DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

16 Şubat 2020 Pazar

NEDEN KORUYUCU AİLELİK? KENDİNE AİT BİR ODA!


virginia woolf own ile ilgili görsel sonucu
Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda


Tarih 1929 gösterdiğinde Virginia Woolf’ün Kendine Ait Bir Oda isimli eseri yayımlandı. Bu kitap bir yazar olarak Woolf’ün kadınların kurmaca veya diğer konularda kadınların erkeklere göre niye daha az eseri olduğunun üzerine düşünmesi ve araştırmalarının ürünüdür. Kitapta bir kurgu şeklinde kadınların tarihsel süreçteki durumları işlenmiş ve neden bir kadının Shakespeare olarak ortaya çıkamadığını, Shakespeare’in kız kardeşi metaforu üzerinden anlatmayı amaçlamıştır. Temsili kadınlar seçerek, okuyucuya en iyi şekilde tarihsel dönem içinde kadının durumunu anlatmayı başarmıştır. Peki, bir kadının yazar olamamasındaki en büyük faktör nedir? Woolf’ün cevabı, “kendine ait bir oda ve yılda beş yüz sterlin” (Woolf, 2017, s. 111.) kadar parasının olmaması yani birey olarak ne özeli ne de refaha sahip olmamasında yattığıdır. Bu yazının amacı elbette Woolf’ün eseri ve kadınların tarihsel durumu değildir. Amacımız, Woolf’ün eserinden yararlanarak, ‘devlet korumasında olan’ bireyin kendine ait bir odaya ihtiyacı olduğunu anlatmaya çalışmaktır.

Bu yazının ortaya çıkma fikri ise kişisel bir deneyimin arkasından ortaya çıktı. KYK(Kredi ve Yurtlar Kurumu) ait bir yurtta kalırken bir yıl boyunca anlaşamayan bir grup insanın bir arada zorunda kalması, aralarında stres dolu anların yaşanmasıdır. İdarenin ise bu sorunu çok geç çözmesi, beni sürekli odadan uzak durmaya itti. Odayı değiştiremesek de aylar sonra yurdu değiştirmeyi başarmıştım; ama artık kendime ait bir oda fikri çoktan kafamda yer etmişti ve planın alt yapısını gerçekleştirmek için harekete geçtim. Bugün ise kira ödüyor olsam bile kendime ait bir odam var. Özgürce düşünebileceğim bir alan var. Elbette, beş yüz sterlin gelirim yok, zira 1 sterlin 7, 35 kuruş![J] SED, Hayat Sende ve Avar ailesi sayesinde şimdilik kendime yetecek(kâfi) gelirim var. Kafamdaki eve çıkma ve bunun kendi açımdan faydalarını daha iyi oturtabilmek için ise Virgina Woolf’ün Kendine Ait Bir Oda kitabını elime almıştım. Fikirsel at yapıyı oluşturmakla kalmayarak, devlet koruması altında bulunan ya da bulunacak olanlarında ‘kendine ait bir oda’ ile neler kazanabileceği üzerine sizi düşünmeye davet etmeye karar verdim. Virgina Woolf’ü takip ederek konuyu tartışalım. 
virginia woolf ile ilgili görsel sonucu
Viriginia Woolf

“Kanepelerimiz ve ayrı odalarımız da olamazdı. Yaşama keyif katan şeyler” (Woolf, 2017, s. 27.) 
Kadınlar için betimlediği bu durum devlet korumasında bulunan çocuklar için de geçerlidir. Devlet korumasındaki çocukların kendilerine ait odaları yoktur, bir odaya belli sayıda çocuk yerleştirilir. Zaman içinde bu sayı azalsa da çocukların kendine ait bir odaları hâlihazırda mevcut değildir.
“Eğer bu kadın iş hayatında atılmış olsaydı, yapay ipek imalatçısı ya da borsada büyük bir patron olsaydı; Fernham’e iki ya da üç yüz bin sterlin bıraksaydı biz de bu gece burada rahatça oturup arkeolojiden, botanikten, antropolojiden, fizikten, atomun yapısından, matematikten, astronomiden, izafiyetten, coğrafyadan konuşuyor olabilirdik” (Woolf, 2017, s. 28.) 
Woolf’ün kurgusundaki kadının eğer ataları bir miktar para bırakmış olsa, bir kadının entelektüel deneyimini geliştirip, bir gece sohbetinde konuşabileceği konuları yukarıda sıralamıştır. 2016 tarihinde yazdığım “Tarihsel Bağlamda Kimsesiz Çocuklar” başlıklı metinde devlet korumasındaki çocukların eğitiminin önemsenmediğini, Osmanlı Devleti’nin Enderun sistemi ile karşılaştırarak eleştirmiştim. Ne yazık ki bugünkü kurumlar devlet korumasındaki bireyin eğitimini yeterince önemsememekte ve zihinsel kapasitesini geliştirmekte yardımcı olmamaktadır(ve hatta olumsuz yönde etkilemektedir). 
“Dünyadaki hiçbir güç beş yüz sterlinimi elimden alamaz. Yiyecekler, ev, giysiler sonsuza kadar bana ait.” (Woolf, 2017, s. 47.) “Doğrusu, teyzemin mirası gökyüzünün sınırlarını kaldırmıştı benim için” (Woolf, 2017, s. 48.) 
Devlet korumasındaki bir bireye ailesinden böyle bir miras kalmayacağına göre bu geliri sağlayabilmesi için gerekli zihinsel gelişimini tamamlayabilmesi gerekir. Peki, kurumların bunu sağlaması mümkün müdür? Ne yazık ki durumun iç açıcı olmadığı ortadadır. Kurumlar, kişinin kendisini geliştireceği bir yer olarak büyük eksikliklere sahiptir.
“Zekânızla yılda beş yüz sterlin kazanın.” (Woolf, 2017, s. 79.) 
Woolf’ün kadınlara önerisi her insan için geçerli olduğu gibi, devlet korumasındaki bireyler içinde geçerlidir. Paranın bir araç olduğunu unutmadan, para için ‘insanlıktan’ ve insani değerlerden uzaklaşmadan, insanın kendi hayatını özgürce yaşayabilmesi için, zekâsını geliştirerek yeterli miktarda parayı kazanması, üzerine yapılabilecek tüm baskıyı nereden gelirse gelsin kaldıracaktır.
“On dokuzuncu yüzyılın başlarında orta sınıf bir ailenin tek bir oturma odasına sahip olduğu gerçeğiyle bir ilgisi var mıydı? Bir kadın yazı yazacaksa ortak kullanılan bu oturma odasında yazmak zorundaydı.” (Woolf, 2017, s. 80.) 
Devlet korumasındaki bir çocuğun yazı ile hemhal olması için kurumda özene bileceği insan sayısı sınırlıdır ya da yoktur! Özenecek insanı geçtim, ‘dış dünyadan’ bir şekilde özense bile, bu isteğini yeteneğe çevirebileceği, onunla ilgilenebileceği bir alanı var mıdır? Yazı yazma süreci okumayı ve düşünmeyi zorunlu kılan, bu meşgale için sessiz bir ortama ihtiyaç duyan bir eylemdir. Bildiğim kadarıyla devlet korumasındaki bir bireyin bu sürece girmesi nadir gerçekleşir ve hemhal süreci için gerekli ortamı bulmakta zordur.
“Sığınacağı ayrı bir çalışma odası yoktu ve eserlerinin çoğunu herkesin kullandığı oturma odasında, günlük yaşamın sebep olduğu kesintilere maruz kalarak yazmak zorundaydı.” (Woolf, 2017, s. 80; Jane Austen’in yeğeni tarafından yazılan Memoir of Jane Austen yazısından Woolf alıntılamıştır.) 
Kalabalığın içinde düşünmek zordur, düşünceleriniz sürekli birileri tarafından kesilir ve sonuca ulaşmak bazen imkânsız hale gelir. Düşünmek, dolu bir zihin ister ve sessiz ortama sahip olan birey dışında bu birikimi sağlayabilen insan sayısı çok olmasa gerek. Altını çizelim kurumlar bu deneyimi sağlamak için sınırlıdır ve yeterli ortamlar değildir. 
“Kadınlar erkekler gibi yazarlarsa ya da onlar gibi yaşayıp onlar gibi görünürse çok yazık olacaktır; dünyanın uçsuz bucaksız ve farklılıklarla dolu olduğunu düşündüğümüzde, iki cinsiyet bile yetersiz kalıyorsa yalnızca bir tanesiyle nasıl idare ederiz? Eğitimin benzerliklerden ziyade farklılıkları ortaya çıkarıp desteklemesi gerekmez mi? Çünkü aynı şekilde, çok fazla benzerliğe sahibiz.” (Woolf, 2017, s. 104.) 
Dünya üzerinde çok farklı özelliklere sahip insanlar vardır, sistemler genelde bu farklılıkları törpüleyerek, ayrıştırarak, asimile yoluyla yok etmeye çalışırlar. Oysa bir topluluğun zenginliği farklılığından gelir. Bu farklılıkların kabul edilmesi, buna göre bir anlaşma ortamının sağlanması gerekir. Devlet korumasındaki çocukların da farklı özellikleri dikkate alınarak, kişisel gelişimleri açısından yönlendirilmesi gerekir. Kurumlar bunu sağlamak üzerine mi tasarlanmıştır? Yoksa törpüleme mekanizmasını mı işletmektedir?
“Eğer şiir ya da kurmaca yazacaksanız yılda beş yüz sterlin gelirinizin ve kapısında kilit olan bir odanızın olması gerektiği sonucuna nasıl vardığını anlattı size.” (Woolf, 2017, s. 123) 
Yukarıdaki alıntı, Woolf’ün eserinin temel amacının nasıl oluştuğuna işaret eder. Bizim de yazımızın amacı bir çocuğun düşünmek, kendi hayatını tasarlamak, kendi kişisel gelişimi için faaliyetler yapmak için böyle bir odaya ihtiyacının olduğunu anlatabilmektir.
“Yıllık beş yüz sterlin düşünme gücü, kapıdaki kilit ise insanın tek başına düşünebilmesi anlamına geliyordu.” (Woolf, 2017, s. 125.) 
Woolf, kendine iki metafor seçmiştir: beş yüz sterlin ve kendine ait bir oda! Düşünme gücünü ve tek başına düşünebilmek anlamlarına gelen metaforların anlamı devlet korumasındaki bir birey içinde önemlidir. Bir süre sonra bu ihtiyaçlar kendisinden belirecektir. Kurumlar bunun için yeterli olmasa bile, sivil toplumun bunun üzerine kafa yormasında fayda vardır. Kurum bakımından sonra bu imkânlarla yetişmiş bir bireyin kendi başının çaresine bakabilecek yeteneğe ulaşması olasıdır. 
“Kimse bu kadar açık anlatamazdı. ‘…yoksul bir şairin ne şimdi ne de iki yüzyıl boyunca hiç şansı yoktur,’ ‘…İngiltere’deki yoksul bir çocuğun sayesinde büyük eserlerin doğduğu fikir özgürlüğüne kavuşma şansı Atinalı bir köle çocuğunun şansından çok da fazla değildir.’ Bu kadar. Fikir özgürlüğü maddi şeylere bağlıdır; şiir ise fikir özgürlüğüne. Kadınlar yalnızca iki yüzyıl değil, zamanın başından beri daima yoksul olmuşlardır. Kadınların sahip oldukları fikir özgürlüğü Atinalı köle çocuklarının sahip olduklarından daha azdır. Öyleyse, kadınların şiir yazmakta hiç şansları yoktur. Parayı ve kendine ait bir odayı bu kadar vurgulamış olmamın sebebi budur.” (Woolfi 2017, s. 126; ‘’ içindeki alıntılar Sör Arthur Quiller-Couch’un The Art of Writing kitabından Woolf tarafından alıntılanmıştır.) 
Kurum sonrası, devlet korumasından çıkmış bir birey için, gelişiminin büyük bir kısmının tamamlandığı bir zamana denk gelmektedir. Eğer kurumda kendi kişisel ve zihinsel gelişimini tamamlayacak ortam bulamazsa, daha kötüsü buna engel olacak ve geriletecek yapılarla karşı karşıya kalırsa, hayatının devamında düşünce yoluyla bir farkındalığa ulaşmasını bırakalım, hayata tutunabilecek bir gücü bulamaması olasıdır. Belki de devlet korumasından ayrılıp da intihar edenler arasında yerini alacaktır. Peki, suçlu kendisi midir? Yoksa onun kişisel ve zihinsel gelişimine engel olacak faktörler midir?
“Bu sebepten sizden bir konunun değersiz ya da değerli olup olmadığını düşünmeden, tereddütsüz, her türden kitap yazmanızı istiyorum. Öyle ya da böyle, umarım seyahat etmeye ve aylak aylak dolaşmaya; dünyanın geçmişini ve geleceğini düşünmeye; kitaplar üzerine hayaller kurmaya; sokak köşelerinde dolaşmaya ve düşüncelerinizin akıntının en derinine dalmasına yetecek kadar paranız olur.”(Woolf, 2017, s. 127.) 
Woolf’ün yukarıdaki kadınlar için dileğini biz de tüm devlet korumasındaki ve hatta tüm insanlık için diliyoruz. Umarım, devlet korumasından çıkan bireyler toplumun içinde her grupta saygın ve ‘ahlaklı’ bir şekilde tutunmayı başarır ve intiharın pençesine düşmezler. Ayrıca, kurum sonrasında her birey kendi deneyimini yazarak-bir kitap veya yazı şeklinde- ya da anlatarak paylaşır ve mücadeleye deneyimleri ile yol göstererek katkıda bulunurlar.
“Böylece, sizden para kazanmanızı ve kendinize ait bir odanızın olmasını isterken gerçeklik içinde yaşamanızı istiyorum.” (Woolf, 2017, s. 129.) 
Ve işte vurucu tavsiye “gerçeklik içinde yaşamanızı istiyorum,” Woolf’ün kadınlar için yaptığı bu tavsiye tüm insanlık için geçerlidir. Çevremizde bizi gerçeklikten uzaklaştıran çok fazla etken vardır. Ve bunların farkına ancak düşünerek varabiliriz. Kurumların içinde de ne yazık ki gerçeklikten uzaklaştıran mekanizmalar olduğu gibi, çektiğimiz acılardan dolayı gerçeklikten kaçma isteği kendi benliğimizde de mevcut. Çevremizdeki mekanizmalar ve benliğimizdeki istekle mücadele ederek, gerçekdışından uzaklaşmalı ve gerçeği kabul ederek yolumuza devam etmeliyiz. Ancak bu yolla sorunlarımızı çözebiliriz.

Buraya kadar alıntılarla geldik ve Virgina Woolf’ün kadınlar üzerine yaptığı analiz ve ‘kendine ait bir oda’ çözümüne işaret ettik. Nasıl bir kadının kendi düşüncelerini geliştirmek, toplumsal ekonomiye katılma gereksinimi ve bunlar için ‘kendilerine ait bir odalarının’ olması gerekiyorsa, yeri burası olmamakla beraber bu daha detaylı ele alınması gereken bir konudur(kadının toplumsal konumu); devlet korumasındaki bireylerinde kendilerine ait bir odası yani kendilerine ait bir düşüncelerinin oluşması gerekir. Kurumlar çoğu zaman bu imkânı vermekten uzak, kimi zaman özgün düşünceleri manipüle etmeye hazırdır. Oysa bireyin kendi görüşlerini inşa edebilmesi için imkâna ihtiyacı vardır. Kurum yapısının buna uygun olmaması ve kurum sorumlularının yetersizliği, bireyin kişisel gelişiminin oluşmasına engelleyici nitelikte olabilmektedir. Bu soruna en iyi çözümün biyolojik aile yanında bakımın ve burada kendisine kendisini geliştirmek için imkân sağlanmasından sonra, denetimli bir şekilde koruyucu aileye verilmesi olacaktır. Aile sevgisine ulaşan çocuk, kendine ait bir oda yani kendine ait bir düşünce geliştirecek ve toplumun içinde kendi kişisel yeteneğine göre yerini alacaktır. Refah içinde büyüyen çocuk, toplumsal refaha katkı sağlayan, toplumsal sorunları çözen bir birey olarak topluma entegre olacaktır. Kurumlarda devlet korumasında yetişen çocukların birçoğunun kişisel gelişimini tamamlamakta zorlandığı, kişisel gelişimi tamamlanmadığı içinde toplumla bütünleşemediği, toplumla bütünleşmekle uğraşırken bocaladığı bir gerçektir. Bu çocukların aile sıcaklığına ulaşabileceği, kendi gelişimlerini sağlayabileceği en önemli unsurun denetimleri yapıldıktan sonra koruyucu aileye kazandırılmasının doğru olacağını düşünmekteyiz. Kurumlarda devlet korumasında kalan çocukların kendi kişisel gelişimlerini sağlayabilmesi için onlara fırsat yaratmak için mücadeleye devam etmek bir zorunluluktur. Kendini geliştirmeye çalışan her bireyin elinden bu fırsatın alınması toplum için bir kayıptır. Devlet korumasındaki her çocuğun kendi kişisel gelişimini tamamlayabilmesi için herkese sesleniyoruz: “El uzatın! Mücadeleye katılın!”

Herkes bir koruyucu aile adayıdır. Bugüne kadar koruyucu aile olmayı düşünmeyen biriyseniz; bugün düşünmenizi istiyoruz. Koruyucu aile olmak istiyor ama sorularınız varsa aşağıda vereceğimiz linklere bir göz atın ve iletişime geçin. Eğer bir koruyucu aile iseniz artık sizin çocuğunuz olan birey için düşünebileceği alanlar yaratmayı unutmayınız. 
“Koruyucu aile hizmeti, herhangi bir sebepten ötürü biyolojik ailesinin yanında kalması mümkün olmayan çocukların, uzun veya kısa süreli olarak, ücretli veya gönüllü statüde, devlet denetiminde, aileler tarafından kendi aile ortamlarında bakılması ve yetiştirilmesidir.”(Korev) 

Koruyucu Aile, Evlet Edinme Derneği, koruyucu aileyi yukarıdaki alıntıdaki gibi tanımlamaktadır ve devamında koruyucu ailelik üzerine daha kapsamlı bilgiler vermektedir. Koruyucu ailelik üzerine bilgilenmek isteyenler göz atabilir: https://www.korev.org.tr/p/7/koruyucu-ailelik-nedir
“Koruyucu aile olmak istiyorum. Nereye müracaat etmem gerekiyor?
Koruyucu aile olmak için ikamet ettiğiniz ildeki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İl Müdürlüğüne müracaat edebilirsiniz. Ayrıca Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Web Sitesi http://www.koruyucuaile.gov.tr adresinden ve E- Devlet üzerinden başvuru yapılabilmektedir.” 
korev koruyucu aile ile ilgili görsel sonucu
KOREV
Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün sitesinden de koruyucu ailelik üzerine bilgilere göz atabilir ve yukarıdaki başvuru bilgisinin daha detayını inceleyebilirsiniz: https://cocukhizmetleri.aile.gov.tr/koruyucu-aile

Koruyucu aile olarak bir çocuğu, kendi ayakları üzerinde duran, sevgi ile büyüyen, toplumsal refaha katkıda bulunan bir birey olarak yetiştirebilirsiniz. Ve şu kısacık hayatta, gözünüzün önünde değişen, gelişen, sevgi verdiğiniz ve sevgisi ile manevi doygunluğa ulaştığınız bir birey ile güzel anılar içinde hayatınızı doldurabilirsiniz. Hayat paylaştıkça güzel; evinizin bir odasını ‘devlet korumasındaki’ bir çocukla paylaşmaya ne dersiniz?

Yasin Çetin 

Yorumlarınız yasin.etin@yahoo.com adresinden iletebilirsiniz.

Kaynaklar:
Çetin, Yasin, “Tarihsel Bağlamda Çocuk”, https://www.hayatsende.org/blog/yasam/tarihsel-baglamda-kimsesiz-cocuklar-235.html, 20 Mayıs 2016(Son ziyaret: 07.04.2019)
Woolf, Virgina, Kendine Ait Bir Oda, (Çev. ), 2017.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder