden” (Homeros, M as 20, 250) kötü bir söz, aptalca şaka ve ısırıcı alay, karşılıklı öğünme veya yermeden ibaret kalmadı. Kavgacılar silahlıydılar ve iş birden şiddetli bir çatışmaya dönüştü. Her iki tarafın ordugâhlarından, kavgayı duyar duymaz silahlı kişiler koşuşarak arkadaşlarına yardım etmeye başladı. Diğer taraftan orada bulunan pek çok saray mensubu soylular ve yüksek rütbeli komutanlar, bazıları silahlı, bazıları silahsız olarak savaşanların arasına girdiler. Venediklilerin nüfuzluları da bu felâketli yangını söndürmek ve tarafları birbiriyle barıştırmak üzere koşuştular. Ancak kimse bunların sözlerine aldırmıyor ve en yüksek makam sahiplerine bile saygı göstermiyordu. Çünkü Ares >(harp tanrısı) hükmünü sürmeye başlamış, kana susamış ağır teçhizatlıları çatışmanın içine atmıştı.(Niketas Khoniates, s. 58)
  • Bu muazzam gösteriye bakınca, zevksizliğe düşülmeden, pekâlâ, Aphrodite’nin Ares ile, Enyo (Ares’e refakat eden hanım )’nun Kharit’lerle birleştiği söylenebilirdi; bu oyunlar o kadar çeşitli ve o kadar güzeldiler. (Niketas Khoniates, s. 74-75)
Hera Gövdesi, M.S. 2. yy civarı, İzmir Arkeoloji Müzesi, İzmir

  • Manuel, soylu senatörler ve yüksek mevkilerdeki asillerle kızı getirterek törenle onunla evlendi (25 aralık 1161). Gelin güzel, fevkalâde güzel, fevkalâde fevkalâde güzeldi. Güzelliği öylesine mukayese kabul etmezdi ki, “ pırıl pırıl parlayan, sevimli sevimli gülüm seyen” Aphrodite, “ beyaz kollu, inek gözlü” Hera, “ zarif boyunlu, güzel ayak bilekli” Lakonia’lı (Helene) - antik çağın güzellikleri sebebiyle ilâhlaştırdığı bu kadınlar - , hatta hatta güzelliklerini kitapların ve tarihin hikâye ettiği bütün kızlar güzellik bakımından onun yanında hiç kalırlardı.(Niketas Khoniates, s. 79)
Eros, Mozaik, İzmir Tarih ve Sanat Müzesi, İzmir

  • — Bu kahramanlık çok sürmedi ve Andronikos için “adam öldürmek, savaş ve mücadele” , trampet sesleri, Deimos, Phobos ve “erkek öldüren Ares” artık önem taşımaz oldular. Savaş âletlerini bir kenara birakarak Aphrodites’e döndü. Her ne kadar Tanrıça ona bir Helene vermiyordu; bu, bir zamanlar Tanrıça’nın Paris için bir gemi inşa edip Phereklos’u filo kumandanı olarak verdiği zaman, “Hellas’dan ve Argos’un ortalık yerinden” (Homeros, Od. 4, 726) bir kadını gözleri önüne koyarak onu bu dişinin güzelliğiyle teshir edip deli gibi âşık etmesine benzemiyordu; aksine, güzelliğini Aphrodites’in aşk hastası Andronikos’a tasvir ederek birleşmeleri için arabuluculuk ettiği Philippa, komşu millete mensuptu./Andronikos onun varlığını sadece hakkında konuşulanlardan öğrenmiş ve hemen sevdalanmıştı. Kalkan ve miğferi bir tarafa bırakıp askerliği üzerinden silkip atarak sevgilisinin yanına, Antakya’ya koştu. Orada Eros’un parlaklığını Ares’in silahlarına üstün tuttu. Neredeyse bir zamanlar Herakles’in Omphale için yapmış olduğu gibi yün eğirecek, kumaş dokuyacak ve iplik düğümleyecekti. Philippa’sına böylesine köle olmuştu. (Niketas Khoniates, s. 95-96.)
Uyuyan Eros, İzmir Tarih ve Sanat Müzesi, İzmir

  • Nasıl bir zamanlar Zeus güzel boynuzlu bir boğa kılığına girip Europa’yı kızların dans grubundan kan­dırarak çıkardıktan sonra sırtına alıp götürdüyse, Andronikos da kadını evinden kaçırdı. Ondan, vedalaşması için kendisine kısa bir süre refakat etmesini rica etti ve sonra da, arzusu ile veya istemediği halde, beraberinde götürdü ve Theodora onun bu macera seyahatinin eşi oldu. (Niketas Khoniates, s. 97-98)
Tanrıça Athena Başı, M.Ö. 2. yy, İzmir Arkeoloji Müzesi, İzmir

  • Bir kaç gün sonra da Doğu kapısından Akropolis’e (Yedikule) götüren yoldan zafer alayı ile İstanbul’a girdi. Bu muazzam zaferi, açık başarıyı lâyıkı veçhile kutlamayı düşündüğü için zafer alayını muhteşem ve zengin gösterecek bütün önlemleri aldırmıştı. Bütün purpurlu ve altın işlemeli giysiler ortaya çıkarılmıştı. Ahali zafer alayının geçeceği yola oluktan akarcasına yığılmıştı. Şehrin pazarları, evleri, kilise ve dükkânları ve alayın geçtiği yol dışında kalan bütün çok nüfuslu mahalleler bom-boş kalmıştı. Alayda esirler de eksik değildi. Bunların teşkil ettiği uzun saflar seyircileri sevindirmekte ve zafer alayının önemini belirtmekteydi. Yolun her iki tarafına iki ve hatta üç katlı ahşap tribünler inşa edilmiş ve bu suretle herkese seyir ve hayret etmek imkânı sağlanmıştı. Evlerin damları da seyircilerle dolmuştu. imparatorun önünde kar beyazı dört at tarafından çekilen, ağır altın ve gümüş yaldızlarla süslenmiş bir araba yürümekteydi. Bunun üzerinde imparatorun yenilmez mücadele arkadaşı, savaşların başa çıkılamaz ortak yöneticisi, Tanrı’nın Annesi’nin tasviri bulunuyordu. Arabanın dingili gıcırdamıyordu; çünkü o Sahte Bâkire, “ Kudretli Tanrıça Athene” yi değil,/açıklanması için hiç bir sözün varolmadığı bir şekilde Logos yoluyla Logos’u doğuran Gerçek Bakireyi taşımaktaydı. Arabanın arkasından imparatorun saygıdeğer akrabaları, Senato' dan yüksek devlet memurları ve imparatorun teveccühünü kazanmış yüksek ünvan sahipleri ve diğerleri geliyordu. Bunların arkasından ise parlak imparator kıyafeti içinde en şerefli ve en büyük, yani bizzat hüküm ­dar, boynunu gururla kasmış bir at üzerinde gelmekteydi. Onun yanındaysa, başarılı savaşının övgüleriyle alkışlanan, zaferi asıl kazanan kişi, Andronikos Kontostephanos bulunuyordu, imparator buradan büyük kiliseye, (Ayasofya), giderek bütün halkın huzurunda Tanrı’ya şükranlarını sundu. Oradan da sarayına gitti ve gerilmiş bir yayın gevşetilerek dinlendirilmesi gibi, kendisini at yarışları ile dinlendirdi.(Niketas Khoniates, s. 109-110)

AMAZON'LAR

"— İmparator Manuel işte devletin vergi dümenini ellerinde tutarken, batıda bir düşman bulutu toplandı ve korkunç ve meş’ûm gök gürültüleriyle Bizans sınırlarına yaklaştı (1147). Almanların -ken dilerine akraba diğer milletlerin de katıldığı - (haçlı) seferini kastediyorum. Bunların saflarına kadınlar bile katılmışlardı; pervasızca, bacaklarını ayırarak erkekler gibi ata biniyorlar, erkek elbisesi giyiyor ve mızrak ve diğer donanımlarıyla erkeklere benziyorlardı. Bakışları da cengâveraneydi ve Amazon’lardan daha erkeksiydiler. Bunların arasında bir de ikinci Penthesileia vardı: Giydiği elbisenin kenarlarındaki altın işlemeler yüzünden kendisine Khrysopos (Altın Ayak) lâkabı takılmış olan kadın." (Niketas Khoniates, s. 40.)
Amazon, M.Ö. 4 yy, İzmir Arkeoloji Müzesi, İzmir

HEKTOR

Makedonyalı vurduğu bir darbeyle Konstantinos’un kalkanını ikiye biçti; bu anda sanki devleşmişti ve Hektor’a lâyıktı. Bizanslılar bunun üzerine kendilerinden geçerek avaz avaz haykırdılar. Beklemediği bir şekilde korunma silahından yoksun kalan Ermeni ise, artık iki ordu arasında daha fazla kalamıyacağından, selâmeti kaçmakta buldu. Süratle tepeye tırmandı ve bu arada canını kurtarmak için koştuğundan, rakibinden elbette çok daha hızlı oldu.(Niketas Khoniates, s. 15)


Herakles Başı, M.Ö. 2. yy, İzmir Arkeoloji Müzesi, İzmir

HERAKLES SÜTUNLARI

Ama Manuel, ülkeleri sadece alçak gönüllü bir biçimde bir denizden diğerine kadar değil, aksine, Doğu’dan taa Herakles sütunlarına (Cebelüttarık) kadar uzanan eski büyük hüküm darlar gibi davranmak arzusundaydı.(Niketas Khoniates, s. 111)


Herakles Lahdi, Kayseri Arkeoloji Müzesi, Kayseri

ODYSSEUS

İmparator kayda değer her hangi bir başarı elde edilemeden günlerin geçip gitmesine kızmaktaydı. Bir zamanlar Kephalon kralı Odysseus’un Helios’un öküzlerini boğazlaması gibi kendisinin de kendi aleyhine zamanı öldürmesini hiç istememekteydi. Manuel komuta gemisine binerek Kerkyra’nın bütün etrafını, nereden saldırabileceğini dikkatle araştırarak dolaştı. Kuşatma üç aydan beri sürmekteydi ve Manuel elbette, efsanenin inanılmaz bir abartmayla belirttiği gibi Ossa’yı yerinden söküp yerine Athos’u yerleştirerek ve böylece dağ üstüne dağ koyarak kaleyi hücumla alınabilecek bir hale getiremezdi. (Niketas Khoniates, s. 56)

PRİAMOS

Petevinos İtalyalı mükemmel bir binici ve ünlü Priamos ’dan daha güçlü bir mızrak kullanıcısıydı. (Niketas Khoniates, s. 79)

Niketas Khoniates, Historia(Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri), Çev. Fikret Işıltan, TTK.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder