DESCARTES'İN YÖNTEMİ VE TARİHE UYARLANMASI

16. yüzyılın sonunda dünyaya gelen Rene Descartes , 17. yüzyılda ortaya koyduğu düşüncelerle Aydınlanma Dönemi için önemli bir isim olmuştu...

24 Ocak 2025 Cuma

NASREDDİN HOCA EŞEĞİ İLE HOŞSOHBETTE

NASREDDİN HOCA EŞEĞİ İLE HOŞSOHBETTE 


Nasreddin Hoca ismi üzerinden yaratılan fıkralar kültür dünyamızın önemli bir parçasıdır, bu fıkraların ana karakterlerinden birisi ise doğrudan Nasreddin Hoca'nın eşeğidir. Burada Yunan harfli Türkçe olarak yayınlanmış 1908 tarihli "Meşhur Nasreddin Hoca ve Belagat-ı Mezhake yani Gülmekliğe Sayeste Mesuliyet" başlıklı metindeki birkaç fıkra ile Nasreddin Hoca'nın eşeği ile başından geçenlere yolculuk edeceksiniz. 

"Meşhur Nasreddin Hoca ve Belagat-ı Mezhake yani Gülmekliğe Sayeste Mesuliyet"



Nasreddin Hoca ile üç alimin bilgelik yarışının anlatıldığı fıkra öne çıkmaktadır. Bu fıkranın daha sonra çeviriyazımını yapacağız, şimdilik eşeğin rolünü vermekle yetinelim. "Dünyanın ortası nerede" sorusuna Nasreddin Hoca'nın cevabı, ahırdaki eşeğin ön ayağını gösterip, "burasıdır"; ispat isteyen kişiye "istersen ölç" cevabını verecektir. "Geceleğin bu memlekette kaç yıldız görünür" sorusuna ise "merkebimin kıllarının sayısında" cevabını verir ve ispat isteyen kişiye "say da gör" der. Son soru ise "sakalımda ne kadar kıl var" şeklindedir, hocanın cevabı yine eşeği üzerindendir, bu sefer eşeğinin kuyruğu ile aynı sayıda olduğunu, isterse ikisinin de aynı olduğunu kontrol edebileceğini söyler. Üç alimin zekasını yenen hoca mıdır eşeğinin kılları mı? Başka bir fıkrada ise hocaya "senin ile merkebin farkı nedir?" sorusu yöneltilir, hoca da minderin üzerinde oturuyor olmasının farkı olduğu cevabını verir.(Ataş, 2018, s. 73).





Daha önce çeviriyazımını blog yayını olarak verdiğimiz bir fıkrada ise düşeceğini bilen bir adamdan nasıl öleceğini öğrenmek ister, sabrı kaçan adam hoca başından gitsin diye "merkebine odun yükleyip şu yoldan gidesin, merkebin birinci kavara çekmesinde yarı canın ve ikinci de tekmili çıkar" der. Hoca adamın dediklerini yapar ve olaylar gelişir. Yunan harfli Türkçe fıkralar içerisinde eşeğine ters binmesi de yer alır(Ataş, 2018, s. 74). 




Başka bir fıkrada ise Hoca'nın eşeğini çocuklar kurnazlıkla çalıp, kendilerini eşeğe dönüştürülmüş varlık olduklarına inandırırlar, hoca duruma inanıp çocuğu salsa da pazarda eşeğini tekrar görüp, onun insandan tekrardan eşeğe döndüğünü düşünerek eşeği yanına alır(Ataş, 2018, s.82). Bir diğerinde ise ilk konuşanın eşeğe su vereceği konusunda hocanın hanımı ile inatlaşması anlatılır, hanımı komşuya gittiği sırada eve hırsız girse, üzerine sıcak çorba dökülse de konuşmaz. Hanımı geldiğinde "ne bu hal" diye sorar ve hoca ancak ondan sonra konuşur, "karı sen ilk söyledin var eşeğe su ver yemini ver" der(Ataş, 2018, 82-83). 



Eşeğin görüldüğü bir başka fıkrada ise hoca pazarda eşeğini satması için tellala verir, tellal eşek satılsın diye övmeye başlar, insanlar her övgüde fiyatı artırırlar, hocada eşeğin methiyelerine kanarak kendi eşeğine fiyat vermeye başlar, açık artırmayı kendisi kazanır, eşeği ile evine döner ki hanımda akıllılık ediyorum diye bilezikleri sütçüye kaptırmıştır(Ataş, 2018, s. 85). Pazara gelmekten sıkılmış olsa gerek hocanın eşeği, bir satışta önüne geleni ısırır, arkasına geçeni teper. Böyle olmayacağını anlayan tellal hocaya eşeğini kimsenin almak istemediğini söyleyerek vermek ister. Hoca, ben zaten satmak için getirmedim, ahali bu eşekten ne çektiğimi anlasın diye getirdim, der(Ataş, 2018, s. 89).



Nasreddin Hoca'nın eşeğini ne kadar düşündüğünü bir başka fıkrada görürüz. Pazardan aldığı ürünler eşeğine yük olmasın diye omzuna almıştır ama hoca eşeğin üzerindedir, bu da meraklı ahalinin dikkatini çeker(Ataş, 2018, s. 88). Bir gün hoca eşeğini kaybeder, arar tarar bulamaz ve Allah'a şükretmeye başlar; ya üzerinde ben de olsaydım kayıp olurdum, diye(Ataş, 2018, s. 90). Başka bir eşeğin kaybolmasında, tellal ile eşeğini bulana semeri ile gemini vereceğini duyurur(Ataş, 2018, s.90). 



Her zaman hocanın eşeği kaybolacak değil ya, bu seferde ahaliden birisinin eşeği kaybolmuş, hocaya gelip camide eşeğini bulacak kişinin getirmesi için duyuru yapmasını ister. Hocada namaz kıldıktan sonra ahaliye "ya müslümanlar, kim ki[...] bu bulunduğumuz kemalete gelinceye kadar, kafe, çay, içki, tütün, nargile içmedi ise ve ya [...], kağıt, tavla, dama oynamadı ise ve [...] sohbet ve eğlencelerin hiç birinde bulunmadı ise, bu huzuruma gelsin" der. Sadece bir kişi hocaya gelip saydığı hiçbir şeyi yapmadığını söyler, hoca eşeğini kaybeden adama dönüp, "merkebin işte, bundan iyi merkep bulamazsın al bunu" diyerek yanına gelen adamı gösterir(Ataş, 2018, s. 93-94). Hocanın bahçesinde hıyar yetiştirdiğini anlatmakla başlayan başka bir fıkra, hocanın hıyarları satarak bir merkep alması ile devam eder. Bir gün odun yükler eşeğe, eve giderken ırmakta eşek boğulur. Hoca bunun üzerine "elbette hıyar parası ile alınan merkebin ölümü sudan olur" der.(Ataş, 2018, 96.)



Yukarıdaki anekdotları paylaştıktan sonra çeviriyazınını yaptığımız fıkralara geçebiliriz. Hoca, eşeğini isteyen komşusuna, eşeğin gönlü yok, der(56. fıkra). Hoca, çıpasını çaldırıp, suçu eşeğinde bilir, eşeğin semerini alır ve "ver çıpamı vereyim semerini", der(57. f). 58 numaralı fıkra bir önceki fıkranın devamıdır. Hoca, ağıran eşeğine, "zırlasan değil ya patlasan çıpamı getirmedikçe sana semerini vermem" der(58. f). Kaybolan eşeğini arayan hoca, karşılaştığı birine eşeğini görüp görmediğini sorar. Hoca ile dalga geçmeye pek meraklı olan karşılaştıkları, bir köy ismi söyleyerek, o köyde eşeğin vaaz verdiğini söyler; hoca da "hele ben söylerken kulaklarını dikip dinlerdi", der(59. f). Hoca hareket etmeyen eşeğine amonyak sürer, hızlanan eşeğe yetişemeyince kendine de sürer, hanımını gördüğünde bize yetişmek istiyorsan amonyak sür tavsiyesi verir(60 f.). Hoca komşusuna eşek evde yok derken, eşek ağırmaya başlar, bunun üzerine hoca, benim sözüme mi eşeğin sesine mi güvenirsin, der(61 f.). Hoca eli soğuyanın ölü olduğu bilgisi ile eli soğuduğunda öldüğünü sanıp ağaç kenarına oturur, kurtların gelip eşeğini yemesini, öldüğünü anladıklarına yorar(62. f.). Bir sonraki fıkrada da eşek kurtlar tarafından yenir(63. f.). Hoca, kuyruğu çamur olan eşeğin, kuyruğunu keser; kuyruksuz merkebi biz ne yapalım diyenlere, siz hele bir pazarlığı yapın, kuyruğu Allah kerim, der(64. f.). Su içmek için hızlıca göle giden eşek, Nasreddin Hoca üzerindeyken kurbağa seslerini duyunca durur. Göle düşmekten kurtulduklarını anlayınca Hoca, göle üç akçe atarak, bizi göle düşmekten kurtardınız, göl kuşları kendinize darı alın, der(65. f.). Yukarıda kısa kısa verdiğim fıkraların Yunan harfli Türkçe metinlerini ya da Yunan harfli Türkçeden yaptığımız çeviriyazın hallerini inceleyebilirsiniz. 




Nasreddin Hoca'nın eşeği veya eşekleri onun ayrılmaz bir parçasıdır. İnişli çıkışlı bir ilişkileri olsa da Nasreddin Hoca eşeğine, etrafındakilere davrandığından farklı davranmaz. Kimi zaman 'aptallıklarına' alet eder kimi zamanda varlığından yararlanır. Eşeksiz düşünülecek bir Nasreddin Hoca figürü eksik kalacaktır. O yüzden Nasreddin Hoca'nın kendine bir meşrubat koyduğunda, eşeğine ikram ettiğini ve onunla hoşsohbete daldığını düşlemek yanlış olmayacaktır. 



YUNAN HARFLİ TÜRKÇE NASREDDİN HOCA VE EŞEĞİ FIKRALARI(FIKRA 56'DAN 65'E) 

***

56- Χόδζαδαν πὶρ κιοὺν μερκεπινὶ ἰστερλὲρ χόδζαδα πενὶμ κιονλοὺμ βάρα δούρουν πακαλὴμ ὀνήνδα κιονλοὺ βάρμη ὀνδάνδα πὶρ σοραγὶμ πακαγὶμ δεγὶπ ἀχουρὰ κιρὲρ βὲ πίραζ σόνρα δησαρὴ τζηκὴπ μερκεπὶν κιονλοὺ γιοκ βὲ πανὰ πενὶ ἐλλερὲ βέρμε ζίρα πανὰ ἰσκενδζὲ ἐδὶπ ἀδζικμακσὴζ ταγιὰκ βουρούγιορλαρ δεδὶ δεγερὲκ μερκεπὶ βερμέζ.

56- Hocadan bir gün merkebini isterler hoca da "benim gönlüm var, durun bakalım onunda gönlü var mı? Ondanda bir sorayım, bakayım" deyip ahıra girer ve biraz sonra dışarı çıkıp "merkebin gönlü yok ve bana beni ellere verme, zira bana işkence edip acımaksız dayak vuruyorlar" dedi diyerek merkebi vermez. 



***

57 - Κιουνλερὶν πιρινδὲ χόδζα μερκεπινὲ πινὶπ ταρλασηνὰ κιδὲρ βὲ σοὺ δοκμὲκ ἰκτιζασὴ κελὶπ μερκεπὶν οὐζερινὲ δζηππασηνὴ πηρακὴπ κιδὲρ πὶρ χηρσήζδα κελὶπ δζηππασηνὴ ἀλὴπ κιδὲρ χόδζαδα  κελὶπ δζηππασηνὴ μερκεπὶν οὐζερινδὲ πούλμαμαση ἰλὲ μερκεπὲ ὀφκελενὶπ σεμερινὶ τζηκαρὴπ κενδὶ οὐζερινὲ κοίδουκδὰν σόνρα μερκεπὲ δονοὺπ βὲρ δζηππαμὴ βερεγὶμ σεμερινὶ δέρ. 

57- Günlerin birinde hoca merkebine binip tarlasına gider ve su dökmek iktizası gelip merkebinin üzerine çıpasını bırakıp gider. Bir hırsız da gelip çıpasını alıp gider. Hoca da gelip çıpasını merkebin üzerinde bulamaması ile merkebe öfkelenip semerini çıkarıp kendi üzerine koyduktan sonra merkebe dönüp, "ver çıpamı vereyim semerini" der.



***

58- (Γιοκαρηδακὶ λεταϊφὶν πακηγεσί). Γίνε χόδψα μερκεπινὲ πινὶπ κιδέρκενε σοὺ δοκμὲκ ἰτζοὺν ἀιρηλδηγηνδὰ εσσὲκ ἀγηρμαγιὴ πασλὰρ χόδζα ζηρλασὰν δεγίλγια πατλασὰν δζηππαμὴ κεδίρμεδικδζε σανὰ σεμερινὶ βερμὲμ δεμεσινὲ γιανηνδὰ  πουληνὰν χηρσὴζ δουγιοὺπ χοσουνὰ κιτμεσὶ ἐλὲ δζηππασηνὴ σεμερὶν οὐζερινὲ κόρ.

58- (Yukarıdaki letâifin bakiyesi): Yine hoca merkebine binip giderkene su dökmek için ayrıldığında eşşek ağırmaya başlar, hoca "zırlasan değil ya patlasan çıpamı getirmedikçe sana semerini vermem" demesine yanında bulunan hırsız duyup hoşuna gitmesi ile gizlice çıpasını semerin üzerine kor. 



*** 

59- Πὶρ δεφὰ χόδζα μερκεπινὶ γαϊπ ἐδὶπ πὶρ ρὰστ κελδιγινὲ μερκεπινὶ κιορδούμου δεγιοὺ σορὰρ, ὄδα φιλὰν κιοϊ δὲ βὰζ βεριγιορουδη δεμεσινὲ χόδζαδα χελὲ πὲν σοϊλέρικεν κουλακλαρηνὴ δικὶπ δινλέριδι δέρ.

59- Bir defa hoca merkebini kayıp edip, bir rast geldiğine merkebini gördü mü diye sorar. O da filan köyde vaaz veriyordu demesine hoca da "hele ben söylerken kulaklarını dikip dinlerdi" der. 



***

60- Χόδζα μερκεπıνέ ὀτοὺν γıουκλεδὶπ ὀρμαληκδάν κελίρκεν μερκεπὶ γερıμὲζ χόδζανην δζανὴ σηκηλὴπ δουρούρκεν ὀρδὰν κεδζενὶν πıρıσὶ δέρκı ἔγερ χόδζα μερκεπὶν γερıμεσıνὶ ἰστέρıσεν ἀρκασηνὰ(κηδζηνὰ) πίραζ νıσαδὴρ δεγίρδε πὰκ νάσηλ γερὶρ δέρ, χόδζανην γıανηνδὰ ραχσάταν νıσαδὴρδα πουληνμακδὰ ὀλοὺπ τζηκαρὴπ ἀρκασηνὰ σουρδὲρ σουρτμὲζ ἐσσὲκ ὄ καδὰρ πὶρ σεγıρτμεγὲ πασλάρκı χόδζα ὀλοὺπ γετıσέμεζ ἴμδı μερκεπıνέ γετıσὶπ τουτμὰκ ἰτζοὺν δούρ νıσαδηρδὰν κενδὶ κητζημάδα δεγıρεγὶμ πακαγίρı δεγὶπ δεγıρὶρ δεγıρμὲζ κενδıσίδε σεγıρτμεγὲ πασλὰρ βὲ ὄ καδὰρ τζαποὺκ σεγıρτμεγὲ πασλάρκı μερκεπıνδέν ἐββὲλ ἐβıνὲ κελίρ βέ καῥσὴ νὲ ὀλούγıορσην χόδζα δεδıκδὲ ἔγερ σένδε πανὰ γετıσμὲκ ἰστέρισεν κενδıγὶν κηδζηνὰδα πίραζ δεγίρ ὄ ξεμὰν κελὶπ γετıσίρσıν δέρ.

60- Hoca merkebine odun yükletip ormanlıktan gelirken merkebi yürümez, hocanın canı sıkılıp dururken oradan geçenin birisi der ki: "eğer hoca merkebin yürümesini istersen arkasına(kıçına) biraz nişadır[amonyak] değdir de bak nasıl yürür" der. Hocanın yanında rahsatan[tesadüfen] nişadır da bulunmakta olup, çıkarıp arkasına sürter sürtmez eşşek o kadar bir seğirtmeye başlar ki Hoca, olup yetişemez, şimdi merkebine yetişip tutmak için "dur şu nişadırdan kendi kıçıma da değireyim bakayım" deyip değirir değmez kendisi de seğirtmeye başlar ve o kadar çabuk seğirtmeye başlar ki merkebinden evvel evine gelir ve karısı "ne oluyorsun hoca" dedikde(n sonra) "eğer sende bana yetişmek istersen kendiğin kıçına da biraz değir o zaman gelip yetişirsin" der.



***

61- Πὶρ κıοὺν χόδζαδαν δανηδηκλαρηνὴν πıρὶ κελὶπ μερκεπıνὶ ἰστὲρ χόδζαδα μερκὲπ ἐβδὲ γıόκδηρ δέρıκεν μερκὲπ ἀχουρδὰν ἀνγηρμαγıα πασλὰρ πουνὴν οὐζερıνὲ ὀ ἀδέμδε χόδζαξ πὰκ σὲν γıὸκ δέγıορσην ἄμμα μερκεπὶν ἀχηρδὰν σεσὶ κελίγıορ δεμεσıνὲ χόδζαδα ἄκ σακαλήμηναν πενὶμ σοζουμὲ ἐμνıγὲτ ἔτμεγıονδα μερκεπὶν σεσıνέμı ἐμνıγὲτ ἰδίγıορσην δεγερὲκ κıονδερὶρ.

61- Bir gün hocadan tanıdıklarının biri gelip merkebini ister. Hoca da "merkep evde yoktur" derken merkep ahırdan anırmaya başlar. Bunun üzerine o ademde "Hoca bak sen yok diyorsun amma merkebin ahırdan sesi geliyor" demesine Hoca da "ak sakalımla benim sözüme emniyet etmiyon da merkebin sesine mi emniyet ediyorsun?" diyerek gönderir. 



***

62- Χόδζα πὶρ κıοὺν καρησηνὰ δέρκı ὀλμıοὺς ἀδὲμ νέρεσıνδεν τανηλὴρ δεδıκδὲ καρησήδα ἐλλερὶ ἰλὲ ἀγıακλαρηνὴν σογουμασηνσὰν δὲρ Πὶρ κὴς κıουνουνδὲ χόδζα ἐσσεγὶ ἰλὲ ὀτοὺν κεσμεγὲ κıδέρıκεν ἐλλερὶ ἰλὲ ἀγıακλαρὴ σογουμασηνδὰ χόδζα δεμὲκ πὲν ὀλδıοὺμ δεγὶπ πὶρ ἀγάτζ ἀλτηνὰ ὀτουροὺρ ὄ ἐσναδὰ κουρτλὰρ κελὶπ μερκεπıνὲ γεμεγὲ πασλαρλὰρ χόδζαδα ἀγαδζὴν ἀλτηνδὰν νάση πενὶμ ἐλıμὶν ἀγıαγημὴν σογουμασηνδὰν ὀλδıουγουμὴ τανηδηνήζδα ὀλıοὺ ἀδεμὶν μερκεπıνὶ γέγıορσουνηζ δέρ.

62- Hoca bir gün karısına der ki "ölmüş adem neresinden tanınır?" dedikte(n sonra) karısı da "elleri ile ayaklarının soğumasından" der. Bir kış gününde Hoca eşşeği ile odun kesmeye giderken elleri ile ayakları soğumasında(n sonra) Hoca "demek ben öldüm" deyip bir ağaç altına oturur. O esnada kurtlar gelip, merkebini yemeye başlarlar. Hoca da ağacın altından "nası benim elimin ayağımın soğumasından öldüğümü tanıdınız da ölü ademin merkebini yiyorsunuz" der.






***

63- Χόδζανὴν μερκεπıνὶ πὶρ κıοὺν κουρτλὰρ γερλὲρ βὲ πουνὴ κıοροὺνδζου κατζαρλάρ, βὲ δίγερ πὶρ ἀδέμδε πουνὴ κıοροὺπ "πıρὲ βάρδηγıα" δεγıοὺ παγηρμασηνὰ χόδζα πıρὲ ἀδὲμ νὲ παγηρήρσην τὸκ κουρτὰ γıοκοὺς γıοκαρὴ σεγıουμεκλıγὲ ζαχμὲτ ἐτδıρεδζέκσıν δέρ.

63- Hocanın merkebini bir gün kurtlar yerler ve bunu görünce kaçarlar ve diğer bir adem de bunu görüp "bire vardiya" deyu bağırmasına Hoca "bire adem ne bağırırsın tok kurda yokuş yukarı seğümekliğe zahmet ettireceksin" der.



***

64- Πὶρ κıοὺν χόδζα μερκεπıνὶ σατμὰκ ἰτζοὺν παζαρὰ κıδέρκενε γıολδὰ ἐσσεγὶν κουῑρουγὴ τσαμοὺρ ὀλοὺρ χόδζα κουῑρουγὴ κεσὶπ τορπαγıὰ κόρ, παζαρδὰ μουστερıνὶν πıρıσὶ κουῑρουκσὴζ μερκεπὶ νὲ γıαπμαλὴ δεδıκδὲ χόδζα σὶζ παζαρλὴκ γı άπηνδα κουῑρουγουνὴ Αλλὰχ κερὶμ δέρ.

64- Bir gün hoca merkebini satmak için pazara giderkene yolda eşşeğin kuyruğu çamur olur. Hoca kuyruğu kesip torpağa kor, pazarda müşterinin birisi "kuyruksuz merkebi ne yapalım" dedikde(n sonra) Hoca "siz pazarlığı yapın da kuyruğunu Allah kerim" der.



***

65- Κıουνλερὶν πıρıνδὲ χόδζα μερκεπὶ ἰλὲ γıαζηδὰν κελὶρκενε μερκεπὶ ζıαδὲ σουσαμὴς ὀλμασηνδὰν πὶρ οὐζακδακὶ κıολοὺ κıοροὺρ κıορμὲζ σεγıρδὶπ σοὺ ἰτζμεκλıγὲ κελὶρ κıολοὺνδε κεναρὴ γıουξὲκ ὀλμασηνδὰν χόδζα οὐζερıνδὲ ὀτουρδουγὴ χαλδὲ κıολὲ ἀτλαγıαδζαγὴ σηραδὰ κıὸλ κουρπαγηλαρηνὴν βηκκηρτηλαρηνδὰν μερκὲπ οὐρκερὲκ κερὶ τζεκıλμεσıνδὲ χόδζα δζεπıνδὲν 3 ἀχτσὲ τζηκαρὴπ κıολὲ ἀδὰρ δεγερέκκı "σάγολουν κıὸλ κουσλαρὴ ποῢ ἀχτσελερὲ δαρῆ ἄληνδα γέγıν ζίρα σὶζ ὀλμασανὴζ ἰδὶ μερκεπὶμ σοὺ ἰτζμὲκ ἰτζοὺν χὲμ πενὶ βὲ χέμδε κενδıνὶ πογαδζάγηδη."

65- Günlerin birinde hoca merkebi ile yazıdan[ovadan] gelirken merkebi ziyade susamış olmasından, bir uzaktaki gölü görür görmez seyirdip, su içmekliğe gelir, gölünde kenarı yüksek olmasından Hoca üzerinde oturduğu halde göle atlayacağı sırada, göl kurbağalarının vıkkırtılarından merkep ürkerek geri çekilmesinde(n sonra) Hoca cebinden 3 akçe çıkarıp göle atar, der ki "sağolun göl kuşları bu akçelere darı alın da yeyin zira siz olmasanız idi merkebim su içmek için hem beni ve hem de kendini boğacağıdı."



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder