Buğu |
Teoman tüm ertelemelerini bir kenara bırakıp, bayramın ertesi günü koşar adımlarla, şehrin en geniş spor malzemelerini satan mağazaya gitti. Bone, havuz şortu, havlu derken sıra yüzme gözlüğüne geldi; yeni başlayanlar için olan gözlükleri hemen eledi, orta derece yüzücüler ve profesyoneller için olanlara detaylıca baktı. Yarışta kullanılan gözlükleri bir kenara bırakarak, orta derece yüzücüler için olan gözlüklerin işini göreceğini düşünerek onlara ayna karşısında bakmaya başladı.
Mavi çerçeveli, cam kısımları aynalı, arkadan ayarlaması rahat gözlükte karar verdi. Kendisine farklı bir hava katacağını düşünerek kasaya gitti. Hatırı sayılır bir miktarı kredi kartı ile altı taksitle ödeyerek mağazadan ayrıldı. Eve gitmeden önce dikkatini çeken mizah dergisinin kafesinde bir kahve içti, karikatür çizimleri olan dergileri büyük bir tebessümle inceledi. Şimdi eve gitmeye hazırdı.
Sabah büyük bir heyecanla kalkıp, şehirde bulunan üniversitelerden birinin, olimpik havuzuna gitmek için hazırlandı. Çantasına havuz şortunu, bonesini, terliklerini, havlusunu koyarken, suyun içinde gözleri olacak olan yüzme gözlüğünü koymayı unutmadı. Cüzdanını, telefonunu, anahtarlarını kontrol edip, evin kapısını çekti. Apartmandan çıkarken panodaki su faturaları dikkatini çekti, eline aldığı faturadaki miktarın geçen ay gelenden fazla olduğunu fark etti ama fiyatların artmış olmasının şaşırtıcılığı çoktan yerini belirli bir alışkanlığa bırakmıştı. Şaşırtıcı olmayan başka bir şeyi ise metro istasyonuna inerken yaşadı, yürüyen merdivenler yine çalışmıyordu. Tüm bunların canını sıkmasına izin vermedi, havuza uzun bir aradan sonra tekrar gireceği için heyecanlıydı. Metrodan indi, üniversite kapısında güvenlik nereye gittiğini sordu, havuza gideceğini söylediği için içeri girmesinde sorun görülmedi. Üniversiteler halka açık denilse de diş tedavisi için girmiyorsanız ya da katma değere katkı sağlamayacaksanız, bir tehdit olarak görülüp içeri alınmıyordunuz.
Sorunsuzca havuza ulaştı, soyunma kabini ve tuvaletler biraz bakımsızsa olsa da üzerini değiştirdi, üzerinde şortu, terlikleri, bonesi ve yüzme gözlüğü ile tam tekmil hazırdı. Havuz ile soyunma odasını ayıran koridordaki fıskiyeler aracılığıyla duşunu alıp, havuz kesimine geçti, cankurtaran olan görevli, serbest yüzücülerin kullanabileceği kulvarları gösterdi. Kulvar ayırıcı top çizgileri arasında havuza girdi, klorun suya verdiği koku iyi hissetmesine sebep olmuştu bile, tanıdık bir kokuydu geçmişten gelen ve suyun içinde ısınmaya başladı. İlk kulaçlarını atmaya başladı, havuzun berrak suyunun içinden geçen ışıklar, kare fayansları görünür kılıyordu. Yeni aldığı gözlükleri suyun altını pürüzsüz gösteriyordu.
Teoman o hafta sonu, yazlık yerdeki tanıdıklarına gitti, tanıdıklarının yaşadığı sitenin havuzunu kullandı. Şezlongda bir süre uzanıp güneşlendi, John Berger'ın "Katarakt" isimli kitabını okudu. Kitap, katarakt olan bir adamın, ameliyat öncesi ve sonrası görme deneyimiyle ilgiliydi. Kısa olan kitabı bitirince, şezlongdan kalktı ve havuza girmek üzere gözlüklerini taktı. İnsanların görme biçiminin farklılığı üzerine düşünüyordu; bir yandan da renk körlerini, numaralı gözlük takanların görme deneyimini. Çıplak gözle gördüğü görüntü ile yüzme gözlüğünü taktığı zaman dışarıdaki görme deneyiminin değişmesi üzerine düşünürken çoktan birkaç turluk kulaç atmıştı. Yarım saat kadar sonra yemeğin hazır olduğunu haber verdiler. Güzel bir yemek ve sohbetti, görme deneyimi üzerine konuşup John Berger'dan bahsetti.
Teoman şehirde olduğu zamanlar üniversitenin havuzuna devam ediyor, arkadaşları ile şehir dışına gittiğinde farklı havuz ve deniz sularını deneyimliyordu. Valizinde yüzme gözlüğünü bulunduruyordu.
Ağustos aylarında havuz tadilat zamanlarında kapanıyordu, Teoman çözümü özel bir havuz tesisine yazılmakta buldu. Aylardır yüzüyordu, nefesi açılmış, metrelerce yüzmeye başlamıştı. Yeni tesiste soyunma kabini ve tuvalet hijyeni konusunda da sıkıntı yoktu. Sauna ve buhar odasının olması ise başka bir artısıydı. Yıllık maaşının birini tesis ücretine veriyordu, tesisin ona kattığı artılar için gözden çıkarılabilir bir miktar olarak bakıyordu. Günün stresini atmak ve bir an için huzurlu hissetmenin en iyi yoluydu. Suyun içinde dış dünya ile bağlantısı ve algısı da farklı oluyordu.
Yüzme gözlüğü uzun süre ona suyun altını berrak bir şekilde gösterdi. Ama kullanılan her şey eskiyordu. İlk başlarda klora maruz kalan gözlüğünü durulaması gerektiğini bilmiyordu. Öğrendikten sonra da bazı zamanlar bu aşamayı zaman kaybı olarak görüyor ya da unutuyordu. İyi bakılmayan her şey gibi, yüzme gözlüğü yavaş yavaş su kaçırmaya ve buğulanmaya başladı.
Yüzme gözlüğünün gösterdiği görüntü artık eskisi kadar berrak değildi, bir süre silme ve üfleme ile eski haline döndüyse de yavaş yavaş geri dönülemez bir buğulu dünya görüntüsü oluşturmaya başladı. Suyun içini iyi gösteriyordu ama dış dünya buğulu kalıyordu. İlk zamanlar gördüğü insanları ayırt edebiliyordu, şimdi ise ancak seslerini duyduğunda onların kim olduğunu fark edebiliyordu.
Suyun içerisindeki görüntüde yavaş yavaş buğulanmaya başladı. Havuzun içindeki insanları fark ediyordu, çocukları boyutlarından dolayı anlaması kolaydı ama kadın-erkek cinsiyetlerini anlaması zaman alıyordu. Görüntü algısı tamamen değişmişti.
Buğulu bir dünya kapılarını açıyor, çıplak gözlerle görülen tüm berraklık yerini kapalı bir havaya bırakıyordu. Güneş ışığı belli belirsiz fark ediliyordu, görülenin gerçek bir bulut mu yoksa buğunun yarattığı bir illüzyon mu olduğu merak konusuydu.
Teoman yaşadığı bu sorunu, bir deneyim olarak görerek bir süre daha buğulu gözlükleri ile yüzmeye devam etti, havuzda bulunan saksıdaki fidanların görüntüsünü insan sandığı zamanlar oldu ya da oturan insanları başka bir şeye benzettiği. İşi birazda uzatmıştı ama bir iki kişi ile çarpışınca kararını aldı. Yeni gözlük alacaktı!
Mağazaya gitti, gözlük modelinden memnundu, uzun süredir idare ediyorlardı, biraz daha iyi bakarsa iki-üç sene kullanabileceği kanaatindeydi. Sadece farklı bir rengini aldı ve yeni gözlükleri deneyeceğinin heyecanı ile mağazadan ayrıldı. Kahvesini termosa hazırlamıştı, sahildeki bir bankta kahvesini içerken kapalı hava ile açık havada gökyüzünün farklı olduğunu düşündü ve kahvesi bitince evin yolunu tuttu.
Yeni gözlükleri ile hem dışarıyı berrak görüyor hem de suyun içerisini berrak görüyordu. Turlar sırasında tanıdığı insanları fark ettiğinde selamını verip, kulaçlarını atmaya devam ediyordu. Sırt üstü yüzerken dengesini daha rahat sağlıyordu, belirli bir çizgiyi takip etmesi daha kolaylaşmıştı. Denizde en zorlandığı mesele, sırtüstü yüzerken yönünü belirlemekti, buğulu gözlük camları da benzer bir soruna sebep olmuştu.
Teoman, görme duygusu ile karşılaştığı bu pratiği, algılarımızın durumu konusunda okuduğu teorik bilgi ile birleştirdi. Körebe oyununda birinin gözünün bağlanması ve arkadaşlarını ebeleme çabası, algılama dünyamız için ne çok şey anlatıyordu, yeni fark etmişti bunu. Çocukken oynadığı oyunlar anısında canlandı, oyunların öğreticiliğini insan o yaşta fark edemiyordu. Teoman 30'una yaklaşırken algı dünyamızın değişkenliğini, buğulu gözlükler sayesinde pratik olarak fark etti. Her insanın dokunduğunda hissettiği, duyduğu, kokladığı, tattığı ve gördüğü biricik deneyim alanıydı. Hiç kimse bir başkası gibi duyumsamazdı.
Aramızda dolaşan gözlüklü insanlar, duyma cihazı takanlar, el işaretleri ile anlaşanlar bunu gözümüze soksa da alıştığımız bu durumlar karşısında algı dünyamıza dair düşünmeyiz.
Bir köpeğin gördüklerinde, yarasanın duyduklarında, aslanın çiğ et yerken algıladıkları ile insanın algılayacağı arasında önemli oranda bir mesafe vardır.
Her canlı başka bir algılama kapasitesine sahiptir, her insan farklı bir algılama kapasitesine sahiptir. Türümüz arasında algıladıklarımızın bir uzlaşımı olduğu için anlaşabiliyor ve hemfikir oluyoruz. Oysa hayat deneyimlerimiz, hepimizin farklı bir algı dünyası olmasına sebep oluyor. Kimi sarı rengi çok severken, kimi maviyi seviyor; kimi kabak yemeğinden tat alırken, kimi patlıcan yemeğine bayılıyor.
İnsanın algı dünyasını oluşturan hala beş duyu organı ve beynindeki muhakeme yeteneği. Duyu organları ile dışarıdan verileri topluyor, beyne iletiyor, oradaki işlemcilerin anlamlandırmasına tabi tutuluyorlar. Kavramlaştırmalar ile kodlanıyorlar, benzer deneyimler bize aynı algıları yaratıyorlar. Fakat duyu organlarının deneyimi değişince, anlamlandırma da değişiyor. Yüzme gözlüğünün zamanla buğulanması da bize bunu gösteriyor. İlk zamanki berraklıktan eser kalmıyor.
Algıladığımız nesneyi doğrudan algılamadığımız için gerçekliği hakkında sadece bir fikrimiz oluşuyor. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım nesnenin gerçekliğini göremiyoruz, buna dair sadece bir tasarımız var ve işe yaradığı sürece bunu gerçek olarak kabul etmeye teşneyiz.
İnsan yaşlandıkça duyu algılarında yitimler oluyor, kısa sürede bunlara ayak uydurup, yeni deneyim alanlarını oluşturmak zorunda kalıyorlar ve duruma alışıyorlar. Gerçeklik üzerinde bütün tasarımlarını değiştirdiklerini fark etmeden yaşayıp gidiyorlar.
Bir çocuğun dünyayı algılaması ile yaşlıların algısı arasında dağlar oluşuyor. Aradan ergenliği, gençliği, orta yaşları çıkarıp, algı dünyalarındaki hızlı değişimin yaratacağı şaşkınlığı düşünün.
Algı dünyamız görünen nesne üzerinde farklı, bir de bunun üzerine kavramlar dünyasını ekleyince milyarlarca farklı algı tasavvuru karşılaşıyoruz. Hangi toplumda, hangi mekanda, hangi zamanda olduğumuz algı dünyamızın farklılaşmasında etken oluyor. Buğulu bir gözlük ile Teoman'ın yaşadığı bu deneyimle, gerçekliği algılayışımıza bir göz attık. Gördüğümüz, tattığımız, kokladığımız, duyduğumuz, dokunduğumuz sürece gerçekliğe karşı yeni tasarılar inşa edeceğiz. Gerçeklikten aldığımız pay ile dünyayı tekrar ve tekrar kurmaktan başka çaremiz yok!
Not: Bu içerik Selçuk Demirel'in çizimleri ile yayınlanan John Berger'un "Katarakt" isimli eserinden esinlenilmiştir. Görseller Copilot uygulamasında üretilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder