JOHN BERGER'U ANMA VESİLESİYLE: "DUMAN", "KATARAKT" VE "HAYVANLARA NİÇİN BAKMALIYIZ?" ESERLERİ |
Birkaç aydır tanıdığım, 2024 yılının son günlerinde kendimce derinlemesine incelediğim John Berger'ın ölüm yıl dönümü geldi(2 Ocak 2017). John Berger okuduğu yazarların ve arkadaşlarının ölümlerini anan birisiydi. "A'dan X'e: John Berger Tarafından Kurtarılmış Mektuplar" eseri üzerine kendisiyle yapılan bir söyleşisine Mahmud Derviş'in yasını tuttuğunu söyleyerek başlamıştır. "Hayvanlara Niçin Bakmalıyız?" kitabı içerisinde yayınlanmış olan "Maymun Tiyatrosu" isimli denemesine "Peter Fuller'ın ve varlık zinciri ile Neo Darwinizm konusunda yaptığımız uzun konuşmaların anısına" notunu eklemiştir. Aynı kitap içerisinde arkadaşı Ernst Fischer'ın ölüm gününü anlattığı yazı "Ernst Fischer: Bir Filozof ve Ölüm" de John Berger'ın ölümleri anan duyarlı bir yazar olduğunu göstermektedir. "A'dan X'e: John Berger Tarafından Kurtarılmış Mektuplar" adlı eserinde A'ida karakterine, John Berger'ın ölüm anlayışı, arkadaşlarının vefatı hakkında düşünceleri yansımıştır:
"Ölüler bizim şarkılarımızı sessizlik ceplerine koyarlar, sonra sessizlik değişir, artık uzaklık değil yakınlık sessizliği olur, paylaşılan bir sessizlik. Amitera, Victor, Yaha, Emil, Zekeriya, Susan, Naci, Valentina ve Cesar arasındaki sessizliğin, hayatta olan sen ve ben tarafından paylaşılması gibi. Bu gece Manda'yla benim aramdaki sessizlik gibi."(Berger, 2008, s. 154)
Oğluyla beraber, eşi Baverly'i anmak için yazdıkları "Uçuşan Etekler", John Berger'ın en yakınındaki kişiler vefat ettiğinde anma için emek harcadığını gösteren en önemli eser olsa gerek, bu eser için yapılan her söyleşi de bu amaca hizmet eden araçlar olmuş, bir söyleşisinde kitabın oluşma hikayesini anlatıyor: (Bu kitap sizin için bir tesellimi sorusu üzerine)
"Bunu cevaplamak zor. Teselli demeyelim ama Beverly’ye bir teşekkür diyebiliriz. Beverly’i kaybettiğimizde oğlum Yves ile birlikte bir şey yapmak istedik. Beverly için bir enerji yaratmak… Onu anmak, bir anlamda da onu bugünün, içinde bulunduğumuz zamanın ötesine taşımak. Yazdık, çizdik. Bu kadar küçük bir kitap olduğuna bakma, aylar sürdü çalışmamız. Yayımlamak gibi bir niyetimiz yoktu. Ve bitirdiğimizde dostlarımıza gösterdik. Onlar dediler ki, “Böyle bir kitap başkalarının kayıplarına, yaslarına yardımcı olabilir”. Madem ki öyle, kitap olarak basalım dedik. Böylece ben de işime bir tür umutla dönebildim. Kitap ilk kez Türkçeye çevrildi. Sonra İtalyanca, sonra Korece yayımlanacak."
Gılgamış'tan beri yazı, insanın kendisini olmasa bile fikirlerini, dünyaya bakışını ve en önemlisi vefat eden kişiyi anacak fırsatı yaratan bir materyal bırakmasını sağlıyor. Yazarlarda bu konuda ölümsüzlüğe en yaklaşan kişiler oluyorlar. Yaşamları boyunca okundukları yetmezmiş gibi, kuşaklar boyu anılma fırsatını yakalıyorlar. Tabi anılmaya değer bir fikri ve anlatım üslubuna ulaşabilmişlerse. Rahmetli babam ve dedemin bir yerlere karaladıkları notlarının bazıları elimde bulunuyor, hayatları boyunca yazar olmak gibi derdi olmayan hatta önemli bir okuma kültürü gelişmemiş olan bu insanların notlarının benim manevi dünyamdaki yeri haricinde bir önemi yok gibi duruyor. Fakat bir yazar ve düşünürün yazdıkları sürekli okunacak, sürekli anılmasına vesile olacaktır. Bir insan bedenin ölümsüzlüğünden ziyade, ölmeyecek bir fikir ve anlatım biçimi geliştirdiğinde ölümsüzlüğe yaklaşır; fikren ve üslupça. John Berger'ın yazdıkları daha yaşarken ölümsüz fikirler ve üslubu geliştirdiğini çok rahat bize göstermektedir. John Berger aracılığıyla bizim rahmetli pederi(Kadir ÇETİN) de anayım. John Berger ile tanışsalardı sanıyorum dikkatini çekerdi. John Berger'ın köye yerleştiği ve köylülerle vakit geçiren birisi olduğu, emeğe büyük saygı gösterdiğini düşününce; köy hayatı içinde büyük emekler vermiş olan bizim pederin, en azından diğer köylüler kadar dikkatini çekeceğinden eminim. Belki bir kitabının bir köşesindeki bir karaktere dönüşürdü. Bugün 2 Ocak ve John Berger'u büyük saygıyla anıyorum ve "Duman", "Katarak", "Hayvanlara Niçin Bakmalıyız?" isimli eserlerinden kısaca bahsetme işine girişiyorum.
***
Duman
Cevat Çapan'ın Türkçeye çevirdiği eseri Selçuk Demirel ile beraber oluşturmuşlar. 70 sayfadan oluşan eserin önemli bir kısmında Selçuk Demirel'in çizimleri yer almaktadır. Kısa bir metin içermesine rağmen kuvvetli bir mesaj vermektedir. Herkesin sigara içtiği, sigara içmenin normal karşılandığı bir zaman ile eser başlamaktadır. Daha sonra hepimizin bildiği gibi sigara içmenin kötü olduğunun ilan edildiği, toplumsal düzenin buna göre düzenlenmeye çalışıldığı vakası anlatılır. Yazarların bu durumla ilgili bir sorunları doğrudan yoktur, sadece verilen kararın samimi bir karar olmadığını vurgulamak isterler:
"Bu arada karbon gazı yüzünden gezegenin ısınması durmadan devam etti / Volkswagen ürettikleri arabaların çıkardığı egzoz konusunda yalan söyledi."
Bu kitap, Neoliberal sermayenin insan sağlığını düşünmediği, sigara içmenin yasak olmasının başka etkenleri olduğu, en iyi ihtimalle kendilerini 'mış/miş' gibi göstermek için böyle bir kampanya başlattıkları üzerine düşünmemizi sağlayabilir. Dünyayı kendi şatafatlı dünyaları, eğlenceleri ve çıkarları için delik deşik edeceklerinden şüphe edebilir miyiz? Edemeyiz efendim!
JOHN BERGER'U ANMA VESİLESİYLE: "DUMAN", "KATARAKT" VE "HAYVANLARA NİÇİN BAKMALIYIZ?" ESERLERİ |
***
Katarakt
Cevat Çapan'ın Türkçeye çevirdiği, çizimlerini Selçuk Demirel'in yaptığı eser, 62 sayfadan oluşmakla beraber, metin olarak Duman kitabından uzun bir eserdir. John Berger, katarakt olan bir adamın ameliyat öncesi görme işlevi ile katarakt ameliyatı sonrası görme işlevi arasındaki farkı anlatır. Bu kısa hikayesinde görme işlevimiz ve bakışımıza dair düşünme fırsatı verir:
"Bu kez ışığın gözüme yansıması daha az belirgin, daha yaygın bir biçimde oldu. Sanki nesneler daha iyi aydınlatılmış olmaktan çok, benim her şeyin ışıkla çevrelendiğinin farkında olmamı sağlayan bir durum vardı. Hava öğesi ışık öğesine dönüşmüştü. Tıpkı balıkların suda yaşayıp yüzdükleri gibi, biz de ışığın içinde yaşıyor ve hareket ediyoruz."
Bu eserini okumak içimi "Görme Biçimleri" kitabını okuma isteği ile doldurdu. İlk fırsatta okuyacağım ve belgesel zincirini izleyeceğim. Yazarı duymuşsanız biliyorsunuzdur, onlara bir hatırlatmak yapmışken, bilmeyenler içinde haber vermiş olayım. Okuyunuz!
***
Hayvanlara Niçin Bakmalıyız?
John Berger'ın bu eseri de Cevat Çapan tarafından çevrilmiştir. Berger'ın 9 farklı yazısının derlendiği bir eserdir. Bu yazıların biri şiir, biri öyküyken diğerleri deneme türünde kaleme alınmıştır. 2009 tarihli "Bir Fare Hikayesi" isimli kısa öyküsünde, tutsaklık ve özgürlükten bahseder. Bu temada olan "A'dan X'e John Berger Tarafından Kurtarılmış Mektuplar" isimli eseri de hemen aklımıza geliyor. Bu temalar temel meseleleri arasında gibi görünmektedir. Hayvanat Bahçesi üzerine yazdığı yazıları da buna ekleyebiliriz. 2001 tarihli "Geçit Açmak" isimli denemesinde bir fotoğrafçının fotoğraflarındaki köpeğin üzerinden hayvanların bakışımızı değiştirecek geçitler açtığını anlatıyor. 1977 tarihli "Hayvanlara Niçin Bakmalıyız?" denemesinde, 19. yüzyıl ile beraber insanlığın hayvanlarla ilişkisinin nasıl değiştiğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Homeros ile başladığı yolculuğa modern sanat eserlerinden örneklerle derinlik katıyor. Hayvanat bahçeleri ile kurduğumuz ilişkinin sorunsallarını birbir gözlerimizin önüne döküyor. Hayvanlarla ilişkimizin ve onlara bakış açımızın değişmesinin sebebini "anıtı hayvanat bahçeleri olan bu tarihsel kayıp kapitalizm kültürünün düzeltilemez bir kusurudur" şeklinde açıklarken denemesini de bu sözle sonlandırıyor.
1990 tarihli "Maymun Tiyatrosu" denemesinde evrim temasının anlatıldığı bir perspektiften hayvanlar ile bağlantımızı ortaya koyuyor. Yarı deneme yarı kurgusal olan bu yazısında Yeni Darwinciler ile Yaratılışçıların tartışmaları da konu ediliyor. 1985 tarihli "Beyaz Kuş" denemesi, kuşlar taklit edilerek tahtadan yapılan beyaz kuş nesneleri üzerinden ilerler. Yapılışı, insanların nesneye bakışı, sanatsal değeri konu edilir. Şehir hayatı ile köy hayatı için doğanın farklılığı ortaya konur. Topluluk, şartlar, mekan değiştikçe doğada neyin önemli olduğunun değiştiği anlatılır. Doğanın gerçek bir mücadele alanı olduğunun altı çizilir. Beyaz kuş üzerinden sanat ile ilgili fikirlerini belirtikten sonra yazıya "komşular mutfakta toplanmış içerken, beyaz tahta kuş sobadan yükselen sıcak havada sallanıyor... Dışarıda ise, eksi 25 derecede gerçek kuşlar donarak ölüyor!" şeklindeki sözleriyle çarpıcı bir şekilde son verir. 1976 tarihli "Yiyenler ve Yenenler" başlıklı denemesinde Burjuva ile köylünün yemek alışkanlıklarının arasındaki farkın büyüklüğü gösterilir. Yazının son paragrafı anlatılmak isteneni ortaya koyar ama metni okuma süreci doyurucudur:
"Yemek eylemiyle bir şeyi elde etme ve sahip olmanın iki yöntemini karşılaştırmalar yaparak ana çizgileriyle belirtmeye çalıştım. Karşılaştırmalardan her birinin amacını inceleyecek olursak, köylünün yemek yiyişinin temelinde doğrudan doğruya yemek yeme eylemi ve yenen yemek olduğunu görürüz: Merkezci ve fiziksel bir eylemdir bu. Burjuvanın yemek yiyişinin temelinde ise fantezi, törensellik ve gösterişi vardır: Merkezkaç eğilimli, kültürel bir eylemdir. Birinci örnek doyumla sonuçlanır; ikinci örnek ise hiçbir zaman bir sonuca ulaşamaz ve özünde doyumsuzluk olan bir iştahın doğmasına yol açar."
1971 tarihli "Tarla" denemesinde bir tarla tasvirinin nasıl olması gerektiğini masaya yatırıyor. Anlatıda neyin ileri çıkarılıp, nelerin geri planda bırakılması gerektiği tartışılıyor. 2001 tarihli "Onlar En Son Gidenler" şiirini eşine ithaf etmiş. Bolca hayvanın içinde bulunduğu bir şiir olduğu için kitaptaki yerini almış gibi durmakta. 1974 tarihli "Ernst Fischer: Bir Filozof ve Ölümü" yazısı bir anma yazısıdır. Fischer'ın öldüğü gün beraber oldukları anlatılır, bundan önce bize Ernst Fischer'ı tanıtır. Zekası ve gönlü hakkında Berger olumlu bir anlatım sunar bize. Ölümünü tasvir ve yad ederken Etrüsk sanatından yararlanır. Hem Ernst Fischer hem de kendi hayatından anılar anlatması zevkli bir okuma sağlamaktadır. 132 sayfalık derleme eser bu metin ile son bulur.
***
John Berger'un yazarlığını yeni tanıdım, bana bu süreç eskiden Halikarnas Balıkçı yani Cevat Şakir Kabağaç ile kurduğum okuma ilişkisini hatırlatıyor. Onun Bodrum'a sürgünü sonrası coğrafyaya aşık olup, oranın yaşamıyla, dertleriyle hemhal olması ve etrafını güzelleştirme çabasını büyük hayranlıkla okumuştum. John Berger kendi isteğiyle de olsa Londra'dan kaçıp, Fransa'da yerleştiği köydeki insanlarla kurduğu ilişki, onlar gibi yaşama, onların hayatını anlatma isteği ben de benzer bir heyecanı yaratıyor. Bu yüzden, John Berger'ı andığım bu yazıda Halikarnas Balıkçısı'nı, John Berger ile beraber büyük bir saygıyla selamlıyorum. Kelimelerde ölümsüz kalanlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder